Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyesi Ildırım Başak Demir'in Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 36. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Adım Başak Demir, 1977 İstanbul doğumluyum. 16 yıldır Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim elemanı olarak çalışıyorum.
Çalışma alanlarım özellikle dil ve söylem, dil sosyolojisi, söylem analizi üzerine yoğunlaşmakta olup, son yıllarda belirgin olarak nefret söylemi üzerine odaklanmaktadır.
İlkini İstanbul'da ikincisini burslu olarak Paris'te tamamlamış olduğum iki yüksek lisans eğitimim de, doktora eğitimim de, yine bu konular üzerinedir.
Çalıştığım bölümde de, 12 yıldır bilfiil sosyoloji dersleri vermekte; çocukluğumdan beri idealim olan eğitimciliği, öğrencilerime, öğretmeye ve en önemlisi ohlarla birlikte öğrenmeye duyduğum sonsuz sevgi sayesinde, tüm güçlüklere rağmen gururla sürdürmekteyim.
Sayın Başkan ve Değerli Heyet üyeleri,
Bugün bu 'savunma'yı yapmak zorunda bırakılmama neden olan durumla İlgili, yani neredeyse üç yıl önce İnternet üzerinden destek vermiş olduğum metinle ve beni o noktaya getiren süreçle İlgili, kendimi içtenlikle ifade etmek İstiyorum.
2015'i 2016'ya bağlayan yılbaşı gecesi, çok sevdiğim bir öğrencimin, 'ağabeyim' dediği kuzenini kaybettiğini öğrendim. Daha doğrusu, önceki gün haberlerden Cizre'de yaralıları taşımaya çalışırken ensesinden vurulup öldüğünü okuduğum gencecik sağlık görevlisi Aziz Yural'ın, öğrencimin ağabeyi olduğunu öğrendim.
Bunun öncesinde de her gün ülkenin bir ucundan gelen çok acı haberlerle sarsılıyorduk elbette; cenazesi sokaktan günlerce alınamayan yaşlı kadınlar, bedeni buzlukta saklanmak zorunda kalınan çocuklar, 'insanım' diyen herkes için büyük bir acı ve utanç kaynağıydı.
Ancak yine de, bir yılbaşı gecesi çok sevgili öğrencimin telefonda ağlayan sesini duymak, için ömür boyu geçmeyecek bir yürek sızısı ve çaresizlik hissi oldu. İşte o günden çok kısa bir süre sonra internette karşıma çıkan ve doğrudan akademisyenlere yönelik olduğu için de hemen dikkatimi çeken bu metne kayıtsız kalmam söz konusu olamazdı.
Metnin üslubuna, tek tek kelimelere takılarak, 'ben yazsam nasıl yazardım' diye sorgulamak ya da 'bazı ifadeler birilerini kızdırabilir mi' diye düşünmek lüksüne sahip olmadığımız bir zamandan geçiyorduk. Asker-sivil ayırt etmeksizin ölümlerin durması İçin acilen bir şeyler yapılmalıydı ve işi gücü düşünmek, okumak, yazmak, tartışmak olan biz akademisyenlerin yapabileceği ilk şey, bu konunun hiç değilse kamusal alanda tartışmaya açılması için çağrıda bulunmak olabilirdi. Şimdi beni dinleyen öğrencilerimin gülümseyerek "Başak hoca yine 'bağlam' diyecek" dediklerini duyar gibiyim ama kısacık da olsa bu konuya değinmek zorunluluğu hissediyorum.
Mesleğim ve çalıştığım alan gereği kelimelerin ne kadar önemli olduğunu bilmekle birlikte, yine uzmanı olduğum alan gereği, bir metnin her zaman bütünlüğü ve bağlamı içinde ele alınması gerektiğini, tek tek kelimelerin -hatta cümlelerin 'bağlam' dan koparıldığı takdirde anlamını yitireceğini de gayet iyi biliyorum.
Dolayısıyla imzamla desteklemiş olduğum bu metin de; kendisini ortaya çıkaran koşullar, yani bağlamı içinde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, özünde acil bir çözüm talebini dile getiren, bir ihtimal olarak bile olsa bunun toplumsal düzeyde tartışmaya açılmasını dileyen bir metindir.
Hiçbir suç unsuru içermeyen bu metne destek vermenin, tamamen insanî ve vicdanî bir sorumluluk gereği, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde kullanılmış bir hak olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor, suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Nereden gelirse gelsin şiddetin her türlüsüne 'ama'sız karşı duran biri olarak, adımın 'terör'le yan yana anılmasını bile hakaret sayıyor, hakkımda beraat kararı verilmesini talep ediyorum. (HA)