*Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye'yi sarsan Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 6 ay geçti.
Depremin ilk anından bugüne dek en büyük mağduriyetleri yaşayan kesimlerin başında kuşkusuz mülteciler geliyor. Deprem bölgesinin Suriye'ye sınır komşusu olması nedeniyle, bu bölgedeki mülteci sayısı oldukça yüksek. Peki siyasetçilerin oy devşirmek için göçmen karşıtlığını kışkırttığı bu süreçte mülteciler neler yaşadı?
Kristen Biehl ve Enes Kablan'la birlikte "Göç ve Deprem" konulu üç ayrı rapor hazırlayan Göç Araştırmaları Derneği (GAR) Kurucu Başkanı ve Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Didem Danış'la depremzede mültecilerin durumunu konuştuk.
TIKLAYIN - Dosya: 6 Şubat 6 Ay
Yıkımın görünmeyen kesimleri: Göçmenler
Didem Danış, deprem bölgesinde çok ağır bir yıkım yaşandığını hatırlatıp "Bu yıkımın bir de görünmeyen kesimleri oldu. Genel kamuoyunda pek dikkate alınmayan veya sadece suçla bağdaştırılarak gündeme getirilen kesimleri..." dedi.
Danış'ın "görünmeyen" dediği kesimler olan göçmenlerin deprem bölgesindeki nüfusu yaklaşık 1,7 milyondu, bunlar geçici koruma statüsünde bulunan Suriyeli göçmenlerdi. Diğer uyruklardan da farklı statülerden göçmen ve sığınmacıların bulunduğunu belirten Danış, "Dolayısıyla deprem bölgesinde depremden etkilenen nüfusun yaklaşık yüzde 12 kadarı aslında göçmen nüfustan oluşuyor" dedi.
Depremlerde en az 7 bin 302 göçmen öldü
Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 22 Nisan'da yaptığı açıklamada depremlerde 7 bin 302 göçmenin hayatını kaybettiğini açıkladı. Ancak pandemi sürecinde olduğu gibi deprem sonrasında da veriler konusunda ciddi bir güvensizlik ve bilinmezlik söz konusu.
Bu duruma dikkat çeken Danış, "Ama Suriyeliler arasında bu sayının gerçekte çok daha yüksek olduğuna dair kuvvetli bir inanç var. Bu sayıları baz aldığımızda bile depremde ölenler arasında Suriyelilerin oranı, yüzde 12'nin üstünde. Üstüne üstlük bu göçmen nüfus bu kentlerde en kötü binaların en kötü evlerinde, çoğunlukla zemin veya bodrum dairelerinde yaşadıkları için yıkımdan da en ağır etkilenen grup oldu" tespitini yaptı.
TIKLAYIN - Suriyeli mültecilerin cenazeleri sokak ortasında bekliyor
Mülteci nüfusuMülteciler Derneği'nin 9 Ocak 2023'te yayımladığı "Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Aralık 2022" raporuna göre Maraş depreminden en çok etkilenen kentlerdeki mülteci nüfusu şöyle: |
Nefret söylemi, dezenformasyon, yalan haber...
Mültecilerin depremden etkilenmelerinin can kayıplarıyla "sınırlı" kalmadığını vurgulayan Danış, "Depremden hemen sonra göçmenler yağmacılıkla, hırsızlıkla suçlandı. Çok ciddi olarak nefret söylemine maruz bırakıldı. Zafer Partili siyasetçilerin Suriyelileri yağmacılıkla suçlayan iddialarından sonra Hatay'ın Samandağ ilçesindeki Zafer Partili temsilci bunun böyle olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Yani güçlü bir dezenformasyon ve yalan haber sirkülasyonu oldu" dedi.
"Deprem gibi büyük bir şoktan sonra her türlü dezenformasyona açık olan kamuoyunda bu nefret söylemlerinin ağır sonuçları oldu. Bu yalanlarla ne kadar mücadele edilmeye çalışılsa da çoğu zaman bu düşmanca söylemlerin halk nezdinde bir yer edinmiş olduğunu, depremden dört ay sonra yaşanan seçim sürecinde de gözlemledik."
