Türkiye, iktidara yakın medyanın 'yeni tip casusluk faaliyeti’ olarak tanımladığı ve ‘etki ajanlığını’ ismini verdiği bir yasa tasarısı hazırlığında.
9. Yargı Paketi’ne giren maddeye göre "devletin güvenliği, iç-dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda araştırma yapan veya yaptıranlar” hapis cezasına mahkum olacak.
Madde ayrıca devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle atanlara da hapis öngörüyor. Maddenin muğlaklığına dikkat çeken siyasetçiler ve hukukçuların, gazetecilerin fikirleri ortak. Yasanın siyasete, sanata, bilime ve basına kısacası topuma yeni bir pranga vuracağını söylüyorlar.
Albuga-Çalıkuşu: İktidar otoriter yönetim şeklini güçlendiriyor
bianet’in konuştuğu avukat Figen Albuga Çalıkuşu, yasanın hukuka uygun olmadığını söylüyor, politikliğine dikkat çekiyor. ‘Baskıcı bir yasa’ olduğundan bahsediyor:
Yasa tasarısı ile ilgili ilk söyleyebileceğim şey baskıcı ve antidemokratik olduğu. Hukuk devleti ilkeleriyle, ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmıyor. Benzer yasaların sadece faşist, baskıcı rejimlerde örnekleri var. Kaldı ki tasarı iktidarın otoriter yönetim şeklini güçlendiriyor.
Mesela hukukun temelinde kanunilik ilkesi vardır. Kanunların açık ve belirli olmasını ifade eder. Bu ilke ceza yasalarında keyfiliğe imkan tanımaz, alan açmaz.
Getirdikleri yasa ise muğlak. Yasa geçtiği anda uygulanmasında keyfilik devreye girer. Kim, neyin etki ajanlığı olduğuna, hangi usulde etki ajanı olduğuna karar verecek? O nedenle bu yasa, ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı. Oysa hukukun net ve evrensel olması gerekir.
"Esas etki ajanı iktidar"
Albuga-Çalıkuşu’na göre Türkiye bugün bir yol ayrımında. Ekonomik krizin ortasında Türkiye yüzünü ya demokrasiye dönecek ya da daha da otoriterleşecek. Bir yanda yumuşama, diğer yanda yeni Anayasa tartışması var. Ona göre böyle bir dönemde 9. Yargı Paketi’ne ‘etki ajanlığı’ diye bir maddenin eklenmesi iktidarın kendi çelişkisi. Ayrıca hükümetin çıkardığı yargı paketleri hukukta bir iyileşme sağlamıyor.
İktidar ‘özgürlükçü demokratik Anayasa’ diyor ama özgürlükçü, demokratik Anayasayla yönetilen bir ülkede ‘etki ajanlığı’ diye bir yasa olur mu? Ayrıca Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a sormak lazım. 2019’dan beri 8 tane yargı paketi çıkardılar. Bu paketlerin hiçbir tanesi Türkiye'de yargı bağımsızlığını, yargının tarafsızlığını, hukuka inancı, hukuk kalitesini yükseltmedi. Aksine Hukukun Üstünlüğü Endeksinde yerimiz belli, 173 ülke arasından 148. sırada. Yani sondan 25’inciyiz. Eğer bu yasa Meclis’ten geçerse Türkiye’nin endekste dipleri boylaması kaçınılmaz.
Bir de şunu soralım. Türkiye enflasyonla mücadele ediyor. Bunun sebebi kim? Bugünkü siyasi iktidar. Ekonomi bilimine karşı gelerek kriz yarattılar. O zaman bir etki ajanlığından söz ediyorsak ve bu toplumsal düzeni bozuyorsa dönüp bir kendilerine bakmak lazım. Esas iktidar etki ajanı.
"Daha fazla baskı, daha sessiz toplum"
Albuga-Çalıkuşu iktidarın bu yasayı getirmesindeki amacın toplumu korkutmak, daha fazla sindirmek ve sesini kesmek olabileceği görüşünde:
Hani ‘Hukuku bir sopa gibi kullanıyorlar’ diyorduk ya, şimdi hukuku balyoz gibi kullanma söz konusu. Ekim 2022'de bir dezenformasyon, sansür yasası getirdiler. Gazeteciler hakkında bu yasaya dayanarak soruşturma açıp yargıladılar. İktidar şimdi muhalefete karşı elinde başka bir enstrüman daha olsun istiyor. Daha fazla baskı, daha sessiz bir toplum istiyor.
Buna karşı toplumsal muhalefeti yükseltmemiz ve tepkimizi dile getirmemiz gerekli. Bu yasayı geçirmemek için elimizden geleni yapmalıyız.
