İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, 2022 İnsan Hakları İhlalleri raporunu bugün açıkladı.
Raporda, Türkiye’nin, altına imza attığı uluslararası sözleşmeler başta olmak üzere, kendi iç hukukunu da uygulamadığı ifade edildi.
Hak ihlalleri
Raporda, geçen yıla dair ihlallerle ilgili şu değerlendirmeler yer aldı:
Cezasızlık/zamanaşımı: En son 2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Oteli'nde 33 aydın ve sanatçının yakılarak hayatını kaybettiği katliama ilişkin davanın son duruşmasında da zamanaşımı yoluyla cezasızlık politikası tercih edildi.
Gözaltında kaybetme: Sorun, failler açıklanmadığı sürece devam etmektedir. Yakınlarını gözaltında kaybedenlerin başlattığı Cumartesi Anneleri/İnsanları eylemine yönelik hukuksuz yasaklamalar halen sürüyor.
İşkence: Uluslararası sözleşmeler ve iç hukukla yasak bir yöntem olmasına rağmen işkence devam ediyor. İşkencenin belgelenmesi de ayrı bir sorun oluşturmaktadır çünkü yargı sadece Adli Tıp Kurumu’nun raporlarını delil olarak kabul etmektedir yani işkencenin ancak bir resmi bilirkişi kurumu ile belgelenmesi gerekmektedir oysa ki ATK bir devlet kuruluşudur.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü: Kişiler, yazdıkları yazılar, yaptıkları konuşmalar, attıkları tweetler nedeniyle sorgusuz sualsiz tutuklanmakta özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9 ve 10. maddeleri sürekli ihlal edilmektedir.
Hasta mahpuslar: Cezaevinde, ölümcül hastalıkları olan birçok hasta mahpus bulunmaktadır. Tahliyeleri de yine resmi bilirkişi kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun verdiği cezaevinde kalabilir raporları ile devam ettirilmekte birçok hasta mahpus cezaevlerinde yaşamlarını yitirmektedir.
Nefret söylemi, ayrımcılık: LGBTİ+’lara yönelik büyük bir nefret örgütlenmektedir ve bu nefretin örgütleyicisi de bizzat devleti yönetenlerdir. LGBTİ+’lar coğrafyamızda ölüm tehlikesiyle yaşamaya devam etmektedirler.
Ekonomik sorunlar: Birçok alanda işten çıkarmalar yoğun olarak yaşanmakta, sendikaların örgütlenmeleri ve kendilerini ifade etmelerine yönelik baskılar devam etmektedir.
Kürt sorunuSavaş ve çatışmalı ortam on binlerce can kaybı yanı sıra toplumsal barışa ve halkların bir arada yaşama arzusuna da zarar vermektedir. Ret, inkâr ve asimilasyona dayalı güvenlikçi politikalar terk edilerek barışçıl politikalar yoluyla toplumsal barışa olanak sağlanmalıdır. Savaşa harcanan bütçenin barışçıl politikalara, eğitime, sağlığa, ekonomiye ayrılması son derece önemli olacaktır ve bütün coğrafyayı rahatlatacaktır.
Mülteciler: Devlet politikası son derece ayrımcı ve ötekileştiricidir. (AS)