*Ezgi Karataş'ın STGM için yaptığı röportaj.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı imzaladıktan sonra iklim kriziyle mücadele için atması gereken adımlardan birini Şubat ayında Konya'da düzenlediği İklim Şurası ile gerçekleştirdi.
Ancak Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedefi doğrultusunda kısa, orta ve uzun vadeli strateji, eylem, politika ve mevzuatların altyapısını oluşturacak İklim Şûrası'nda istenen eylem kararları alınamadı.
İklim alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin Şura öncesinde ve Şura’daki komisyonlarda dile getirdiği taleplerin önemli bölümü kararlarda yer bulmadı. Üniversiteli gençlerin oluşturduğu İklim Elçileri’nin en net ve en önemli talebi “2030’da kömürden çıkış” ise kabul edilmedi.
İklim Şurası'nı, gençlerin sürece katılımlarını ve Şura'nın eğitime yansımalarını iklim alanında çalışma yürüten Eğitim Reformu Girişimi'nden Burcu Meltem Arık'la konuştuk.
Burcu Meltem Arık, Şura'da genç temsilinin önemli olduğunu ancak yetersiz kaldığını, çocuk, üniversiteli olmayan gençlerin ve özel gereksinimi olanların katılımının önceliklendirilmediğini aktardı. Son dönemlerde sıkça duyduğumuz iklim okuryazarlığının ise demokrasi, katılım hakkı, bilgi edinme hakkı, ifade özgürlüğü, barışçıl protesto vb. haklarla iç içe olduğunu hatırlattı.
İlk olarak 21-25 Şubat tarihleri arasında düzenlenen İklim Şurasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Alınan kararlar sizce yeterli mi?
Alınan kararları tartışmadan önce bazı temel sorunlara işaret etmek isterim. Bunların ilki katılım sorunu. Şura, iklim kriziyle ilgili kritik kişi ve kurumların bazıları olmadan yapıldı. Komisyonlarda alınan kararlar, yuvarlak masalarda komisyon üyelerinin bilgisi ve iradesi dışında değiştirildi. Şura raporu hala açıklanmadı. Sadece kararların değil Şura’nın tüm yönleriyle bir bütün olarak değerlendirilmesi önemli.
Yönetişim süreçlerindeki sorunlar kararlardaki sorunlara da işaret ediyor. Mevcut haliyle Şura’nın amacı olan “iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum çalışmalarında, tüm paydaşların aktif katılımıyla bütün Türkiye’nin ortak akıl ile yeşil dönüşüm için Türkiye yol haritasını oluşturmak” hedefine erişilmesi mümkün olamaz. Kömürden çıkış hedefi olmayan, nükleer enerji hedefi olan, GDO’lara alan açan kararlar, iklim krizi ile mücadelede önceliğin ne olduğunu açıkça gösteriyor. Sorunlu kararlarla doğru adım atılamaz.
Ben eğitim politikaları alanından olduğum için bu alandaki eksikliğe de ayrıca işaret etmek isterim. Eğitim alanından temsil çok yetersizdi.
Dört günlük Şura’da İklim Elçileri de vardı. İklim Elçileri kimdir? Şura'ya katkılarını anlatır mısınız?
İklim elçileri üniversiteli gençler. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, BM Türkiye, UNICEF ve Doğa Koruma Merkezi işbirliğiyle gençler, Şura öncesinde çevrimiçi platformlarda bir araya geldiler. 81 ilden 209 üniversiteden temsilciler, Şura’da gençlik oturumuna katıldılar ve hazırladıkları Gençlik Bildirgesini paylaştılar.
Çocuklar ve gençler iklim krizinin etkilerinden eşitsiz etkilenen grupların başında geliyor. Karar alma süreçlerine “katılım hakları” çoğunlukla sadece “görüş alma” seviyesinde kalıyor. Gençlerin görüşü alınıyor, ancak bu görüşlerin kararlara nasıl ve ne ölçüde yansıdığı görülemiyor, izlenemiyor. Bunu birçok konuda görebiliyoruz. Umarım iklim için durum farklı olur.
Gençlerin gerek Türkiye’de gerek diğer ülkelerde iklim krizine ilişkin farkındalığın artmasında önemli katkıları oldu. Şura’da da görüş ve taleplerini dile getirdiler. En azından bir grup gencin seslerini orada paylaştılar. Bu değerli çabalarının etkilerinin bunun ötesine geçmesi için farklı paydaşlar dayanışma içinde olmalı. Bu katkı demokratikleştirilmeli. Sadece üniversiteli gençlerin değil tüm gençlerin, çocukların etkin ve anlamlı katılımını sağlayacak, karar alma mekanizmalarında etkin yer almalarını sağlayacak mekanizmalar kurulmalı ve bu mekanizma ile gençlerin ifade, katılım ve örgütlenme özgürlükleri güvence altına alınmalı.
