Özgür emek, özgür yazılım ve özgür kültür hareketini sürdürülebilir kılıyor, ancak insanların neden bunu yaptıkları konusunda henüz çokça karanlık nokta var. Aslında bu soru, konuyu üretime dair geleneksel kavramlara uydurmaya çalışan birçok kişiye bilmece gibi görünüyor. Teorisyenler ve araştırmacılar çeşitli yaklaşımlar denediler: Kişisel tercihler ya da motivasyonlar sonucuna ulaşan bireysel ya da psikolojik temelli teoriler; sürtünmesiz bilişim ya da kurumsal çerçeveler; insanoğluna dair özcü iddialar; hediye ekonomisi; kamu malı teorileri; ve de doğrudan "eğlence" kavramının kendisi çeşitli açıklamalar. Ama yine de bu açıklayıcı etkenler bir sır örtüsü altında kalmaya devam etti. Var olan teorilerden hiçbiri şu soruya tatmin edici bir yanıt veremedi: Kodçular, kullanıcılar ve çok sayıda amatör sanatçı özgür kültür projelerine neden katkı sunuyor?
Bu makalede, özgür yazılım ve özgür kültür, Hannah Arendt'in "İnsanlık Durumu" kitabındaki kavramlarla, Yochai Benkler'in "arkadaşlar-arası ortak üretim"indeki emeğin temel öğeleri, birleştirilerek açıklanmaktadır. Makale, Hacker Etiği diye adlandırılan, işin yüzeyinde yer alan basit motivasyonal faktörlerden daha fazla şeylerin olup olmadığını sorgulamaktadır. Ayrıca "şeylerin" yapımı yaşamsal dünyanın dışında sınıflandırılmakta ve özgür yazılım, bizim iş'in gerçek genel doğası hakkındaki ortak-düşünüşümüzü sorunsallaştırmaktadır.
"Yazılım"daki gibi özgürlük
Yazılım üretiminin dinamikleri karmaşıktır ve yazılım üretimi, onun devamlılığını sağlamak için gerekli araç ve temel gereksinimler yönünden pahalıdır, bilgisayar endüstrisinin daha geniş ekonomisi anlamında da. Yazılım geliştirme oldukça kârlıdır ve çok yüksek sayıda insanı, telif (copyright) ve patent monopolleri aracılığıyla, emek-yoğun, karmaşık ve talep edilen bir işe tabi kılar. Bu, sonuç olarak, yüksek kârlılık oranları sağlar ve birçok programcıyı, maaş düzeylerinden de görülebileceği gibi, güzelce ödüllendirir. Fakat yazılım programlama hala bir emek etkinliğidir, bir diğer deyişle, programcı tarafından gerçekleştirilen etkinlik, ücret karşılığında değişime tabi olur. Bu emeğin ürünü, kod, işveren firma tarafından sahiplenilir ve {programcıya çev.) yabancılaştırılır.
Ancak Özgür Yazılım, ofis-fabrika dışında üretilir; ayrıca çok sayıda projenin ortak özelliği üretimin ve katkı sunmanın özgürlüğüdür. Eğer gerçekten bir sahip olmadan bahsedilecekse, özgür yazılım, herkesindir ve kimi zaman çeşitli lisanslarla sınırlandırılsa da (ör. GNU Genel Kamu Lisansı) özgürce alınıp kullanılabilir. Üretilen bu kod ne tamamen bir iştir ne de bir hobi. Ama onun ortaklaşa (common) yaklaşımı, özgür yazılıma tamamen sahip olunamayacağı ya da üreticiden yabancılaştırılamayacağı anlamı taşır.
Bu durum, bu yazının da konusunu oluşturan günümüzde özgür yazılım geliştirme ile ilgili iki konunun incelenmesini gerektiriyor: (1) Programcılar niçin Özgür Yazılım ile uğraşıyorlar? Ve (2) özgür yazılım, "ellerimizle iş"e dair farklı bir ilişkiselliğe ve zorunluluktan kurtulma olanaklarına mı işaret ediyor?
Hannah Arendt'in Emek (Labor) ve İş (Work) arasında yaptığı ayrım, özgür yazılımın niçin üretildiğine ve onla ilgili diğer etkinliklerin anlaşılmasına dair yararlı kavramlar sunmaktadır. Arendt'in İnsanlık Durumu'nda açıkladığı gibi, iki kelimenin etimolojisi, Emek ve İş kavramlarını bugün birbirinin yerine kullanıyor olsak da, bunun her zaman böyle olmadığını göstermektedir. Örneğin John Locke, "ellerle çalışma" ve "bedensel emek" arasında bir ayrım yapar ve bu eski Yunan'lardaki "zanaatçı" ve "köle emeği" arasındaki ayrıma benzer. Bu üretim sürecinin çatallaşması, el ve kafa emeği ve bunlara addedilen değerler arasındaki ayrımda da kendini gösterir.
