İzmir'de 114 kişinin yaşamını yitirmesine, 15 bin yurttaşın da evsiz kalmasına neden olan depremin üzerinden bir haftayı aşkın süre geçti. Hasarlı olduğu tespit edilen binalara ilişkin yıkım yetkisinin kimde olduğuna dair tartışmalar ise sürüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hasarlı binalara ilişkin "sorumluluğun bir kısmını" halka yükledi ve AKP Genel Merkezi'nde 5 Kasım'da düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda "Milletimizin de oturduğu binanın depreme dayanıklılığını tespit ettirmesi ve herhangi bir sıkıntı varsa, gerekiyorsa kendisi de üstüne biraz koyarak, hızla sağlam bina inşası için harekete geçmesi gerekiyor" dedi.
Soyer: Denetim yetkimiz yok
Hasarlı bina tespiti ve yıkım yetkisi hakkındaki tartışmaları ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in Habertürk canlı yayınında söyledikleri başlattı.
Soyer, yapı deformasyonunda belediyelere ihbar gelmediğinde denetim yapma yetkilerinin olmadığını söyleyip "Sadece incelemesini yapabiliyoruz. Yıkım yetkisini almak için gerekiyorsa yasal düzenlemeyi Meclis'e taşıyacağım" diye konuştu.
Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada belediyenin de yıkım yetkisine sahip olduğu belirtildi.
Açıklamada "Belediyelerin riskli yapı tespiti yaptıkları binaya ilişkin tüm süreçleri takip etmeleri ve ilgili birimlerince binaların tahliye ve yıkım işlemlerini gerçekleştirmeleri gerekmektedir" denildi.
Basın Açıklaması pic.twitter.com/zhyzse6oOl
— T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (@csbgovtr) November 2, 2020
Hasar tespiti ve yıkımda yetki kimde? İzmir depreminin ardından acilen tartışılması gereken konular aslında neler?
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Afhan Topel ve İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş yanıtladı.
Afhan Topel, bu yetkiyi belirleyen yasanın 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun olduğunu hatırlattı.
"Yasaya bakıldığında yetkinin doğrudan doğruya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda olduğu açıkça görülecektir" diyen Topel, "Ama söylenenlerin hepsinin bir kısmı doğru. Çünkü herhangi bir bina deprem olmadan da risk yaratmışsa belediyelerin de yetkisi var" ifadelerini kullandı.
"İki kurumun çatışmaması lazım"
Topel, "7269 sayılı yasayı uygulayabilmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın gelip orada inisiyatif alması, raporları oluşturması, sonrasında bu inisiyatif üzerinden hareket edilmesi son derece önemli" dedi ve şöyle devam etti:
"Belediye bu yetkiyi kullanarak bir müdahalede bulunur veya mühürleme işlemi yaparsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 'Bu işlemi ben yapmadım' diyerek 7269 sayılı kanunun getirdiği avantajları vatandaşa kullandırtmayabilir.
Belediye de bunu yapabilir. Ama sonradan kamunun iki ayrı kurumunun birbiriyle çatışmaması lazım. Ama maalesef ülkemizde böyle çatışmalar görebiliyoruz. 'Yıkımı, Bayraklı Belediyesi ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi yapmamış, kira yardımını da o yapsın' der mi Türkiye'nin makamları? 'Demez' diyemiyorum."
"Bayraklı yüksek yapılaşmaya açılmalı mıydı?"
Böylesine travmatik bir sonuçla karşılaşılan İzmir'de tartışmaların başka bir odaktan devam etmesi gerektiğini belirten Afhan Topel, "Bayraklı bu şekilde yüksek yapılaşmaya açılmalı mıydı? Bayraklı bu yapılaşmaya açılırken binalarda hangi özellikler aranmalıydı? Bazı yerlerde yeraltı suları var mıydı? Buralar eski derelerin yayılma alanları mıydı? Bayraklı'nın ve Bornova'nın bir bölümü olan Halkapınar Gölü'nün taban alanında bir sıvılaşma olabilir mi?" sorularının yanıt beklediğini söyledi:
"Bunları dikkate almaksızın mahalle mahalle ana caddeye yakınlıkları seviyesinde bir kısım yükseltiler verin. Planları buna göre onaylayın. Sonra da deyin ki "Biz yönetmeliği yaptık, belediyeler bunu güzel uygulamamış.'
Burada atlanan nokta, en tepedeki idarenin imar çıkartırken ticari kaygılarla hareket etmesi. İdare de belediyelerin üzerine bunu yıkmaktan vazgeçsin. Belediyelerin de çok kusuru, suçu vardır ama ülkedeki rantı teşvik eden anlayışın sorumlusu idaredir. Üstelik sadece bu 18 yıllık idareyi kastetmiyorum, 50 yıllık bütün idareleri kastediyorum.
