Gerçekliğini bildiğiniz bu olaylar karşısında, bir ret duvarı ile karşılaşacağınızı bilirsiniz. Ret duvarı devlettir. Bir de kayıtsızlık ve duyarsızlık duvarı vardır, o da halk. Hani şu, "halkımız" diye başlayan bildirilerde yere göğe konulamayan halk.
Çok yönlü mücadele vermeniz gerekir. Sizi bir dansözün yalnızlığından bir işadamının kelepçelenmesine kadar "Neredesiniz" diye anan ve sadece o zaman anan basın kuruluşlarının yöneticilerine; "Köy boşaltmalar insan hakları ihlalidir" dediğinizde, boşaltılan köy olmadığını ve sizin vatan haini olduğunuzu söyleyen askeri yöneticilere; "Türkiye'de sistematik işkence var" dediğinizde "Vay bizi ispiyonluyorlar" diyen ahir zaman solcularına; "Hayır bu İHD'nin alanına girmez," dediğinizde sizi "gericilikle" suçlayan bazı üyelerinize karşı ve onlara hoşgörü göstererek mücadele etmeniz gerekir.
İğneyle kuyu kazmaktır insan hakları mücadelesi. Bir yandan kuyu tasavvurunuz vardır, ama elinizdekinin de iğne olduğunu bilirsiniz. O iğneden asla vazgeçmezsiniz. Hoşgörü sahibi, cesur, esnek ve atak olmanız gereklidir. Yönettiğiniz örgüte yüklenen "terörist", "bölücü", "Kürtçü", "solcu" gibi yakıştırmalara rağmen ve bunlara karşı da mücadeleyi sürdürmeniz gerekir. Nankör iştir.
Size, kişisel yaşamınıza hiç zaman bırakmaz. Çocuğunuz hastalandığında, başında olamazsınız çoğu zaman. Çünkü hayatın acımasız tesadüfleri o sırada çok önemli bir olayı gündeminize getirmiştir. Yani aslında bu iş ailecek yapılan bir iştir. Bu yöneticilik, mesleğinizi de elinizden alır. Para kazanmak için yaptığınız işe vakit bırakmadığı gibi, hemen herkes işinizi sizden gönüllü olarak yapmanızı bekler. Tek ödülü, kırk yılda bir verdiğiniz mücadeleler sonucu kurtardığınız bir hayat, işkenceden kurtardığınız bir insan, bazen bir yasa değişikliği, bazen birlikte çalıştığınız bir insandaki küçücük bir değişime şahit olmaktır. Bir de, yaptığınız işin zorluğunu bilebilecek çok az sayıda insanın kalbinde aldığınız yer.
İnsan hakları mücadelesine, derneğin kuruluşundan bu yana 18 yılını veren, son beş yıldır da başkanlığını üstlenen Hüsnü Öndül'e duyduğum minneti ifade etmek için yazıyorum bunları. Bu hafta sonu yapılacak genel kurulla başkanlık görevinden ayrılıyor.
Avrupa Birliği (AB) süreci nedeniyle gündeme gelen reformlarda, derneğin ve Öndül'ün büyük etkisi ve katkısı var. Öndül'ün azimli, mücadeleci, ancak mütevazı ve hoşgörülü kişiliğinin son yıllarda verilen zorlu insan hakları mücadelesinde de payı büyük.
Ona hepimiz çok şey borçluyuz. Ona ve ailesine. Yapılan bunca işe ve fedakârlığa karşı bizim verebileceğimiz sadece kuru bir teşekkür. Ve Türkiye'de demokrasi ve insan hakları mücadelesine katkısını hiç unutmamak. İşte hepsi bu kadar. Çok teşekkür ederiz Hüsnü bey. (MÇ/BB)
* Radikal gazetesinde, 30 Ekim 2004'te yayımlandı.