Av. Yalçındağ, yaşam hakkı ihlali ile işkence vakalarının sorumlularının bir an önce yargı önüne çıkartılmasını ve sorumluların hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını talep ettiklerini söyledi.
Raporu, İHD, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) temsilcilerinin de katıldığı bir araştırma heyeti hazırladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı'na, Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Adalet ve İçişleri Bakanlığı'na, İnsan Haklarından Sorumlu Başbakan Yardımcılığına, Adana Valiliği'ne, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına da raporun birer kopyası gönderildi.
Avukat Yalçındağ, raporun suç duyurusu niteliği taşıdığını, ancak İHD Merkez ve Şube avukatlarının Perinçek ailesinin vekilliğini üstlenmesi nedeniyle yeniden suç duyurusu yapılacağını anlattı.
İHD Adana Şubesi'nin 3 Haziran'da olaya ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu da hatırlatan Yalçındağ, rapora temel oluşturan inceleme sırasında Adana Cumhuriyet Savcısı Tevfik Loğoğlu'na intikal etmemiş olan dosyanın şu anda Loğoğlu'nun elinde bulunduğunu söyledi; "Soruşturma açılıp açılmayacağını göreceğiz" dedi.
Sorumlular bulununcaya kadar ulusal ve uluslar arası mekanizmalar nezdinde girişimlerini sürdüreceklerini söyleyen Yalçındağ, "Şiyar Perinçek'in güvenlik görevlilerince öldürülmesi yaşam hakkının ihlalidir ve insanlık suçudur" diye konuştu.
İHD: Perinçek yargısız infaz sonucu öldürüldü
İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Temsilci Mihdi Perinçek'in oğlu, üniversite öğrencisi Şiyar Perinçek, 28 Mayıs 2004'te saat 14.30 - 15.00 arasında Adana, Turan Cemal Beriker Bulvarı, Abdurrahim Gizer İlköğretim Okulu önünde, Adana İHD binası karşısında öldürüldü.
Görgü tanıklarının ifadesinde, Şiyar Perinçek'le motosikleti kullanan arkadaşı Mehmet Nurettin Başçı'yı, gri bir sivil aracın kovaladığını, aracın arkadan gelip kapılarını açarak motosiklete vurduğunu; Perinçek ve Başçı'nın motosikletin devrilmesi ile yere düştüklerini anlatıyor. Başçı'nın yere yuvarlandıktan sonra kaçmaya başladığı; Perinçek'inse yerden kalkamadığı; araçtan çıkan bir kişinin yüzükoyun yerde yatan Perinçek'in yan tarafına dayadığı silahı ateşlediği belirtiliyor.
20 dakika sonra olay yerine gelen ambulansla hastaneye kaldırılan ve ameliyata alınan Perinçek, yoğun bakım servisi olmayan hastanede iki gün sonra yaşamını yitirirken, gözaltına alınan Mehmet Nurettin Başçı, Adana Emniyet Müdürlüğü'nde şiddetli işkenceye maruz kaldı.
Av. Reyhan Yalçındağ, Başçı'nın ve yine olayla bağlantılı olarak tutuklanan Mehmet Gazi Aydın'ın maruz bırakıldığı işkenceyi, 3 Haziran'da Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevinde kendileriyle görüşerek kaydetti.
Aydınlatılması gereken noktalar
Araştırma heyetinin çeşitli görgü tanıkları ve resmi makamlarla yaptıkları görüşmeler sonucu hazırladıkları raporda, Şiyar Perinçek'in öldürülmesi ve arkadaşlarının tutuklanması olayında şüpheli görülen ve aydınlatılması gereken bir dizi karanlık nokta saptandı; resmi evraklarda birbirini tutmayan tarihler belirlendi:
* Olayın gerçekleştiği yerin, İHD Adana Şubesinin tam karşısında olması bir tesadüf müdür? Maktulün İHD Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölge Temsilcisi Mehdi Perinçek'in oğlu olduğu, operasyonu yürüten güvenlik görevlileri tarafından daha önceden bilinmekte miydi?
* Maktule ve yanında motosiklet üzerinde bulunan Mehmet Nurettin Başçı'ya yönelik neden "dur" ihtarında bulunulmadı? "Dur" ihtarında bulunmak yerine neden araçla çarparak motosikletin devrilmesine yol açıldı?
* Maktulün yere düştükten sonra silahla mukavemet etmesi ne kadar olasıdır? Dosyadaki tutanaklardan anlaşıldığına göre güvenlik görevlileri bir gün önceden almış oldukları ihbar doğrultusunda (ihbarda şahısların kaldıkları evin açık adresi de mevcuttur) kapsamlı bir operasyon hazırlığı gerçekleştirmiş olduklarına göre, neden aynı gün evlerine baskın yaparak yakalamak mümkün olmadı ya da yüzüstü bir vaziyette silahsız bir şekilde yerde bulunan yaralının etkisiz hale getirilmesi nasıl mümkün olmadı?