Antakya'da Suriyeli Ömer, enkaz altındaki çocukları için yardım ararken 'yağmacı' sanılarak darp edildi. [Fotoğraf: Murat Bay] |
Ayrımcılık, dışlanma ve düşmanlık
En son haziran ayında Hatay'a giden Danış'a göre mültecilere yaklaşım halen aynı: "Suriyeliler hala hırsızlık ve benzeri kötü suçlarla ilişkilendirilerek anlatılıyor. Kısacası mülteciler hem can kaybı ve yaralı sayısı anlamında depremden ağır bir şekilde etkilendi hem de müthiş bir ayrımcılık ve düşmanlığa mauz kaldı."
TIKLAYIN - AFAD, depremzede mültecilerden çadırları boşaltmasını istedi
Deprem sonrası resmi kurumların iyi-kötü yardımlarının yanı sıra insani yardım organizasyonları ve inisiyatifleri de deprem bölgesine yardım kampanyaları düzenledi. Danış tanıklığını anlattı:
"Bunların dağıtımı sırasında göçmenler açıkça dışlandı, ayrımcılığa uğradı. Bunu kendi araştırmalarımız kadar, başka meslektaşlarımızın çalışmalarından da biliyoruz. Göçmen ve mülteciler hem yardım dağıtımı sırasında ayrı tutuldu hem de talepleri dikkate alınmadı. Koli, erzak dağıtımlarına dâhil edilmediklerini, çadır kentlere veya kurumların çadır dağıtımlarında dışlandıklarını açık bir şekilde gördük."
Depremde hayatını kaybeden üç Suriyeli için Hatay, Yayladağı'nda yapılan cenaze töreni [Fotoğraf: Murat Bay] |
Büyük kaos: Belirsizlik
Bir diğer sorun başlığının "belirsizlik" olduğunu belirten Danış, "Deprem sonrası yaşanan büyük kaosu hepimiz biliyoruz; birkaç gün bölgeye ulaşılamadı, sağlıklı haber alınamadı. Arkasından, bir hafta sonra bir düzen kurulmaya başlandığında ise göçmenlerin bilgilendirme ağlarının dışında kaldıklarını gördük" dedi ve ekledi:
"Türkiye'de Suriyeli sığınmacılar, kayıt oldukları illerde geçici koruma statüsüne sahip oluyor. Başka bir yere gidebilmek için yol izin belgeleri almaları gerekir. Deprem sonrası Göç İdaresi, Suriyeli göçmenlerin yol izin belgesi olmadan da deprem bölgesinden ayrılabileceklerini açıkladı. Fakat önce bunun iki aylık olduğunu ve İstanbul'un hariç tutulduğunu, birkaç hafta sonra ise süreyi uzatarak, İstanbul'un dâhil edildiğini açıkladı."
İki ateş: Gitmek mi, kalmak mı?
Bu konuda iletişim kanallarının yeterince şeffaf ve etkili olmadığını ve bu bilgilerin ağızdan ağıza dolaşmasından dolayı çok sayıda yanlış bilgiye de sebep olduğunu belirten Danış, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu durum, deprem bölgesinde bulunan Suriyeliler için çok büyük bir belirsizlik anlamına geldi. Gitmeliler mi, kalmalılar mı, giderlerse kimlik kontrolleri sırasında sınır dışı edilme tehlikesiyle karşılaşırlar mı gibi çok sayıda tedirginlik durumu, onların karar alma süreçlerini etkiledi. Sonuç olarak iki ateş arasında kaldılar: Deprem bölgesinde kalıp barınma sorunları, beslenme ve erzak sorunları mı yoksa başka illere gidip belirsizlik ve büyük bir kaygı durumu içinde kalmak mı?"
"Ücretsiz uçaklara alınmadılar"
Deprem sonrası yaşanan ülke içi nüfus hareketliliğine değinen Danış, "Devlet de hatırlarsanız uçaklarla, otobüslerle seyahatleri kolaylaştırdı. Deprem bölgesinden ayrılmak isteyenler arasında göçmenler de vardı ancak onlar için yol izin belgesi açıklaması dışında bir kolaylaştırma yapılmadı. Nefret söylemi ve mülteci karşıtlığından dolayı pek çok ilde ücretsiz uçaklara alınmadıkları, dışlandıkları, hakarete maruz kaldıklarına dair tanıklıklar var elimizde" dedi.
