bianet’in de alternatif raporunu sunduğu, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’nin 142. Oturumu Cenevre’de düzenleniyor. 23-24 Ekim’deki toplantılarda gündeme alınacak olan Türkiye ile ilgili bu yıl, hak örgütleri alternatif raporlarını Komite’ye sundu.
İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) da Komite’ye sunduğu raporunda, Silivri Cezaevine bulunan, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yargı süreci üzerinden kanunun üstünlüğü konusunu ele alıyor:
“Rapor, seçilmiş Milletvekili Can Atalay'ın, yargı bağımsızlığı, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi (nullumcrimn sine lege, nullum poena sine lege), kişi özgürlüğü ve güvenliği ile seçme ve seçilme hakkına ilişkin BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin desteklediği, hukukun üstünlüğü genel ilkesinin kapsamındaki hakların ihlallerini içeren davayı kapsıyor. Konu her ne kadar Can Atalay'ın kişisel durumuyla ilgili olsa da yürütmenin ve yasama çoğunluğuna sahip olan partinin yargı süreçlerine müdahalesini açıkça anlattığı gibi toplumdaki tüm bireylerin hak ve özgürlüklerinin ne derece tehdit altında olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.”
Gezi Davasında 18 yıl hapse mahkum edilen ve TİP Hatay Milletvekili seçilen Atalay'ın mazbatası seçimin ardından alındı tahliyesi için Yargıtay'a başvuru yapıldı. Tahliye edilmeyen Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine dair karar, Meclis’te okundu.
Anayasa Mahkemesi, 1 Ağustos’ta Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçeli kararında Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin "yok hükmünde" olduğunu tespit etti.
Yüksek Mahkeme, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Atalay’la ilgili kararının hukuki değerden yoksun olduğuna ve bu kararın TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla Atalay’ın vekilliğinin düşmüş sayılamayacağına karar verdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına rağmen tahliye edilmeyen ve milletvekilliği düşürülen Can Atalay'a ilişkin dosyada hükümetten savunma istedi.
Raporda neler var?
Can Atalay ile ilgili yargı sürecinin anlatıldığı raporda, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularında, uygulamadaki sorunların giderilmesine dair şu değerlendirme ve öneriler sıralandı:
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının güvence altına alınması: Can Atalay davasında da görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesi'nin aynı konudaki üç kararı da uygulanmamış, bu kararlar hem ilk derece mahkemesinde hem de temyiz aşamasında “hükümsüz” sayılmıştır. Mahkeme düzeyinde, yürütme organı ve iktidar partisi bu uygulama dışı kararları siyasi olarak desteklemiştir. Bu fiili durum, herkes için, sadece dava konusu hakların değil, tüm anayasal hakların korunmasız kalması tehdidini oluşturuyor.
Yargı başta olmak üzere ilgili tüm devlet organları, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını derhal uygulamalı ve Can Atalay'ın bu kararların gerektirdiği milletvekili hakları tanınmalıdır.
Yargı bağımsızlığının ve hakimlerin güvenliğinin sağlanması: İlk derece mahkemesi kararının, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından uygulamaya ilişkin herhangi bir disiplin incelemesine tabi tutulmamış olması endişe verici. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamayan tüm devlet kurumları için hesap verme mekanizmaları kurulmalı, geliştirilmeli, mevcut hesap verme mekanizmaları hayata geçirilmelidir.
Yargıtay dairelerinde iş yoğunluğu nedeniyle heyet sayısından daha fazla hâkim bulunmaktadır. Her davanın yargıçları, daire üyeleri havuzundan daire başkanı tarafından seçilir. Bu uygulama daire başkanlarına hakimleri belirleme konusunda aşırı yetki vermektedir. Heyetin oluşumu için objektif bir sistemin kurulması gerekiyor.
Yargıtay 3. Dairesi'nin, Can Atalay davasında ihlal kararı veren AYM üyeleri hakkında yaptığı suç duyurusunun akıbeti hakkında kamuoyuna bilgi verilmesi gerekiyor. Yaklaşık bir yıldır bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmemesi ve suç duyurusunda bulunan mahkeme heyeti başkanının konuyu değerlendirecek olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na atanması, yargının nesnel ve öznel bağımsızlığına tehdit oluşturuyor.
Türkiye, Anayasası ve uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki şu yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmeli: Anayasa'nın kişi özgürlüğü ve güvenliği ile oy kullanma hakkına ilişkin maddelerine, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 9. ve 25. maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. ve 1 No'lu Ek Protokolü'ne (3. madde) uymak.
Ayrıca, İnsan Hakları Komitesi'nin 25 No'lu Genel Yorumu doğrultusunda, Türkiye, ulusal hukukta, uluslararası insan hakları standartlarına uygun hale getirecek tedbirleri almalı.
Türkiye’nin “gecikmeli” rapor süreci
Türkiye Sözleşmeyi 2003 yılında onayladı ancak 2004’te vermesi gereken ilk raporu onaydan yedi yıl sonra, 2011 yılında İnsan Hakları Komitesine gönderdi.
Komite 2012 yılında yayınladığı Nihai Gözlem Raporunda Türkiye’nin 2016 yılında ikinci raporunu vermesini talep etmiş olmasına rağmen Türkiye 2022 yılına kadar ikinci raporunu sunmadı.
İnsan Hakları Komitesi, 25 Ağustos 2021 tarihinde Türkiye’ye konular listesi gönderdi. Türkiye bu liste çerçevesinde hazırladığı 3 Ağustos 2022 tarihli raporunu 28 Nisan 2023’te Komiteye gönderdi. Komite 142. oturumda bu raporu değerlendirecek.
Türkiye’deki hak ihlalleri BM Komitesi’nde
- Türkiye’nin “insan hakları karnesi” BM İnsan Hakları Komitesi’nde tartışılacak (17 Ekim 2024)
- Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi nedir? (17 Ekim 2024)
- bianet’ten BM Komitesi’ne gölge rapor: İfade özgürlüğüne sistematik müdahale (18 Ekim 2024)
- MLSA: Çözüm, hukuka dönmekten geçiyor (21 Ekim 2024)
- Mor Çatı: Mücadelemizi uluslararası hukuk mekanizmalarında sürdüreceğiz (23 Ekim 2024)
- Af Örgütü'nün Türkiye raporunda “yargı bağımsızlığı” vurgusu (23 Ekim 2024)
- İHOP: Türkiye, uluslararası hukuktaki yükümlülüklerini yerine getirmeli (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi, Türkiye’deki hak ihlallerini sordu (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi: Neden AYM kararı uygulanmıyor? (24 Ekim 2024)
- BM Komitesi'nden Türkiye'ye: "Terörizmin yasal tanımı netleştirilmeli" (8 Kasım 2024)
(AS)