* Görgü tanıklarının maktulün yüzüstü yerde olduğu ve mukavemet etmediği bir anda yanına yaklaşan bir polis görevlisince yerde yatan şahısa ateş edildiği iddiası araştırılmış mıdır?
* Hızır Acil Servisine ait en yakın ambulans olay yerine sadece 5 dakika uzaklıkta iken, ambulansın gelmesi neden 20 dakika gibi bir süre aldı? Güvenlik görevlisinin, maktül yaralı vaziyette vaziyette yerde iken, dizleriyle maktulün omzuna basmasına orada bulunan diğer güvenlik görevlileri neden sessiz kaldılar?
* İddia edildiği gibi maktul Şiyar Perinçek'in silahla mukavemet ettiği doğru ise, olayın hemen akabinde çekilen fotoğraflarda neden silaha ve diğer patlayıcı maddelere ilişkin en ufak bir emare mevcut değildir?
* Maktulün üzerinde bulunan giysilerin müsadere altına alındığına dair herhangi bir belgenin savcılık aşamasındaki dosyada bulunmamasına rağmen, giysilere ne olduğu neden bilinmemektedir? Giysilerin bu aşamada ortadan kaldırılmasıyla hedeflenen ateş mesafesini ortaya çıkartabilecek emarelerin karartılması mıdır?
* Maktul ameliyattan çıkartıldıktan sonra neden yoğun bakım ünitesinin bulunduğu tam teşekküllü bir hastaneye götürülmemiştir? Hayati tehlikenin atlatılamadığı bir durumda yetkili Başhekimlik olarak sadece telefon yoluyla Balcalı Hastanesi ile görüşmek maktulün hayatta kalması için gösterilmesi gereken çaba olarak algılanabilir mi? Maktul hastanede bulunduğu süre zarfında hastane görevlileri, emniyet görevlilerinin sürekli olarak onun odasına girip çıkmasına neden müsaade ettiler?
* Maktul Şiyar Perinçek için 30.05.2004 tarihli ve saat 17.20' de düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağına göre maktulün yaşamını yitirdiği gün ve saat; 30 Mayıs 2004 ve 15:30 sıralarıdır. Oysa Adana Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürü Kamil Karabörk imzasıyla Adana DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 31.05.2004 tarihli ek gözaltı izninin istenmesi yazısında ".maktulün 31.05.2004 tarihinde öldüğü" belirtilmektedir. Ölüm tarihine ilişkin dosyada mevcut çelişkili durumlar yetkili makamlar tarafından neyle açıklanmaktadır?
* Nurettin Başçı'nın kendi ifadesinden, görgü tanıklarının beyanından , olayın oluş biçiminden ve dosyada mevcut 29.05.2004 tarihli ve 14.00' da tutulan Yüzleştirme ve Teşhis Tutanağından anlaşıldığına göre Mehmet Nurettin Başçı, maktulün yaralanması esnasında yakalanarak gözaltına alınmasına rağmen, neden hazırlık dosyasındaki sevk tutanağında şahsın 28 Mayıs 2004 günü saat 00.30 sıralarında ve vakanın gerçekleştiği yerin çok uzağında bir semtte, Dağlıoğlu mahallesi 23. sokakta yakalandığı şeklinde tutanak tutulmuştur?
* Kaldı ki saat 00.30, 28 Mayıs gününün başlangıcını, vakanın gerçekleşmesinden yaklaşık 14 saat kadar öncesini ifade eder. Benzer şekilde, İçişleri Bakanlığı Şüpheli ve Sanık Hakları Formunda Başçı'nın yakalanma tarihi 28.06.2004 saati ise 23.50 olarak gösterilmektedir. Başçı'nın yakalanmasının, farklı tutanaklarda, olay yerinden ve saatinden farklı bir yerde ve saatte yapılmış gibi gösterilmesiyle hedeflenen amaç nedir?
* 28.06.2004 günü saat 23:30 da Nurettin Başçı'nın kardeşi de evden göz altına alındı mı? Nurettin'in kardeşi olan şahıs Nurettin'in kendisiymiş gibi Devlet Hastanesine götürülerek doktor kontrolünden geçirilip sağlam raporu alındı mı?
* Vakayı müteakip gerçekleşen gözaltılar sonucu müvekkilleri Mehmet Nurettin Başçı, Mehmet Veli Karadeniz, Mehmet Kahvecioğlu ve Mehmet Gazi Aydın, gözaltına alınmalarından sonraki ikinci gün olmasına rağmen neden TEM Şubeye gelen avukatları tarafından görüştürülmelerine izin verilmemiştir? Bununla gizlenmek istenen nedir? Benzer şekilde hazırlık evraklarının incelettirilmemesinden gizlenmek istenen nedir? (YS/BB)