Seyranbağları Huzurevi Müdürü bazı belgeler istedi. Düzenledim, paramı yatırdım. Odamı görüp, Bodrum'a geri döndüm.
Artık Ankara'da ama evimde değil, Huzurevinde yaşamaya başladım. İki kişilik odada kalıyorum. Önüme çıkan yaşlılara "Siz buradan memnun musunuz?" diye soruyordum.
Suskundum
Kocaman gözlük takan tanıdık bir yüzle, Nilüfer Hanım'la (NG) karşılaştım. 40 yıl öncesi bir ahbabımın varlığı, uyumumu kolaylaştırdı.
Ben, o ve SG tüm gün beraber oluyorduk. Onlar beni huzurevine bağladı. S.G. "Sizin kadar diplomasını zarif taşıyan birini görmedim" demişti. O yıllarda huzurevinde fakülte mezunu yaşlı pek yoktu.
Büyük bir boşluktaydım; eşyalarımdan, aksesuarlarımdan, kitaplarımdan arıtılmış vaziyette. Kimseyle hiç bir şey paylaşamıyor, derdimi, sevincimi anlatamıyordum. Suskundum. Gördüğüm bir yaşlı, ertesi gün ölecekmiş gibi geliyordu.
Yorgan gülü gibi
Şerife Hanım adında kendi halinde olan bir arkadaşıma, bir gün dışarı çıkarken "İstediğin bişi var mı?" dedim. Feri gitmiş gözleriyle bana baktı ve "Ne kadar güzelsin! Yorgan gülü gibi..." dedi.
Uyum sağlama sürecimde çok fazla zorluk çekmedim. Çünkü huzurevine gelirken her şeyi kabullenmiştim. Tüm personel ile iyi ilişkiler kurdum.Yaşlıların hepsine eşit muamele etmeye çalıştım.
El üstünde tutulan ve aranan bir yaşlı oldum. Her türlü sosyal faaliyete katılıyordum. Benden yardım isteyen yaşlılara seve seve yardım ediyordum.
Tarkan'la idman
Fizyoterapistimizin eşliğinde her sabah biz hanımlar müzikle idman yapardık. Başta Tarkan olmak üzere en çılgın kasetleri götürürdüm idmana.
Göbek atarak sonuçlandırırdık idmanı. Ardından da çay ocağına çıkar, çay eşliğinde sigaramı içerdim.
Ve konkene gelirdi sıra. Arkadaşlarım İA., İK., HHK. ve ben kareyi tamamlar, büyük bir keyifle kağıt oynardık.
At yarışları ve kağıtlar
İA.,Ankara gecekondularından birinde yaşamış. Seyyar satıcılık yapmış. Eğitimi olmayan, kabadayı davranışları olan ama özünde iyi bir insandı.
At yarışlarına meraklı idi. Oyunda hile yapardı -ağzına, burnuna bulaştırarak- , kağıt çalardı.
HHK. felç geçirmişti, ardından kalça ameliyatı oldu. Aksayarak yürüdüğünden "Topal Hasan" derlerdi. Bu iki oyun arkadaşıma alışmam kolay olmadı.
Onlar da benimle olan ilişkilerinde daha bir özenliydiler. İkisi de ücretsiz kalıyordu huzurevinde. Kazandığım zamanlar " Hadi tokalaşalım" deyip, kazandığım paraları fazlasıyla avuçlarına geri veriyordum.
İK. diğer ikisinden farklıydı. Emekliydi. Bir süre Almanya'da yaşamış. Düzgün ve dirayetli bir arkadaştı. Türk Sanat Müziğini düşkündü.
Masada diz dize, göz göze
Yemek sonrası ise, ben C/1 katındaki el işi atölyesinde çiçek yapma faaliyetlerine katılırdım, bir grup yaşlıyla birlikte.
Dünya tatlıları OG. N.G., Erdoğan OK, Akif Saydam, Rasim Çitci, AI. ve Çıtır Bey'den oluşurdu bu grup.
İki de öğretmen vardı başımızda. Gerekli malzemeleri alabilmek için kısır yapıp, satarak fon oluşturduk. Bu fon çok işimize yaradı.
Erdoğan Bey; muhasebe tutar, NG. ve ben hesapları denetlerdik. Çay, nescafe, şeker alırdık. Fazla para kazandığımızda, dışarıda yemeğe ve dansa giderdik.
Fakat bu arada aynı masada diz dize, göz göze bazı ufak çaplı gönül maceralarımız da olmadı değil...
Mandolin eşliğinde dans
Yorulduğumuz zaman işi bırakır, Erdoğan Bey'in çaldığı mandolin eşliğinde şarkı söyler, dans ederdik.
