Haberin Kürtçesi için tıklayın
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Gezi Parkı Davası kararına tepki göstererek, "Adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir" dedi.
Kararın, yargının iktidarın baskı aygıtına dönüştüğünü açık bir biçimde gösterdiğini belirten İHD ve TİHV, "baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermeyelim" çağrısı yaptılar.
TIKLAYIN - Gezi'de karar: Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye 18 yıl hapis
Yapılan ortak açıklamada, Gezi Parkı davasında verilen kararla Türkiye'de adaletin bizzat yargıçlar eliyle bir kez daha yaralandığı ifade edildi.
"Karar akla, hukuka aykırı"
Ortak açıklama şöyle:
"Bu kabul edilemez kararla sadece yaşadığımız ülke için değil, tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle zulmedilmiştir. Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Çünkü adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır.
"Adaletsizliğin kurumsallaştığı..."
"Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de 'dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını' karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir.
"Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Osman Kavala'nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığına, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiğine ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını ısrarla dile getirmektedir. Daha da ötesi AİHM, Osman Kavala hakkında suç olarak iddia edilen konuların tümüyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğunu belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiştir. Ayrıca AİHM, Kavala'nın tutukluluğunun bir tedbir olmaktan öte, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen siyasi amaçlarla sürdürüldüğünü vurgulamaktadır.
"Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer insan hakları savunucularına verilen 'ceza', yurttaş olmanın gereği olarak yapılan toplumsal ve demokratik 'itiraz'ın cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir.
"Hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz"
"Gezi, nasıl ki yurttaşların hak ve haysiyet mücadelesinin ifade bulduğu tarihsel bir an ise; bu vahim karar da çok daha koyu bir karanlığa yönelişin tarihsel eşiğini oluşturmaktadır. Bu kararla birlikte zaten içinde yaşadığımız zor ve baskı ortamının daha da katmerleneceği ilan edilmiştir. Buna rağmen, şimdi acil görev ve sorumluluğumuz böylesi bir baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermemektir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz.
"Bizler; insan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden kurumlar olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidara öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi'nin tüm hükümlerine uygun bir şekilde insan hakları savunucularını korumakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yanı sıra siyasal iktidarı yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa'ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere altına imza atılan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz."
(AÖ)