Popüler kitap satış sitelerinden idefix.com'un satıldığı haberi geçen hafta düştü medyaya. Türkiye'nin en eski e-ticaret sitesinin satışı ismi gazeteciliğinin yanısıra sanal dünyada yaptığı çalışmalarla da bilinen Metin Solmaz'ı düşürdü aklımıza.
Yıllar önce idefixe'in kuruluşunda görev almış Solmaz bu vesileyle internet satışına kuşkuyla bakılan dönemleri, sitenin hayata geçirilme sürecini, idefix henüz ideefixe iken yaşananları anlattı.
Sanal alemde kitap satmak projesi nasıl doğdu?
Projede büyük bir enteresanlık yoktu. Zaten Amazon.com yine meşhurdu. Ayrıca ilk biz de değiliz. Pandora kitabevinin sanal satış sitesinin yani pandora.com.tr'nin açılışı ideefixe'ten çok öncedir. Ama İnternet üzerinden kitap satmak her zaman için iyi bir fikirdir. Hele Türkiye'de gayet iyi bir fikirdir. Çünkü sanılanın aksine kar marjı çok yüksektir. Vadeler çok uzundur.
Ama zahmetlidir tabii. Hele o yıllarda enflasyon çok olduğu için onbinlerce kitabın fiyat bilgilerini güncel tutmak Çin işkencesiydi.
Bir de kitap tüketicisi kaliteli tüketicidir. Kültür ürünlerine para harcayan birisi hem iletişimi kolay hem de eline geçenle alışveriş yapan, pinti olmayan birisi sayılabilir.
İdefix kurulduğu dönemin koşullarında nasıl bir projeydi? Ne tür tepkiler geliyordu?
O zamanlar ideefixe idi bir kere...
Ben zaten bu kısalmış haline alışamadım. Kitap sitesinden çok Asteriks'in köpeğini çağrıştırıyor. Ama tabii biz berbat bir isim bulduğumuz için kısaltma yoluna gittiler.
Telefonda ideefixe.com'u yazdırdığınızı düşünsenize. Toplam üç tane e var efendim. "D"den sonra iki tane. Evet en sonunda da var. Hayır, "ks" değil, "x" filan diye giden bir işkence. Ve İnternet'in bugünkü gibi popüler olmadığı bir zamanda.
Kimseye ne iş yaptığımızı anlatamıyorduk. Kitapçıyız sonuçta diyorduk. Ama insanların gözünde bir şey canlanmıyordu. İnternet erişimi pahalı ve sorunluydu. Yazılım ve donanım işleri pahalı ve sorunluydu.
İdeefixe'in örgütlenmesi nasıl gerçekleşti? Dijital kitap katalogları oluşturmak, okuyucuya ulaşmak gibi sorunlar nasıl aşıldı?
Dedim ya, kimseye ne iş yaptığımızı anlatamıyorduk, buna yayınevleri de dahildi tabii. Muhtelif sebeplerden dolayı bütün kitapların gelmesi gerekiyordu.
Öyle ki, veritabanını hep eş dost yardımıyla oluşturabildik. Kamyonlarla kitap geldi. Pösteki sayar gibi çalıştık. Data operatörleri kitapların girişlerini yapıyordu. Sonra birisi konu başlığı veriyor, başka birisi de bütün bunların doğruluğunu kontrol ediliyordu.
Medeni ülkelerde yayınevlerinden gelen dijital bilgilerle tek seferde halledilen işler bizde kaçınılmaz olarak çılgınca bir şekilde yapılıyordu.
Yayınevleri o kadar konudan habersizdi ki sık sık şu cümleyi duyuyorduk: "Metincim projeyi anlamadım ama boşver, ne istiyorsun sen onu söyle?"