Bugün bunu Çeşme'nin bütün yarımada boyunca imara açılmasında da görüyoruz. Bugün Bayraklı'da oldu, 30 sene sonra bu deprem Çeşme'de olduğunda biz bugün oraya ilişkin açtığımız imar davalarından söz edeceğiz."
"Bugün Bayraklı yarın Çeşme"
Depremde zarar gören İzmir Adliyesi yapılırken İzmir Barosu'nun itiraz ettiğini söyleyen Afhan Topel, şöyle dedi:
"O zaman 'Bu zeminde bu büyüklükte bir bina yapılamaz, binanın yapımı için seçilen bölge yanlıştır. Bu bölge yapılaşmaya açılmamalıdır' diye İzmir Barosu'nun talepleri vardı, mahkemelerin tespitleri vardı. Onların hepsi uçtu, çünkü aradan 30 sene geçti, unuttuk. Hafızamız çok zayıf. Bugün Çeşme davasıyla uğraşıyoruz, yarımada imara açılıyor. 30 sene sonra oralar yerle bir olduğunda 'Biz zamanında bunun davasını açmıştık' diye şimdiki genç avukat arkadaşlarımız benim yerime konuşacak."
Topel, meslek örgütlerinin ve konunun uzmanlarının karar alma süreçlerine dahil edilmesi gerektiğine dikkat çekip "Bugüne kadar herhangi bir binanın yapımında barodan fikir alınmış değil. Bir şehrin imar planı değişikliği yapılırken odalardan, barodan görüş alınmalı ve bu konuda kurullar oluşturulmalı. Hastanelerdeki etik kurullarda hem hekimler hem de hukukçular var. O etik kurullar birçok konuda kararlar veriyor. Ama belediyelerde veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda etik kurullar yok. Biz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın da, belediyelerin de çalışma biçimlerini yeniden elden geçirmek zorundayız" diye konuştu.
"Sorumluluk vatandaşa yüklenemez"
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş, kentte yıkım raporu konusunda yaşananları şöyle anlattı:
"Bayraklı Belediyesi Deprem Etüt Merkezi, vatandaşın talebiyle bir rapor hazırlamış. Yıkılan yapılardan birinin riskli olduğuna yönelik bu rapor, mal sahibine verilmiş. Ancak maalesef bu süreçte tetkikler yapılamamış.
Belediyenin yaptığı gözlemsel bir iş tabii. Burada bir yıkım kararı olması gerekebilirdi. Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü'ne başvurulmuş mu, başvurulmamış mı? Bildiğim kadarıyla raporun sonunda 'İletişime geçiniz' deniliyor.
Özünde, sorumluluk sadece vatandaşa yüklenemez diye düşünüyorum. Bu işin, hem binada yaşayan insanların ortaklaşması anlamında zorluğu var hem de ekonomik bir boyutu var. Burada birtakım teşviklerin, desteklerin olması gerekiyor."
Halk çözüm bekliyor
Ulutaş, "Şimdi ne yapmalı?" sorumuzu ise "Dışarıda kalan vatandaşların güvenli konutlara yerleşmesi için devletin elinden geleni yapması gerekir. Vatandaşların yalnız kalmaması lazım yani, ekonomik güçlerini toparlayamama durumları olabilir? Bu insanlar çaresiz mi kalacak? Kurtulanları öncelikle güvenli konutlara kavuşturmak lazım" ifadeleriyle yanıtlıyor.
Hemen ardından İzmir'deki yapıların elden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Ulutaş, şöyle devam etti:
"Bu yönde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın net bir irade koyduğunu görüyoruz. İzmir adına umut verici bir durum. Ancak bu sadece belediyenin kaynaklarıyla olmaz. Merkezi idarenin bu noktada bir görevi var. O bölgede özellikle insanlar korku içerisinde ve ne yapacaklarını bilmiyorlar şu anda. Hasarlı binalarla ilgili bir çözüm bekliyorlar."
"Odalar sürecin dışına itilmek isteniyor"
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün, hasar tespitinde kendilerine ihtiyaç olmadığını belirttiğini söyleyen Ulutaş, sözlerini "Kamu kurumuyuz biz. TMMOB halkının her zaman yanında olur. Hem kamu kurumlarının hem de halkın her zaman yanında olacağız bu zor süreçlerde. Biz bu anlayıştayken böyle bir cevap aldık. Sözlü olarak istenen 50 kişilik ekibimiz de 'Biz size haber vereceğiz' denilerek geri gönderildi. Yani İnşaat Mühendisleri Odası sürecin dışına itilmek isteniyor. Bu alanda inşaat mühendisleri olmayacak da kim olacak?" diye sürdürdü.
(DŞ)