Bu yasa ile "yenilecek" alanlarda yaşayan ve mağdur olacak fakir fukaranın beddualarından hiç mi sakınmadılar?
Kentsel yenileme ve dönüşüm projelerinden etkilenecek sokakta kalacak yoksul insanlar adına onlara bunu düşünmelerini ve buna göre hareket etmelerini hatırlatırım.
Bu yasa çıkartılırken basın-yayın, sivil toplum kuruluşları, tarihçiler, mimarlar, mühendisler, vakıflar, Anıtlar Kurulu, hukukçular ve en önemlisi siyasetçiler; neden sessiz kaldınız?
Bu proje uygulamaya geçirilirken biz burada (Sulukule olarak bilenen Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleri) yaşayanlar olarak bu konuda yukarıda saydığım kuruluşlardan hep yardım istedik. Birkaçı dışında kimse bizimle dayanışmadı.
Bizim sesimizi yurtdışındaki medya duyururken kendi ülkemizdeki kuruluşlar ve medya duyurmuyor. Şimdi mahallemizde bu projeyi tamamlayıp uygulamaya başladılar. Fakat belediyenin taşınmamız için önerdiği ve bize göre oldukça lüks ve pahalı olan evlerde biz nasıl oturacağız? Bu lüks yaşantıya bu fakir halk kültürel ve ekonomik açıdan nasıl uyum sağlayacak.
Buradaki insanlar günlük işlerde çalışırlar; işsizlik çoktur. Biz burada dayanışarak yaşarız. Dışarıdan buraya bakanlar bunu anlayamazlar, göremezler.
Bu kültürün insanları çoğu zaman sokaklarda, iş yerlerinde, seyyar satıcılık yaparak, müzisyenlik yaparak çocuklarının nafakalarını temin için çırpınırlar.
Hayatta yaşayabilmek için adeta savaşırlar. Yüzde doksanının hiçbir sosyal güvencesi yoktur; ekonomik nedenlerle okula gidenlerin sayısı çok azdır. Bunlar bizim esas konularımızdır. Esas olan konular bunlar maalesef ve bu konular devlet ve iktidarlar tarafından hiç mi hiç kale alınmazken, bir de insanların, bu yoksul insanların barınma hakları bin yıllık tapulu evleri, kentsel yenileme yasası kılıfı altında ellerinden alınıyor. "Burada yapılacak lüks konutlarda yaşayamazsınız" mantığı ile bir de acele "Acil Kamulaştırma" yasası çıkartıyorlar mahallemiz için. Evleri de yok pahasına, metrekaresine 500-600 YTL verip, sonra da "evlerinizi verseniz de, vermezseniz de yıkacağız" diyerek insanların ellerinden alıp başkalarına peşkeş çekiyorlar. Sonrada bütün bunlara "dünyanın en sosyal projesi" diyorlar, "demokratik hukuk devleti" diyorlar. Bu mu hukuk, bu mu adalet? Yazık!
Ev sahiplerinden evleri alındıktan ya da belediye dışında başka şahıslarca satın alındıktan sonra ev sahiplerine "kiracıları 15 gün içinde çıkarın, anahtarları getirin, paranızı öyle vereceğiz" diyorsunuz. Hani kiracılar sokakta kalmayacaktı, hani kira yardımı yapacaktınız? Verdiğiniz taahhütlere ne oldu? Evlerinden çıkartılan hiçbir kiracıya kira yardımı yapmadınız. Şimdi hepsi perişan; ev sahipleri de, kiracılar da. Evini satıp paralarını alanlar hiçbir yerde ev alamıyor kendisine verdiğiniz parayla. Kiracılar akrabalarının yanında ne zamana kadar kalacak? Akrabalarının evi yıkıldığı zaman da sokakta mı kalacaklar? Bu durumu sizin insanlığınız, vicdanınız kaldırıyor mu?
İşte bütün bu yaptıklarınızla mahallede insanların bütünlüğünü dayanışmasını parçaladınız. Değişim, yenileme adına sevgisiz ve merhametsiz davranıyorsunuz.
Size o üniversiteli, bilgili insanlarla, olağanüstü teknolojilerle bu projeyi yapsanız ne olacak? Siz bütün bu donanımla sadece dilsiz, düşüncesiz ve sessiz toplumu istiyorsunuz ki, toplumla istediğiniz gibi oynayabilesiniz. Olmaz böyle şey, siz alikesen-başkoparan olamazsınız; adalet var hukuk var, bu işler tepeden inme yapılmamalı.
Bizler sizden çok şey istemedik. Bu mahallede bin yıldır yaşayan insanları birbirlerinden, evlerinden, kültürlerinden, yurtlarından ayırmadan, borçlandırmadan; aynı Balat-Fener projesi gibi bir proje uygulamanızı istedik.
Ama siz bizi hiç dinlemediniz; projenin ne karar aşamasında ne de uygulamasında fikrimizi sormadınız.
Buradan bir daha soruyorum: Neden? (AH/HF/EÜ)
* Asım Hallaç Sulukule'de bakkallık yapıyor. Bundan sonra mümkün olduğunca her hafta Sulukule Günlüğü'nü biamag'a yazacak.
** Bu yazıya Hacer Foggo katkıda bulundu.