Şura'da 209 üniversiteyi temsilen Gençlik Bildirgesi okundu. İlk olarak Gençlik Bildirgesini nasıl buldunuz?
Çok önemli ve çok kıymetli bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Dikkatle okudum. Bu bildirgeyi hazırlayan gençlerin Şura sonrasında katılım süreçlerine ne ölçüde ve nasıl dahil oldukları benim için daha önemli bir konu. Bildirgenin sonunda “Biz iklim elçileri olarak katılım hakkımızı sonuna kadar kullandık” diyorlar. Oysa katılım haklarının adımlarından sadece birisi bu bildirgenin hazırlanması ve Şura’da temsil hakkı. Bildirgedeki en önemli iki talebin “süreçlerin şeffaf ve katılımcı bir şekilde yönetilmesi” ve “kararlara dâhil olmak ve kendi geleceğimiz hakkında söz sahibi olmak” olduğunu düşünüyorum.
Şura'da genç temsilinde üniversitelilerin olmasını yeterli buluyor musunuz?
Önemli buluyorum ama yeterli bulmuyorum. Çocukların katılımı, üniversiteli olmayan gençlerin katılımı, özellikle iklim krizinin etkilerini eşitsiz yaşayacak ve özel gereksinimi olanların katılımı önceliklendirilmeli. Gençlik Bildirgesi’nde de kırılgan grupların göz ardı edilmemesi, onların mağduriyetlerinin giderilmesi ve onlara destek olunması talebi var. Bu haklı taleplere kırılgan grupların karar alma süreçlerine etkin ve anlamlı katılımlarının sağlanması eklenmeli. Bunun için Şura’da temsil hakkının çok ötesine geçilmeli.
MEB Talim Terbiye Kurulu, Şubat ayında yaptığı değerlendirme sonucu 6, 7 veya 8. sınıflar için Çevre Eğitimi ve İklim Değişikliği Dersi'ni öğretim programına ekledi. Önerilen programı nasıl buldunuz? Yeterli mi?
MEB öğretim programları gündemine iklim değişikliğinin girmesi son derece önemli. Önerilen programın seçmeli ders olduğunu, bu seçmeli dersin sınırlı sayıda öğrenciye ulaşabileceğini de bilmeliyiz. Seçmeli ya da zorunlu, böylesi karmaşık ve kritik bir meseleye ilişkin dersi verecek öğretmenlerin sınırlı ve çevrimiçi yapılan bir eğitimden çok daha farklı bir eğitim almaları ve güçlenmeleri sağlanmalı.
Şura’da alınan kararlar arasında “İklim değişikliğinin etkileri, tüm eğitim düzeyleri için müfredata dâhil edilmelidir” yer alıyor. Bu hedefe hızla ancak önceki deneyimlerden edinilen dersler dikkate alınarak ilerlenmeli. Sadece etkileri değil, nedenleri, çözümleri yer almalı. Çözümler teknolojik çözümlerle sınırlı kalmamalı. Bilgi aktarımının ötesine geçilmeli. Çocukların bugüne ve geleceğe hazırlaması sağlanmalı. Bu süreç onların etkin ve anlamlı katılımıyla yürütülmeli. Sadece öğretim programları ve ders materyalleri değil, öncelikle eğitimin amacı ve felsefesi, eş zamanlı olarak da eğitimin uygulama yöntemleri tartışılmalı. Dünyanın kendini onarmasına destek olmak için eğitimin insanlığın sürdürülemez yaklaşımını pekiştiren sistemlerden biri olduğu fark edilmeli. Adım atmakta geç kalındıkça hareket alanı da daralıyor.
Çok yakın bir zamanda programı detaylı inceleyebildim. Farklı alanlardan uzmanlarla birlikte değerlendirmek önemli olur. Oldukça önemli konular ve kazanımlara yer verildiğini söyleyebilirim. Özellikle “Döngüsel doğa” ünitesini temel taşı olarak gördüğüm için kritik buluyorum. Doğanın yaşamı nasıl sürdürdüğünün ve ekolojinin temel ilkelerinin anlaşılması hayati önemde.
Bununla birlikte bizi bugüne getiren “kalkınma” anlayışında, “insanın teknolojiyle her şeyi çözebileceği” yaklaşımında ısrarcı olunduğunu da söyleyebilirim. Öğretim programında bağlantısallık eksikliği ve yanlış bağlantı kurma riski de görüyorum. Örneğin “Çevre kirliliğine bağlı olarak ortaya çıkan sorunları ve bu sorunların insan hayatı üzerindeki etkilerini açıklar” kazanımı var ve bu kazanıma yönelik adımlardan biri “Nüfus artışının, çarpık kentleşmenin, sanayileşmenin, değişen tüketim alışkanlıklarının çevre sorunları üzerindeki etkisine değinilir.” Bu kazanım için çalışmalar yapılırken, çevre kirliliğine yol açan ana nedenler tarihsel bağlamı içinde ele alınmazsa çevre kirliliği nüfus artışının yüksek olduğu bazı yoksul ülkelere atfedilebilir ve bu da eksik/hatalı çıkarımlara neden olabilir.
