Radikal gazetesi ise "En özgür düşünce. Yargıtay'dan AB yolunda 312'ye özgürlükçü yorum", Sabah gazetesi ise "Yargıtay'ı bölen karar. Yargıtay Ceza Genel Kurulu "laikliğe aykırı düşünceye" cezayı 13'e karşı 14 oyla geri çevirirken ikiye bölündü" başlığıyla yayınlanırken; Hürriyet gazetesinde haber "İlginç laiklik kararı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu "laikliği savunanlar dinsizdir" demenin suç olmadığına karar verdi; laikliği korumak için cezaya gerek görmedi" başlığıyla çıktı.
Birinci sayfadan yayımlanan bu haberin ortak noktalarından birisi; "ifade özgürlüğü ve laiklik", diğeri ise; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 14 yargıcının cezanın "bozulmasını", 13 yargıcın ise karşı oy kullanarak mahkumiyet hükmünün "onanmasını" istemesidir. İfade özgürlüğü ile ilgili yargı kararlarında "istikrar" 13 e karşı 14 oyla kurulmuş sayılır mı?
Gazetelerin birinci sayfalarında haber olan; Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/8-130 Esas ve 2004/206 Karar 183264 İtirazname sayılı, 23.11.2004 günlü kararı ile ifade özgürlüğü konusunda verdiği bu çok önemli kararın gerekçesinde de yazılı olduğu gibi; "uygulamada istikrar" amaçlanıyor.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu TCY'nin 312'nci maddesinde çok kapsamlı bir inceleme yapmış. Kapsamlı bir incelemeye girişilmesindeki amaç ise yine kararda açıklanıyor. TCY'nin 312/2. maddesi uygulamalarında oluşan dağınıklığı gidermek ve yorum farklılıklarını "suç ve cezanın kanuniliği" kapsamında birleştirmek...
Esasen Yargıtay Ceza Kurulu'nun temel görevlerinden birisinin de "içtihat farklılıklarını gidermek" olduğu açıklanıyor. Bu durumda Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun uygulamada istikrar arayışı bakımından kendi oylamasında ortaya çıkan 13 yargıcın görüşüne karşılık 14 yargıcın oyu ile kararın "bozulması" ile uygulamada dağınıklık giderilmiş olacak mıdır?
Suçlanan yazı Milli Gazete'nin, 11.9.2001 günlü nüshasının 12. sayfasında yayımlanmıştır. Selahattin Aydar imzalı, "Çocuklarımıza sahip çıkalım" başlıklı yazıdan dolayı İstanbul 6 No'lu DGM tarafından 2.10.2002 gün ve 307-197 Esas ve Karar sayılı hükmüyle halkı din farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçundan Selahattin Aydar'ın TCK'nın 312/2-son ve 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Kararın temyizi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığı 16.12.2002 günlü tebliğnamesiyle "onama" istemiş, Yargıtay 8. Ceza Dairesi 19.3.2004 gün ve 357-2457 sayılı ilamıyla mahkumiyet hükmünün onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi; "Türkiye Cumhuriyeti"nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirttikten sonra, temel hak ve hürriyetlerin hiç birinin, millet bütünlüğünü bozmak ve laik Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek amacıyla kullanılamayacağının Anayasa'nın 2 ve 14'üncü maddeleriyle hükme bağladığını, ayrıca hiçbir uluslararası sözleşmenin, demokratik devletleri kendilerini yıkmayı hedefleyen görüşlere hoşgörü göstermekle yükümlü kılmadığına değinmiştir.
Dairenin görüşüne göre: "Laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti'nin özü ve iskeletidir. Bu ilke korunduğu sürece değişik din, mezhep ve düşünceye sahip toplum kesimleri barış içinde yan yana yaşayabilirler. Diğer bir deyişle laiklik, toplum barışının (kamu düzeni) ve ulusal birliğin vazgeçilemez koşuludur. Onun içindir ki, Anayasamızın 3. maddesi Cumhuriyetin laik niteliğinin değiştirilemeyeceğini, hatta bunun teklif dahi edilemeyeceğini belirtmektedir."
Bu bakış açısı içinde dava konusu yazıyı bir bütün halinde değerlendiren daireye göre; "yakın tarihimizde dinsizliğin revaçta olduğu bir dönemin yaşandığını, bu dönemde dindarlara manevi işkenceler yapıldığını, çocuk ve gençlerin Kur'an okumalarının engellendiğini, Allah diyenlere hakaretler edildiğini, hatta Kur'anı Müslümanların elinden nasıl alırız planlarının bile yapıldığını, aynı zihniyetin bugün de 8 yıllık temel eğitimi millete dayatmak, imam hatip okullarının sayısını azaltmak ve Kur'an kurslarında 12 yaşından küçük çocukların okumasını engellemek suretiyle faaliyetini sürdürmekte olduğunu, İslam'a karşı ittifak yapan bu fesat ve dinsizlik komiteleri ile onları destekleyenlerin "küfür ehli" bulunduğunu, istikbalin yalnız ve yalnız İslamiyetin olacağını belirtmek suretiyle, dini esaslara dayalı bir devlet düzeni istek ve özlemi içinde olduğunu açığa vurmaktadır.
Bunun yanında, sanık düşlediği özlemin gerçekleşmesi için en büyük engel olarak gördüğü Cumhuriyetin laik niteliğine saldırarak onu zayıflatmayı hedeflemekte ve hedefine ulaşmak maksadıyla da laik Cumhuriyetin temelini oluşturan devrim ve tasarrufları dinsizlik sayarak kötülemekle kalmayıp, bunları savunan ve destekleyenleri İslami söylemde tanrının varlığını ve birliğini toptan inkar eden anlamında kullanılan "küfür ehli" diye niteleyerek onlara karşı toplumun diğer kesimini inanç ayrılığı temeline dayalı olarak kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmektedir."
Mahkemenin bu yazıyı TCY'nin 312/2. fıkrası kapsamında değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına karar veren Yargıtay 8. Ceza Dairesi; suçun bir tehlike suçu olduğunu, oluşması için "şiddet çağrısında bulunmanın zorunluluğu aranmaz" demiştir.
Gerekçesinin devamında ise; "Şiddet kullanma olasılığı yaratacak biçimde toplumsal barışın (kamu düzeni) bozulması tehlikesinin doğması yeterlidir. Sanık dava konusu yazı ile toplum barışının eksenini oluşturan Cumhuriyetin laik karakterini zayıflatıp yıkmayı hedeflediği cihetle, eylemi yeterince yakın şekilde kamu düzenini bozma tehlikesi yaratmaktadır. Farklı inanç ve düşüncelere hoşgörüsüzlüğün hüküm sürdüğü ülke ve toplumlarda yaşanan şiddet olayları, bu tehlikenin yeterince yakın (somut) olduğunun apaçık delilleridir." açıklamasıyla mahkumiyet kararının "onanmasına" karar vermiştir. (Sürecek)