İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 74. yılında, tüm insanların sahip oldukları onur ve haklarda eşit olduğu bilinciyle;
Ekonomik kriz ve yoksulluğa karşı ekonomik ve sosyal haklarımızı,
Savaşa karşı barış hakkımızı,
Baskılara karşı insan hakları değerlerini ve demokrasiyi savunuyoruz.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü öncesinde ortak açıklama yaptı.
Ankara’daki İHD Genel Merkezi'nde yapılan basın toplantısında, “BM, İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ağır insani yıkımın bir daha asla yaşanmaması için, barış, insan hakları ve demokrasi ideallerine dayalı uluslararası bir sistem oluşturma hedefiyle inşa edilmiştir. Bugün gelinen noktada maalesef bu ideallerin çok gerisinde kalındı” dediler.
İHD ve THİV, “Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve TİHV Yönetim Kurulu Üyesi sevgili mücadele arkadaşımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yaptığı bir açıklama nedeniyle hukuk dışı biçimde tutuklanmış olması hak savunucuları üzerindeki söz konusu baskının en somut örneğini oluşturuyor” açıklamasını yaptı.
“Dünyanın her yerinde itirazlar yükseliyor”
İHD ve TİHV’in açıklaması özetle şöyle:
“Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hâlâ kurulamadı. BM, varoluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamadı.
Maalesef güçlü devletlerin bir araya gelerek oluşturduğu çıkar ilişkileri, askeri ve ekonomik birliktelikler, insanların hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önünde birer engele dönüştü.
Özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşmaları insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına yol açtı.
Yaşanan tüm olumsuzluklara karşın, dünyanın her yerinde halklar özgürlük, adalet, eşitlik ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükseltiyor. Devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara yanıtı ise şiddetin her türünü sistematikleştirip yaygınlaştırmak ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatmak oluyor.
Bugün tüm dünyanın içinde olduğu ağır kriz karşısında insan haklarını savunmak ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmak en asli görevimiz.
Bu çoklu kriz hali Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır. Ülke, 2016 yılından bu yana önce doğrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetiliyor.
Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2022 yılında ülkede yüksek sayılarda yaşam hakkı ihlalleri yaşandı.
Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu, 2022 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu oldu. Siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline geldi.
Var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarına saygıyı yükseltmeye devam edeceğiz.”
İHD ve TİHV’in 2022 yılındaki ihlallere dair bilançosuna buradan ulaşabilirsiniz. (PDF)
(AS)