İstanbul'da yarım milyondan fazla kayıtlı Suriyeli var
GAR'ın Göç ve Deprem III raporunda mercek tuttuğu İstanbul'daki mültecilerin durumuna da dikkat çeken Danış, şunları kaydetti:
"İstanbul'da 531 bin kayıtlı Suriyeli var. Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 16'sı demek. Pek çok Suriyelinin İstanbul'da bir tanıdığı, bir akrabası var. Buna rağmen İstanbul'a gelişler beklenenin çok altında kaldı. İstanbul'da yol izni alan Suriyelilerin sayısının 25 bin olduğu, yol izni almadan gelenlerle beraber toplamda 30-35 bin depremzede mültecinin İstanbul'a geldiği tahmin ediliyor."
Depremzede mültecilere yardımlar çok sınırlı kaldı
İstanbul'a gelen depremzede mültecilerin az olmasının sebeplerinden birinin de kamu idaresinin kente gelişleri caydırmaya yönelik kimi politikaları olduğunu belirten Danış, "Barınmayla ilgili çözüm üretmek isteyen STK'lerin bu konuda adım atmaması için yönlendirmeler yapıldı. Ayrıca İstanbul'da hem STK'lerin hem de belediyelerin depremzede mültecilere yönelik yardımları da çok sınırlı kaldı" dedi.
"Bazı STK'ler erzak ve hijyen gibi temel ihtiyaçlar konusunda önemli çabalar içinde oldular. Ancak en temel sorun olan konaklama ve barınma desteği sunamadılar. Bunda Göç İdaresi Başkanlığı'nın hem göçmenlerin deprem bölgesi dışındaki konaklama imkânlarından faydalanamayacağını belirtmiş olması, hem de 'STK'ler depremzede göçmenlere konaklama ve barınma desteği vermemelidir' açıklaması etkili oldu."
Hatay, Reyhanlı'daki Cilvegözü/Bab el-Hava Sınır Kapısı [Fotoğraf: The Syrian Observer] |
Mülteci çocuklar, okuldan ve eğitimden koptu
Barınma sorunu dışında, depremzede mülteci çocukların göç ettikleri kentlerde eğitim hizmetlerine erişimlerinde de aksamalar oldu.
"Deprem bölgesinden ayrılan göçmen aileler, gittikleri illerde çocuklarını okula kaydetmede çok büyük zorluklarla karşılaştı" diyen Danış, "Dolayısıyla çocuklar eğitim hayatının dışında kaldı. Korkarım ki, bu yüzden göçmen çocuklarında hem okul bırakma oranında hem de çocuk yaşta çalıştırılan işçilerin sayısında artış yaşanacak" diye konuştu.
Temel sorunları: Barınma ve konaklama
Deprem bölgesinden ayrılıp başka kentlere giden göçmenler bu kez de barınma yani ev kiralama konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Türkiye'deki ekonomik kriz, kiralardaki yüksek fiyatlar ve hayat pahalılığı onları da etkiledi. Ama bunlara ek olarak bir de "yabancı" oldukları için onlara ya ev verilmedi ya da piyasanın çok üstünde kira ücretleri istendi.
Hatay'a gittiklerinde depremzede mültecilerin barınma ve eğitim gibi temel sorunlarının devam ettiğini gözlemlediklerini anımsatan Danış şöyle konuştu:
"Mülteciler çadır kentlere ya alınmıyor ya da en dış veya en kötü kısımlarına yerleştiriliyor. Çadır ve erzak dağıtımından faydalanamıyorlar. Yaraların sarılması için atılan adımlarda göçmen nüfusu da dikkate almamız, onların da depremzede olduğunu unutmamamız gerekiyor. Göçmen nüfus bir suç ve sorun kaynağı değil. Tam aksine şu anda çok da ihtiyaç duyulan iş gücünü sağlayabilecek önemli bir unsur."
'Duygusal kopuş' uyarısı
Herkesin ve her kesimin diline dikkat etmesi gerektiğini ifade eden Danış, sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Depremzede göçmenlerde çok ciddi bir kırgınlık ve duygusal kopuş yaşanıyor. Mülteciler geri gönderme söyleminden çok tedirgin çünkü geri dönecek bir yerleri yok. Fakat burada 'istenmiyor' olmak da hayatlarını zorlaştıran, gururlarını kıran, onları duygusal olarak da Türkiye'den koparan bir unsur. Biz on yıldır iyi kötü bir entegrasyon, bir arada yaşama sürecini ilmek ilmek inşa ettik. Maalesef ayrımcılık ve nefret söylemi, seçim döneminde muhalefetin 'geri göndereceğiz' söylemleri bunca yıllık emeği bir çırpıda yıkıyor."
(NT)