Allahtan tanıdık çoktu. Ve komik şeyler de oldu. Bize (sağolsun) müzik alanında dünya kadar yardımı olan Hasan Saltık nereye yardım ettiğinin farkında bile değildi o vakitler. Biz siteyi açtıktan sonra bizden başka bir arkadaşla tanışınca beni aramıştı "bizimkine benzer bir proje olabileceğinden şüphelendiğini" söylemek için.
O yıllarda Türkiye'de sanal ortamda kitap satmak ne gibi zorlukları barındırıyordu?
Özellikle yazılım işinde biz çok zorlandık. Yazılım zaten zordu. Bugünkü gibi açık kaynak kodlu yazılımlar, ucuz / hazır paketler filan yoktu. Biz bu zorluğu daha zor hale getirmeyi başardık saçma sapan kararlarımızla. Şöyle ki, ideefixe'in açılması planlanmasından dört sene sonraya tekabül eder. Bu kadar zamanda insan işletim sistemi yazar aslında. Biz, sürekli yanlış kararlar vererek daha da zorlaştırdık zaten zor olan durumu.
Açıldıktan sonraki temel zorluğumuz online alışverişe dair yayılmış olan batıl itikatlardı. Zaten az sayıda kullanıcı vardı. Onlar da online alışveriş için çok istekli sayılmazlardı.
Bu zorlukları aşmak için neler yaptınız?
Ucuz ve sempatik olduk. Agresif fiyat ve satın alma politikaları geliştirdik. İçeriğimize çok özendik. Kullanıcıya kurduğumuz her cümleyi itinayla seçtik. Çok iyi metinler yazdık hakikaten.
Bizim yazdığımız ticari e-postalar o zamanlar eşe dosta forward edilirdi. Dağıttığımız kitap ayraçları kapışılırdı. Hepsine çok özenirdik. Ideefixe'i en fazla bu kullanıcısı ile kurduğu organik ve samimi ilişki büyüttü sanırım.
Misal, Matrix'in DVD'si ön siparişe çıkmıştı. Bizim Eren de bütün banner ve metinlere lafı yapıştırmıştı: "Neo, erkencisin!" Tek bir reklam ajansıyla çalışmamıştık, ama pazarlama iletişimi açısından mükemmel iş çıkarıyorduk.
Yazılım konusunda hep berbattık. Onu aşmak için interface düzenlemeleri dışında pek bir şey yapamadık.
İdeefixe'le beraber e-kitap da daha fazla tartışılır-görünür oldu. E-kitaplar hem bir anlamda kitabın önünü açtı hem de basılı kitapların sonuna giden yolun başlangıcı kabul edildi. O sıralar size nasıl görünüyordu?
Ben oldum olası e-kitap'tan yanayım. Bir gün muhakkak konvansiyonel kitaplar pahalı tasarımlar ve keyif nesneleri haline gelecek. Bugünkü plaklar gibi.
O zaman da böyle düşünüyordum. Muhakkak kağıda basılı kitap da gazete de dergi de müthiş bir israf. Şimdi Hürriyet gazetesini alıyorsun eline kaç kilo? Elinde kaç dakika kalıyor? Değer mi? Yahut almışsın on cilt ansiklopedi. İçinde ara bakalım bir kelimeyi. Madde adı değilse bir ömür sürebilir. Ama aynı ansiklopediyi atmosferde yer kaplamadan araman taraman, saklaman, kesmen yapıştırman mümkün.
Taşınırken de kolay olur hem.
Bu elbette bütün kitaplar için geçerli değil. Herkesin kağıtta istediği kitaplar vardır. Ama kitaplarınıza bir dönün bakın. Kaç tanesini bu şekilde isterdiniz, kaç kitabınız var?
Gelecekte önce sadece e-kitaplar çıkacaktır. Şanslı olanlarının az sayıda baskıları da yapılacaktır. Böylece kitaplar iyice ucuzlarken basılanların tasarımlarına daha fazla özenilecek ve pahalı olacaktır diye düşünüyorum. (YY)