Arendt bunu klasik zamanlarda, Emeğin, zorunlulukla, iz bırakmayan bir etkinlikle, sıradanlıkla ve hatırlanmaya değmez oluşuyla ilişkilendirilmiş olmasıyla açıklar. Emek, "köleler ve evcil hayvanlar gibi bedenleriyle iş yapanlar, zorunluluklara bağımlı olanlar" içindir. Siyasal olabilmemiz -bizi hayvanlardan ayıran bir nokta- zorunluluktan kurtulmuş olmamıza bağlıdır. Bugün, emeğin üretimi, kitlelerin üretimidir ve Marx'ın belirttiği gibi bu üretim, mülk sahibi sınıflarca tarihsel olarak çeşitli üst yapılarca kontrol edilmiştir. Örneğin, Foucault'nun işçilerin yumuşak başlı bedenlerini ürettiğini söylediği okulu, hastaneyi ve arabaların kitlesel üretim bantlarını düşünelim. Bu işçiler, tüm üretim sürecinin bir parçasını yerine getirmektedirler ve bu süreçte kendi emeklerinden yabancılaşmaktadırlar. Zorunluluk yüzünden (örneğin yiyecek alabilmek, barınak sağlayabilmek için) çalışıyor olmaları, onların tamamen insan olmasını engellemektedir; kendi elleriyle ürettikleri ürünlerden yabancılaşmakta, eyleme geçememekte ya da siyasal düşünememekte ve ürünü kontrol edememektedir.
Ancak Arendt, çalışanların -Emek'ten çok İş anlamında-öze dönüş bağlamında (örneğin kendi eyleminin bilincinde olarak) daha çok şansı olduğunu söylemektedir. İş, Arendt için, kalıcılığın üretimidir; İş'in ürünleri yaşamımızdan kaybolmazlar fakat ortak yaşantımıza kararlılık ve kalıcılık sağlarlar, örneğin herhangi bir yerde harcanan Emek iz bırakmazken, bir masa kuşaktan kuşağa geçer. Platon'a göre, Poiesis, yapmak veya imal etmek, göstermiştir ki zanaatçi bilinçli bir maddesel tasarımı fikir olarak aklında bulundurmaktadır. Emek, sadece işçinin tüketimi ve zorunlulukları için üretirken, İş sürekliliği yaratır (Burada şimdilik, kaynak kodunun, kendi inatçı statüsünden kaynaklanan ontolojik sorunsalına girmiyoruz). Bu önemlidir, çünkü ancak zorunluluktan (gereksinimlerimiz için şart olan üretim) kurtulduğumuzda iletişime başlarız ve siyasal hayvan olarak insanlaşırız. Arendt'e göre İş, Eylem'in {yani büyük kahramanlıklar ve büyük sözler alanının) ön koşuludur. Homereus'tan da görülebileceği gibi Asil eylemiyle vardır: açlığını ve bedenini örtme ihtiyaçlarını giderme özellikleriyle değil.
Zorunluluktan çalışma, çoğumuzun çağdaş tüketim toplumumuzda yaptığı gibi, Arendt'e göre Emek sınıfındadır. Aslında Arendt bir Emek toplumu olduğumuzu söylemektedir. Bir diğer deyişle, tüm insani etkinlikleri, gereksinimlerimizin güvence altına alınması ve bunların bolluğunun sağlanması düzeyine getirmeyi başarmış bulunuyoruz. Öyle ki, bugün ne yapıyorsak, yaşamak için yapıyoruz. Yaşamak için yapmadıklarımızı ise hobi diye sınıflandırıp oyunsal ya da ciddi olmayan etkinlikler olarak değerlendiriyoruz. Bugün toplumumuz, tüketimin nesnelerini üretme doğrultusunda şekilleniyor ve karlılık itkisi hemen tükenecek nesnelerin üretimini teşvik ediyor. Gereksinimler üzerine kurulu bir yaşam, hayvanlara özgüdür: Yunanlılar işkence kelimesini, şiddetten değil (savaş alanı), gereksinimden {emek alanı) uzak olmaktan türetmişlerdir ve eski toplumlarda işkence Özgür insanlara uygulanamamaktadır; sadece gereksinimler doğrultusunda emek harcayan insanlara ya da kölelere uygulanabilmekteydi.
Hayat ona dayandığından, gereksinimler oldukça güçlü bir itkidir. Emeğimizi gereksinimlere yönelterek, kapitalizm toplumsal bir sistem olarak kendini üretebilmektedir. Ancak özgür yazılım, Emek alanından çok İş alanıyla ilgilidir, bir bakıma piyasanın dışındadır. Onun ortaklaşa üretimi ve üretenlerin eylemleri onu gereksinimden çok sağlam, kalıcı şeylerin üretimi ile ilişkilendirmektedir (kod). Özgür Yazılım üretimine yapılan katkı daha çok zanaat ile ilgilidir, kodun üretimi bir çok bağlamda kamusaldır ve kaynak kodu başkalarınca okunabilir ve hayran kalınabilir. Bu doğrultuda muhteşem bir konuşmayla ya da sanatsal bir çalışmayla benzerdir.