Çakırözer: Tehlikeli bir düzenleme
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer de Albuga-Çalıkuşu ile benzer görüşte. Yasanın muğlaklığından bahsedip kapsamın belirsizliğine vurgu yapıyor.
Temel amacın ise “gazetecilerin, sivil toplumun, bilim insanlarının, toplumun sesini ‘etki ajanlığı’ denilerek açılan soruşturmalarla, yargılamalarla, hapis cezalarıyla seslerini kısmak” olduğunu söylüyor:
Biz aynı bu yaklaşımı sansür yasası’ dayatılırken de gördük. O dönem gazeteciler, meslek örgütleri, siyasetçiler ‘dezenformasyonla mücadele’ adı altında getirilen bu düzenlemenin bir vahim sansür yasası olduğunu görmüş ve hayata geçirilmemesi için mücadele vermiştik. Maalesef bizi dinlemediler. Ama gelinen süreçte gazeteciler başta olmak üzere yurttaşlara yönelik soruşturmalar ve verilen hapis cezalarından bu yasanın sakıncalarını hep birlikte yaşıyoruz. Şimdi yine aynı mantıkla ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ortadan kaldıracak benzer bir tehlikeli düzenleme ile karşı karşıyayız.
Taslak Meclis’e gelirse, aralarında yabancı basın kuruluşlarının Türkiye’deki temsilcilerinin de bulunduğu tüm gazeteciler, iktidarın hoşuna gitmeyen bir haber yaptıklarında ‘etki ajanı’ damgası yeme, soruşturma ve yargılamalarla, itibarsızlaştırma operasyonları ile karşı karşıya kalacaklar. Sadece basın özgürlüğü daha da kısıtlanmayacak, milyonlarca yurttaşın ifade özgürlüğünün, haber alma hak ve özgürlüğü de baskıyla sınırlandırılması söz konusu.
“İsrail ile ticaret haberi yapan etki ajanı olacak”
Çakırözer maddenin bu taslak bu haliyle yasalaşması durumunda olacakları “Türkiye’deki herhangi bir gelişmeye ilişkin akademisyenlerin, iş insanlarının, bürokratların, sivil toplumun, alanında uzman kişilerin iktidarın hoşuna gitmeyecek demeçler vermesi kolaylıkla ‘etki ajanlığı’ kapsama alınabilir. Yine sosyal medya üzerinden ‘devletin iç veya dış siyasal tercihlerine kararlarına yönelik yorumda bulunmak’ da rahatlıkla etki ajanlığı olarak nitelendirilebilecek” diyerek açıklıyor.
Örnek olaraksa Gazze’yi veriyor. Katliamlar ve insanlık suçlarına rağmen Türkiye’nin İsrail ile ticaret yaptığını duyurmanın ve bunu eleştirmenin ‘etki ajanlığı’ olarak değerlendirilebileceğini ve bir anda soruşturmaya dönüşebileceğini söylüyor. Ardından da sözlerini şöyle sonlandırıyor:
Amaçları ajan yakalamak falan değil, gazeteciyi, eleştirel aklı, muhalefeti, kendilerinden olmayanı baskıyla susturmak! Belgesel, film, makale, tez, istatistik gibi aklınıza gelebilecek bilginin bütün biçimleri ‘etki ajanlığına’ sokularak karartılacak. Bir bakıma, 1950’lerde Amerika’da solculara yönelik yürütülen cadı avından hiç farkı olmayan bir felaket ile karşı karşıya kalabiliriz! Böyle bir taslağın Meclis’e getirilmesinin düşünülmesi dahi kaygı, endişe verici.
Önderoğlu: Gazeteciliği zayıflatır
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Temsilcisi ve bianet Medya Özgürlüğü Raportörü Erol Önderoğlu ise Türkiye’nin adını benzer yasalara sahip Rusya ve Gürcistan’ın yanına ekleyeceğini söylüyor.
“Türkiye’de iktidar, ‘dezenformasyon’ gibi bir düzenlemenin devamı olarak siyasi ve ideolojik dünyasını dayatmaya dönük girişimlerine bir yenisini ekliyor” diyen Önderoğlu’na göre yasa hukuka değil algıya dayalı:
İktidar hoşa gitmeyen her düşüncenin arkasında ajanlık arayabilir. Bu nedenle tasarı Türkiye’nin kendini dışa kapatmasına dönük bir izolasyon hamlesi gibi görünüyor.
Temel çekincemiz bağımsız medya organlarında çalışan gazetecilerin hapis cezasıyla tehdit edilmesi. Ne yazık ki yasa maddesinde yargının suiistimalini önleyecek hiçbir güvence yok.
Gazetecilerin etki ajanlığıyla suçlanması, Türkiye'de özgür, çoğulcu ve bağımsız gazeteciliğin uygulanmasını daha da zayıflatma riski taşıyor.
(HA)