Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin Türkiye’de yaşanan son olaylar, yükselen milliyetçilik, şiddet ve savaş ortamı karşısında barışın sesini yükseltmek adına oluşturdukları ‘Kardeşlik İstiyoruz’ Oluşumu, dün (15 Kasım) üniversitenin Güney Kampüsü’nde ‘Türkiye’de Neler Oluyor?’ başlıklı bir panel düzenledi.
BÜ Sosyoloji Bölümü’nden Nazan Üstündağ’ın modaratörlüğünü yaptığı panelin konuşmacıları arasında avukat Eren Keskin, Dut Ağacı Kolektifi’nden Ercan Aktaş, vicdani retçi Mehmet Tarhan ve Barış Anneleri’nden iki anne vardı.
Bu iki annenin hikayesi çoğu insana birbirinden çok farklı gibi görünebilse de onlar hikayelerini ortaklaştırıyor.
Perihan Anne’nin kızı “dağa çıkmış”. Sekiz yıl önce Barış Anneleri’ni kurma sebeplerini “iki halkın arasında köprü olsun, iki halkın çocukları birbirini öldürmesin” diye aktarıyor. Perihan Anne, yaşadıklarını “savaş mağduruyum” diye özetlese de yaşadıklarını anlamlandırmanın zorluğunu anlatarak başladı konuşmasına:
“93’te köyümüz yakıldı. 'Niye böyle yapıyorsunuz?' diye sorduğumuzda 'Bu savaş' diyorlardı. İki yıl önce kızım dağa çıkıp tutuklandığımda 'Barış, kardeşlik istiyorum' dedim, 'Savaş yok ki' dediler.”
“Esir alınan askerler de gerillalar da bizim çocuklarımız, hepsine içimiz yanıyor seyrederken. Bu savaş sadece dağdaki gerillanın savaşı değil, 100 yıldır süren bir sorunun sonucudur. Çözülseydi çocuklar silaha sarılmak zorunda kalmazdı, bir sorun varken savaşla bitmez, silahla bitmez.”
Oğlu şu anda asker olan Barış Anneleri’nden Yıldız Anne "Ölen askerlerin anneleri 'Ben de gideyim askere' diyorlar, bense gitmem çünkü bizim sesimiz çıkmadıkça Perihan’ın kızı da benim oğlum da ölecek kirli savaşta."
İnsan Hakları aktivisti Eren Keskin ise 20 yıldır insan hakları savunuculuğu yaptığını ama en umutsuz olduğu günlerin bu günler olduğunu söylerken, umutsuzluğunun sebebini totaliterleşme olarak gösteriyor.
Keskin totaliterleşmeyi “Halkın da aynı devlet gibi düşünmesi, devlet ağzından konuşması” olarak özetliyor.
“Sorun sadece PKK olarak gösteriliyor, oysa TC kurulduğundan beri bölge ayrı bir hukukla yönetildi ve bunu böyle tartışmak gerekiyor. Yanan köyleri gören gençler bu acı karşısında ne yapar, dağa çıkar. Bu savaşta bir tarafın acıları hep yok gösteriliyor."
Şemdinli olaylarını kontrgerillanın suçüstü yakalanması olarak tarif eden Keskin, entelektüel kesimin bu suçüstünü toplumsal bir muhalefete dönüştürememiş olmasına da dikkat çekti.
Dut Ağacı Kollektifi’nden Ercan Aktaş ise yaşanılan olayların insan hayatlarından çıkıp rakamlar dönüşmesinin acımasızlığına dikkat çekerek Kollektif’in yapmış olduğu “Savaşın Tanıkları Anlatıyor” isimli sözlü tarih çalışması boyunca yaşanılanları aktardı.
Mehmet Tarhan "Yapılması gereken o acıyı alıp, stratejik dilden kurtarmak. Herkesin ismini bilmek, tek tek anlatmak gerekiyor. Buna belki hafızamız yetmez ama ancak böyle empatimizi geliştirebiliriz” dedi.
Tarhan konuşmasını “yaşanan şeyleri konuşmak ancak konuşurken de bir arada durmak gerekiyor” sözleriyle bitirdi. (KÇ/NZ)