Özgürlükteki Özgür1
Bu makalenin ikinci sorusu, özgür yazılımın kol emeğinden farklı bir ilişkiselliğe işaret edip etmediği ve gereksinimlerden kurtuluşa olanaklar sunup sunmadığıdır. Aslında özgür yazılım gereksinimlere doğrudan bağlı değildir ve birçok yönden sanatçıların çalışmalarına benzemektedir. Sanatçılar Arendt'e göre toplumda kalan yegane işçilerdir. Arendt, gerekliliklere maruz kaldığımızın farkına varmadıkça ve kendimizi ondan kurtarmadıkça özgür olamayacağımız iddiasındadır. Yaşamak için çalışmaya zorlandıkça, her zaman emek harcamak ve tüketimden oluşan sonsuz bir spirale mahkum olacağız. Teknoloji daha çok boş zaman ürettikçe, bizim tutkularımızı biçimlendiren reklam endüstrisi bizi daha açgözlü yapacak ve isteklerimizi kamçılayacaktır ve bunlar ancak tüketim nesnelerinin tüketimi ile karşılanabilecektir. Özgür Yazılım, burada üretilmektedir; garip şekilde tüketim alanında. Ancak üreticiliği ve yaratıcılığıyla ayrılmaktadır. Özgür bir kültür yaratmak, kültürü tüketmekten (imha etmek) çok ona katkıda bulunmaktır.
Özgür kültür tarafından sunulan olanaklar (henüz) tamamen bağlantılandırılmamış ya da kurumların işleyişi ve gereksinimler doğrultusunda dolayımlanmamıştır. İnsanlar hala kod, blog yazmakta ve düşüncelerini Web'de paylaşmaktalar ve bu tür paylaşım bir tür iletişim oluyor. Fakat kırılgan yapısı, Hakim Bey tarafından popülerleştirilen geçici otonom bölgelere (TAZ) benzemekte. Özgür kültürün ya da özgür yazılımın yaratıcıları bunun üstkodlanmasına, kontrol edilmesine ya da tüketime kanalize edilmesine izin verecek mi? İşin gerçeği, kurumların projelere ayırdığı büyük kaynaklar çoğunlukla bürokratik mantalite engeliyle yüz yüze kalıyor. Kaçınılmaz şekilde yaratıcılar genellikle, para kazanmak isteyenlerden farklı duygulara sahip olacaktır ve sonunda (azami kâr'ı hedefleyen) kurumların araçsal rasyonalitesi ile ters düşecektir. Bazı endişe verici örnekler: İnternet'in devam eden ticarileşmesi, IBM'in Linux çekirdeğine baskıları, ve hatta blog'ların ve fotoğraf paylaşımlarının kolonileşmesi.
Eğer özgür yazılımı ve açık kaynağı artık tamamen gereksinim ya da araç olarak (ör. Sadece teknik bir etkinlik olarak) görmeyi bırakırsak, onu insan yaratıcılığı alanında yeniden konumlandırabiliriz. Eğer özgür yazılım Emek küresi dışına yerleştirilirse (Arrendt'i takip edersek) belki onu, politik etkinliğin başlamasının ön koşulu olarak olarak anlamaya başlayabiliriz. Özgür yazılım, ilginç bir şekilde İş'in ve Eylem'in (insanın büyük
eylemlerine ve kod üzerinden konuşmaya) koşullarının olanaklarına katkıda bulunmaktadır. Örneğin, Mathew Fuller'in "kritik yazılım" kavramı, siyasal eylemi, var olan kodları alt üst etmeyi ve genelde pasif olan kullanıcıya güç ve özgürlük vermeyi hedeflemektedir. Özgür yazılım da kaynak kodunu vererek benzer şekilde üretene güç vermekte ve kullanıcıyı yönetmek ya da kontrol etmek yerine (örneğin kelime-işlemcilerin imla ve gramer denetimi önerisiyle gerçekleştirdiği kullanıcı kontrolünü düşünelim), kullanıcıya Eylem için yeni olanaklar sunmaktadır.
Ekonomi ve piyasa, gereksinimler küresinde yer almaktadır. Kendi iradenizle yaratıcı veya siyasal eyleme geçme hakkınız yoktur. Tam aksine özgür yazılımın ve özgür kültürün iletişimsel olarak (gönüllüler arasında bir konuşma olarak) oluşturulduğu görülmektedir ve bu yüzden, içerisinde yeni bir siyasetin (ortaklaşa siyasetin) tohumlarının barındığı yerinden yönetime (decentralised), piyasa dışı ortak başa üretime olanaklar sağlamaktadır.
(1) Free as in "freedom "
* Free Software Magazine'in 3. sayısından İzlem Gözükeleş tarafından çevrilmiştir. Yazının orjinali için tıklayın.
* Linux Kullanıcıları Derneği'nin "özgür dergisi" Penguence'ye ulaşmak için tıklayın.