Çocuklar gibi muzırlaşırdık bazen, yaşımıza başımıza bakmadan... Aramızda çok güzel espriler de olurdu.
Akif Saydam, mandolin metodu yazmış meşhur bir insan. Küçükken keman çalarmış. Gazi Terbiye'den mezun. Arabesk müziğe "yağlı müzik" derdi.
Anlattığı bir muzırlık anısını bizimle paylaştığına bin pişman etmiştik onu. Bana "kızım ben sizden ayrılamam, ayrılırsam yaşayamam" derdi.
Romatizması olduğundan ufak tefek destek olurdum kendisine.
Alışamamak
İlk ölüm vakaları beni çok fazla etkiledi. Elişi grubumuzda OG. adındaki çok sevdiğimiz sağlıklı bir arkadaşımızın ölüm haberi bizi yıktı.
Ama sonra kanıksadım ölüm olaylarını. Çünkü "huzurevinin bir döner sermaye" olduğunu anladım.
Bir yaşlı öldüğünde malum yerine yerleşiyordu. Huzurevindeki yerine de bir başka yaşlı geliyordu. Gayet tabii ki, huzurevinden damat/gelin olup çıkacak değildik ya!
Çok özel insanlar tanıdım orada.
Rakı çay bardağıyla
Ameliyathanede gözlerimi açtığımda oğlum Murat'tan evvel müdürümü gördüm yanımda.
Dokunarak, gözleriyle, sözleriyle seviyordu beni. Kalp krizi geçirdikten sonra da yanımdaydı.
Tüm yaşlıların doktorları ve yakınları ile iletişim halinde idi. Bir yılbaşı gecesi el işi grubu olarak evine gittiğimizde mönüye ilişkin ne çok kapris yapmıştık.
Bir gün bazı uzmanlar ve müdürümüz ile el işi grubu olarak diğer yaşlı ve personelden habersiz pikniğe gittik.
Yolda ben '' Mangal varken rakımı çay bardağı ile içerim." deyince, yol üzerindeki bir esnafın önündeki çay bardağını benim için satın alan Ş.Hanım hala bana "150 Lira borcunuz var." der.
Acil müdahaleyle yaşam yeniden
Huzurevindeki ilk yıllarımda düzenlenen tüm gezilere -tiyatro, opera konser, piknik vb.- katıldım, zevkle.
Zamanla görme ve işitme kayıplarım arttıkça, katılamaz oldum. Okuma alışkanlığımı terk ettim.
Enfarktüs geçirdiğim de hemşirenin acil müdahalesi ve sağladığı ambulans sayesinde yaşamı yeniden yakaladım.
Huzurevine gelmiş olmakla, kendimi bir kere daha alkışladım.
Zihniyet
Her medeni insanın ileriki yaşlarında huzurevini tercih etmesinin isabetli bir karar olacağını düşünüyorum. Hele hükümet şemsiyesi altında olunca ne malına, ne canına zarar gelmiyor... Huzurevine gelmiş olmakla, kendimi sıkça alkışlardım.
İnsanlar/arkadaşlarım hep bana "Sen oralarda kalacak insan mıydın?" dediler. Toplumda hep bu zihniyet var ya. Ama ben halimden ve huzurevinde kalmaktan memnunum.
Yaşamak marifettir. Huzurevinde yaşamak da marifet ister.
Karışan görüşen yok
Huzurevinde yaşamakta marifet istiyor. Ama ben, ortamın olumsuz yanlarını görmeyip, olumlu yanlarını çıkararak, şartlarını en iyi şekilde kullandım hep.
Bazı yaşlılar bu rahat ortama rağmen huzursuz... Ailelerinin kendilerini "buraya attığı" düşüncesi onları kaygılı ve huzursuz kılıyor, bence.
Küçük sorunlar olacak elbette.... Kendi rahatım ve özgürlüğüm için huzurevinde kalmayı tercih ettim. Burada bana karışan yok.
İstediğim gibi hareket edebiliyorum. Küçük sorunlar için niye şikayet edeyim ki?
Ev hali! Evimizde de ayni şeyler olmuyor mu ? (ŞD/BA)
* Füsun İçkam Sayıner, 1928, Çorum doğumlu. Emekli. Y. Ziraat Mühendisi. Eşini 1978'de kaybetti. İki oğlu var. 1993'te Ankara Seyranbağları Huzurevine yerleşti. 2003'ten bu yana Emekli Sandığı Ankara Balgat Dinlenme Tesislerinde yaşamını sürdürüyor.
** Bu metin Füsun İçkam Sayıner' in "Bir Küçük Su Damlasından Hareler"
adlı ( Ankara,Haz.2003 -2.bası- Pelin Ofset ) kitabının Huzurevi yaşamına ilişkin bölümünün özetidir.
*** Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı