İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Huri Özdoğan'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Kendi metnimi hazırlamadan önce, aynı nedenlerle suçlanan, farklı yaş, cins, meslek gruplarından gelen ve değişik dünya görüşlerine sahip bir dizi akademisyenin tarihe düştükleri notlar olan savunmalarını bir kez daha okudum.
Çıkış noktaları farklılıklar gösterse de neredeyse tümü ortak bir vicdani duruşta birleşiyorlardı. Hepsini, hepimizi Çağlayan Adalet Sarayının Ağır Ceza Mahkeme kapılarında buluşturan işte bu vicdani duruştu.
Aynı endişeleri paylaştığımız, yaşama karşı benzer sorumluluklar hissettiğimiz ancak birçoğu ile daha önce hiçbir temasımız olmayan kişilerle tanışmamıza ve bir arada durmamıza aracı oldu bu süreç.
Ben 67 yaşında bir hekimim ve 1975 yılından beri hasta görüyorum. 1976 yılından itibaren Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde sürdürdüğüm akademik yaşamım, 2017 yılında, bu davanın konusu olan metne attığım imza nedeniyle süresinden biraz önce son bulmak zorunda kaldı.
Bu 41 yıl içinde sayısını bilmediğim kadar asistana, öğrenciye, hastaya dokundum, onlar da bana.
Yürümekte olan bir TUBİTAK projesinden de uzaklaştırıldım aynı nedenle. Şimdi de terör propagandası yapmak iddiası ile buradayım. Bunlar benim payıma düşenler. Hepimizin yaşamı, genç yaşlı, bu imzadan sonra değişti.
Sadece bizim değil, Türkiye’nin en üretken akademisyenlerinin devre dışı kalması ile binlerce öğrencinin, asistanın, üniversitelerin, ülkenin geleceği de değişti.
Çok farklı konulardaki demokratik tepkileri, duyarlılıkları görünür kılmak için sıklıkla başvurulan bir yöntemdir imza kampanyaları. Şimdiye dek birçok kampanyaya destek vermişimdir. Bir kısmında itirazımıza kulak verilmiş, bazılarında ise görmezden gelinmiştir.
Bu imza kampanyası ise gerçekten ciddiye alınmış ve üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın hala etkileri sürmektedir. Bu metnin etki alanının bu kadar geniş olmasının temel nedeni dönemin özel koşullarıydı.
Birkaç yıl devam eden barış sürecinden sonra, 2015’den itibaren yine anaların ağladığı, insanların yaşamlarını yitirdiği, evlerini terk etmek zorunda kaldığı, geçmişleri insanlık kadar eski mekanların yok olduğu, ümitlerin söndüğü bir kötü döneme girilmişti.
Ülkenin geri kalanı, birçok medya kanalı aracılığı ile bölgede yaşanan acıları, zorlukları öğreniyor ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.
Günlerdir süren sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar nedeniyle hastalar sağlık hizmetine ulaşamıyor, hastasını hastaneye götürmeye kalkanlar, yaralılara yardıma giden sağlık elemanları yollarda ölüyor, aileler ölen yakınlarının yanına gidemedikleri için onları sokak ortasında bırakmak zorunda kalıyor, bir anne ölen çocuğunun bedenini derin dondurucuda saklıyordu.
Gerçek dışı gibi gelen bu insanlık dramları, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu), İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi insan hakları örgütlerinin raporlarında birer sayıya dönüşüyordu.
Biz hekimler için aslolan hayattır. Hastanın yaşaması, sağlıklı kişilerin ise hastalanmaması için çabalarız. Onun için, dünyanın neresinde olursa olsun, sorunların barışçıl yaklaşımlarla çözülmesinden yanayızdır.
Çatışmalar, savaşlar bir sürü sağlıklı insanın, çoluk çocuk demeden ölmesine, bedensel ve ruhsal bütünlüklerinin bozulmasına, hastaların tedavisinin aksamasına yol açar, çevre felaketlerine neden olur. Bu süreçte de bunların hepsi oldu.
Yaşam bir yana ölümün haysiyeti de zedelendi. Prof. Zeynep Sayın’ın deyimiyle ölüm ahlakı da zarar gördü. Keşke başka çözümler üretilebilseydi, keşke bu kadar acı yaşanmasaydı…
Böyle bir dönemde söz konusu imza metnini sosyal medyada gördüm. Bir imza metni bu çaresizliğe bir çare değildi elbette ama durup izlemekten iyi idi.
O günlerde hastanede, bölgede mecburi hizmet yapan ve izinli olarak yeni İstanbul’a gelmiş bazı genç hekimlerle karşılaştım. Gözlerindeki ifadeyi, yaşadıkları dehşetin onlarda bıraktığı izleri hiç unutamayacağım diye düşünüyorum.
İşte bunlar için imzaladım o metni. Muhatabım olan devletten, yasalarla güvence altına alınmış demokratik haklarımı kullanarak bu acılara son verilmesini, barış sürecine geri dönülmesini, hak ihlallerinin soruşturulmasını istedim. İstenirse bu süreçte katkı verebileceğimi bildirdim.
Bana ve tüm arkadaşlarıma tek tek yöneltilen ağır suçlamalarla karşılaştırıldığında imzalama nedenim çok naif kalıyor farkındayım, ama gerçek bu.
Çünkü ben ne bir terör örgütü üyesiyim, ne birilerinden emir aldım, ne de başkalarının gizli emellerine hizmet ettim. Sadece vicdanımla hesaplaştım.
Şahsıma yöneltilen iddiaları reddediyor ve beraatımı talep ediyorum.
İddianame ile ilgili hukuki değerlendirmeyi avukatım yapacaktır. (HÖ/TP)