Fotoğraf: journo.com.tr
Hürriyet gazetesinin çalışanlarına işten çıkarıldıklarını evlerine gönderdiği tebligatla haber vermesinin ardından gazetenin, gündem-siyaset-politika sayfalarının editörlerinden Deniz Dallı bir yazı kaleme aldı.
Journo için "Kovulmak tamam, ama bu gazeteciliğe saldırıdır" başlığıyla kaleme aldığı yazısında Dallı, yaklaşık on yıldır emek verdiği Hürriyet gazetesinden nasıl çıkarıldığını anlattı. Dallı yazıda, "Kovulanı teselli edecek bir durum da yoktu, çünkü o kadar çok haber geliyordu ki hangi birini teselli edecektiniz. İşten kovulmak tamam, ama bu gazeteciliğe saldırıydı" ifadelerini kullandı.
Deniz Dallı'nın yazısından satır başları şöyle:
"Evdeyim, tebligatımı bekliyorum"
"Çarşamba günü işten çıkarılma haberlerini aldıktan sonra peşi sıra telefonlar gelmeye başladı. Herkes kimin işten çıkarıldığını, neden çıkarıldığını, hangi isimlerin çıkarıldığını soruyordu birbirine. Ben de telefon konuşmaları sırasında "Evdeyim, tebligatımı bekliyorum" diye espri yapıyordum. Zira sinirimiz bozulmuştu.
"Yazı işleri o an bir ölü evi gibiydi"
Öğleden sonra işe gitmek istedim fakat bunun bir anlamı olmayacaktı. Emindim ki yazı işleri o an bir ölü evi gibiydi. Gidip buna tanık olmak, o üzüntü ve şok durumunu görmek içimden gelmedi. Bütün gün gelişmelerle ilgili meslektaşlarımla konuştum, internetten gelişmeleri takip ettim ve bu yaşanan duruma bir anlam vermeye çalıştım.
31 Ekim perşembe sabahı küçük kızım Asya'yı servise bıraktıktan sonra gazeteye geçtim. Saat 09.00 gibiydi, kahvaltımı yapıp arkadaşlarla çarşamba günü yaşananları konuşurken ortalık yine karışmaya başladı. Ekonomi servisinde hareketlilik vardı, oradaki arkadaşlarımız sırayla insan kaynaklarından telefon alıyor ve işlerine son verildiği söyleniyordu. Biri telefon alıyordu, bütün arkadaşlar onun yanına gidiyordu; diğeri haber alıyordu, bu kez onun yanına...
Bu sırada ben de telefonuma bakma ihtiyacı hissettim. Telefonumu çantamda unutmuştum ve titreşimde kalmıştı. Telefonumu alıp açtığımda bir cevapsız aramayla karşılaştım. O an anladım tabii, gelmişti beklenmekte olan. Beni arayan numarayı aradım, kiminle görüştüğümü sormadan kendimi tanıttım, "Galiba kovulduğumu haber vermek için aradınız" dedim. Beni doğruladı ve insan kaynaklarından aradığını; kiminle, saat kaçta görüşeceğimi söyledi. İlk olarak eşim Fatoş'a haber verdim. Çarşamba günü olanlardan sonra o da büyük şaşkınlık ve üzüntü yaşadı. Neyse, birbirimizi teselli edip telefonları kapattık.
"Ve postacı tebligatı getirir"
Diğer arkadaşlar bu sefer de benim yanımdaydılar. Kovulanı teselli edecek bir durum da yoktu, çünkü o kadar çok haber geliyordu ki hangi birini teselli edecektiniz. İşten kovulmak tamam, ama bu gazeteciliğe saldırıydı. Eş zamanlı "işletmesel" tebligat saldırısına maruz kalmıştık. Neredeyse aynı anda birçok yerde "ben de kovuldum" bombası duyuluyordu. Yaklaşık bir saat sonra eşim beni aradı ve kovulduğuma dair tebligatı postacının getirdiğini söyledi. Gündem ve siyaset sayfalarını birlikte yaptığımız arkadaşım da asansörden çıkıp geldiğinde "Beni de çıkarmışlar" diyordu. Kısa bir süre sonra bölüm sorumlumuz geldiğinde haberi alınca inanamadı, çünkü bu bir şoktu. Beş koca sayfayı yapan üç kişiden ikisi gönderilmişti. Ortada ağlayan, üzülen, sızlanan yoktu. Tam anlamıyla bir şok yaşanıyordu.
"Sadece fotoğraflarını alabilirsin"
Görüşmenin ardından masama döndüm. Bilgisayarımı kilitleyip öyle gitmiştim. Kilidi açmak için şifremi girdim, hata mesajı verdi, gayet safiyane bir şekilde -zira yanlış yazmış olabilirdim ki bazen oluyordu- şifreyi bir kez daha girdim. Bu kez şifrenin doğru olduğundan emindim. Yine hata verdi. Yanımdaki arkadaşım kahkahayı patlatınca, ki bu durum trajikomikti, birden aydınlanıverdim. Bilgisayarım erişimime kapatılmıştı.
Sistem destek bölümünden her zaman bize yardım eden ve bütün sorunlarımızı çözen arkadaşımız kattaydı, ondan yardım istedim. Yaptığı telefon görüşmesinin ardından, müdürünün yazılı bir talimat almadan bilgisayarı açamayacağını söylediğini iletti. İnsan kaynakları müdürü, sistem destek müdürüne haber verdi, sistem destek müdürü de aşağıdaki çalışanına. Bilgisayarımdan sadece fotoğraflarımı alabileceğim, başka hiçbir belge alamayacağım söylendi." (AÖ)