Bir de kavramsal sorunlar var. “Doğal denge, çevre etiği, doğal kaynak, sürdürülebilir kalkınma” vb. kritik kavramlar derinlemesine tartışma ve eleştirel yaklaşım gerektirir. Bilgi kirliliğinin en yoğun olduğu alanlardan biri çevre ve iklim. Bu bilgi kirliliğine maruz kalmadan, doğru bilgi kaynaklarına erişmek de bir diğer önemli konu.
Söz konusu müfredat sadece ortaokulu kapsıyor. İlkokul ve lise düzeyinde olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunun öncesine çekmeliyiz. Okul öncesinden başlanmalı. Yaşı küçük çocuklara iklim krizinin olumsuz etkilerinden bahsedilmesini önermediğim net olarak anlaşılıyordur umuyorum.
Gelişimsel özelliklerine göre bulundukları ortama uyum, gezegeni paylaştığımız yoldaş türlerle tanışıklık, ekolojik yaşam pratiklerinin uygulanması adımlarıyla başlanır. Her seviyede ve yaşam boyu öğrenme anlaşılıyla iklim eğitimleri geliştirilmeli ve uygulanmalı. Bugün emekli öğretmen olan annem ve babam da iklim eğitimi almalı. Herkes, her birey buna hazırlanmalı ve güçlenmesi sağlanmalı.
İklim krizinin ortaya çıkardığı duygu değişikliklerini son dönemde daha sık konuşur olduk. Ekofobi ve eko-endişe gibi, araştırmalar da gençlerde bu iki duygu durumunun yaygın biçimde gözlemlendiğini gösteriyor. Peki, bu müfredat bu duygu durumlarıyla mücadele için çocuklar açısından ne anlam ifade ediyor?
Çocukların gelişimsel özelliklerini ve bireysel farklılıklarını gözeten bir yaklaşımla uygulanmalı. Bunun için de dersi uygulayacak öğretmenlerin PDR alanındaki meslektaşlarıyla dayanışmasını önemli buluyorum. Ortaokula ve liseye devam eden iklim aktivisti olan bazı gençlerle konuştuğumda iklim değişikliği ile mücadele etmediklerinde kendilerini suçlu hissettiklerini ifade ediyorlar. Bazıları yaşadıkları kaygı ve depresyon nedeniyle aktivistliği bıraktılar. Bazılarının bu tür duygu durumları sürekli yaşanan stres nedeniyle derinleşti. Bu durumun son derece ciddiye alınması ve psikolojik sağlamlığı hedefleyen programların hayata geçirilmesi gerekiyor.
İklim okuryazarlığını artırmak iklim krizini anlamak için yeterli mi?
İklim okuryazarlığını “iklime ve iklim krizine ilişkin bilgi sahibi olmak ve yaşam pratiklerimizi bu bilgiye dayalı olarak dönüştürmek” olarak tarif edersek yeterli olabilir. İçini nasıl dolduracağımız son derece önemli. Mevcut haliyle bilgi vermenin ötesine geçmeme riski barındırıyor.
Demokrasi, katılım hakkı, bilgi edinme hakkı, ifade özgürlüğü, barışçıl protesto vb. haklarla iç içe iklim okuryazarlığı.
Son olarak bu yakıcı gündem için eğitim başlığında ne yapmalıyız?
Eğitim sisteminin mevcut krizlere dayanıklı, krizlerin etkilerini azaltıcı ve hafifletici, aynı zamanda ileride oluşabilecek krizleri önleyici hâle gelmesi artık kaçınılmaz. Bunun için, eğitimin amacı ve felsefesi, öğretim programları, ders materyalleri, eğitimin uygulama yöntemleri tartışılmalı; bu süreçlere başta öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere tüm paydaşların etkin ve anlamlı katılımı sağlanmalı.
Eğitim, gezegenle uyumlu, sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları benimseyen bireylerin ve toplulukların gelişimine katkı sunar hale gelmeli. Bunun en temel adımlarından biri olarak eğitimin insanlığın sürdürülemez yaklaşımını pekiştiren sistemlerden biri olduğu fark edilmeli; gezegenimizin sınırsız ve insanın faydası için var olduğu fikri terk edilmeli. Eğitimde dönüşüm için, kitlesel eğitimin var olan sorunlarını tekrar etmeyecek biçimde, bireylerin ve toplumların gelişimlerinin tüm alanlarına odaklanılmalı, eşitlik, hakkaniyet ve kapsayıcılık temel alınmalı. Krizler çağında eğitim, öğrencileri bugüne ve tahmin edilemez hâle gelen geleceğe hazırlamalı.
(EZK/SO/NÖ)