bir istibdat aruzunda yaşadık
oysa yine de çalamadık takvimimizi eksik zaman
asırlarından
çünkü tarihi kotarmada bizler yalnızca baharattık
Murathan Mungan / Osmanlıya Dair Hikâyat
Hasan Cemalin Kürtler kitabını okuduğumda 12 yıl öncesine gittim. 1990lı yılların başı, Felat Cemiloğlu da Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının Yönetim Kurulu Başkanıydı. Ben ise naçizane başkan vekili. Bölgenin ve Diyarbakırın bir dolu devasa sorunları vardı. Ve maalesef kimseciklerin bu sorunları yüksek sesle telaffuz etme şansı da yoktu. Faili meçhul ya da kendinden menkul cinayetler ürkütücü boyutlardaydı.
İhtiyaç doğduğunda bizler oda olarak bir şeyler karalayıp rapor haline getiriyorduk ama doğrusu kimin umurundaydı ki! İşte tam da o dönemlerde Hasan Cemal Diyarbakıra gelmişti.
Oda başkanı olarak Felat Cemiloğlu ile görüşmek istiyordu. Sabah gazetesindeydi o zamanlar Hasan Cemal. Felat beyle beraber gittik gazete bürosuna. Öyle randevulaşmıştık.
Alaylı mı, mektepli mi?
Karşılıklı merhabalaşmanın ardından günün mana ve önemine binaen ince bir espri yapmıştım, hiç unutmam. Hasan Cemale hitaben dedim ki; iki paşa torunu bir araya geldiniz. Biriniz Türk, hem de Osmanlı paşası Cemal paşanın torunusunuz. Ötekiniz de 23 yıl Yemende Valilik, Siirtte de Mutasarrıflık yapmış Kürt Cemil paşanın torunu. Hadi bakalım el ele verin de bu sorunları nasıl aşacaksınız bir görelim.
Hasan Cemal dayanamamış sormuştu: Alaylı mı, mektepli mi? diye. Onun dedesi Enver ve Talat paşalar gibi Cemal paşa mektepliymiş ya. Felat bey, hayır benim dedem Osmanlı paşası, alaylı, demişti.
Bu gün tekrar geriye dönüp o diyalogdan ve Hasan Cemalin diğer gazetecilik deneyimlerinden bu çalışmanın ortaya çıkmasını tek kelimeyle hayırlı bir iş olarak düşünüyor ve değerlendiriyorum.
Bok yedirilmişse yedirilmiş
Sıkça bölgeye ve Diyarbakıra gelmekle birlikte 2003 Haziranında kitabının imza ve söyleşisinde tekrar Hasan Cemalle buluştuğumda tepkileri de konuştuk. Söylenmeyen ve yazılmayan bir dolu muhabbetin yanında espri yüklü anekdotlar da doğdu.
Hasan Cemal, her şeye rağmen, ortak aklın ürünü bir kitap olduğunu ve asıl çabanın milliyetçiliklerin aşılması, milliyetçiliklerden kurtulunması yönünde olmak gerekliliğinden söz etti. Ama halen de bir takım çevrelerin bu coğrafyada yaşananlara inanmakta zorlandığını da eklemeden edemedi.
Mesela kendisi de Kürt olan Cizreli Bedirxanîlerin torunu eski bakanlardan Emre Gönensay, Felat beyin kitabın girizgahına konu olan Diyarbakır ceza evinde yaşadıklarını okuyunca, yahu bu kadarı da olmuş mu? Gerçekten inanmak zor, diyesiymiş. İstiklâl Mahkemelerinin başkanın oğlu Altemur Kılıç da; bok yedirilmişse yedirilmiş sana ne oluyor, sen niye yazdın Hasan Cemal, deyivermiş.
Yediğimizle kalmayalım, dedik
Bunlara ince ironisiyle Felat Cemiloğlu ağabey şu espriyi patlatmıştı: Yahu aslında o dönemde ceza evindekilerin bir çoğu o mereti yedi de, kendilerine yedirip ben bok yedim diye çıkıp söyleyemediler. Serde feodallik var ya! El alem ne der telaşına düştüler. Ben çıkıp söyledim işte. Yediğimizle kalmayalım dedik işte o kadar.
Asıl mesele yıllardır söylüyor ve yazıyorduk ama bir tek Allahın kulu da inanmıyordu. Bu Kürtler zaten bölücü, amaçları da devleti küçük düşürmek bu da bu türden bir yalan olsa gerek deyip kestirerek atıyorlardı.
Ama kaderin cilvesiydi bu işte. Sonunda Hasan Cemal gibi sistemin içinden gelen biri yazmıştı. Ve artık cidden önemli çevrelerde Kürdün uzun yıllardır bitmeyen çilesi tartışılıyordu. Şimdilik, belki de ilerde çözümde etkili olacaklarca kapalı kapılar ardında !
Dışarıdan biri yazsın da
Kendimden biliyorum ki, son yıllarda adeta onu bıktırırcasına Felat ağabeyin biyografisini yazmak istediğimi kendisine söylüyordum. Ama bir türlü de iknâ olmuyordu Felat ağabey. Hayatımız bir çoklarına ilginç gelebilir de, boş ver diyordu, yazsan ne olacak.
Sonuç da Hasan Cemal sadece ceza evi bölümünü Felat Cemiloğlunun ağzından aktarınca Felat ağabeyin amacını anlamış ve kendisine de onaylatmıştım. Açık ve anlaşılabilirdi yılların Felat ağabeyinin amacı; biz yazıp biz okumayalım. Bizim dışımızdaki biri yaşananların bir bölümünü de olsa yazsın da belki o zaman inanırlar...
İmza ve okurlarla söyleşiden önce hep beraber muhabbet ederken eklemişti Felat ağabey. Hasan bey, kitap çıkar çıkmaz avukat arkadaşlarla konuştum demişti. Avukatlara yaşadıklarımın bu şekilde anlatımı suç olur mu dedim.
Anlatılanlar 312lik
Ağabey anlattıkların tam da 312. maddelik dediler. Peki dedim beni yargılayıp içeri atarlarsa Hasan Cemal de benimle gelir mi? Hiç tereddüdün olmasın diye eklediler. Ben de ; o halde mesele yok. 12 Eylülde bir dolu genç içerde vardı da, çevremde ve tanıdıklarımdan bir de benim kuşaktan hemen hiç kimse yanımda yoktu ceza evinde. Sekiz ay içerde çok yalnızlık çektim ve sıkıldım. Bari bu defa yanımda sohbeti koyulaştıracak Hasan Cemal gibi arkadaşlar olur da bir manası olur içeri girmemin.
Hasan Cemalin neredeyse 20 yıldır konuyla ilgili birkaç farklı gazetede yazdıklarının serüvenini izlemiş zaman, zaman da yazılanlara tanık olmuş biri olarak diyebilirim ki; kitap gerek zamanlaması açısından, gerekse sistematik ve kurgusu açısından eli yüzü düzgün bir çalışma olmuş. Ama belki en az kitap kadar önemli olan da Felat Cemiloğlunun o yaşında ceza evinde çektiklerinin girişe konulması olmuş. Bunu da gazetecilik başarısı ve öngörüsü olarak kabullenmek gerek. (ŞD/NM)