Sulukuleli Romanlar iki yıldır hareketli günler yaşıyor. Her şey Fatih Belediyesi'nin kentsel dönüşüm ve yenilenme projesiyle kapılarını çalmalarıyla başladı. Önceleri ne olduğunu anlamadılar.
Çünkü nam-ı diğer Hortum Süleyman döneminde kapatılan eğlence mekanlarıyla zaten işsiz, aşsız kalmış, devletten korkar olmuşlardı.
Binlerce yıldır Sulukule'yi yurt edinen beş bin civarında Roman; ahşap, derme çatma ama, dili olsa çok şey anlatacak evlerinden edileceklerini fısıltı gazetesiyle öğrendiler.
Belediye yenilenme projesiyle evlerinin yıkılıp yerine yenilerinin yapılacağını, semt sakinlerinin ise evlerini belediyeye satıp İstanbul'un dışında, Taşoluk'ta yapılacak evlere taşınabileceklerini anlatıyor, ama kendi evlerine çok az bedel biçip geri kalanı için taksitle borçlandırmayı teklif ediyordu.
Evlerini satmak istemediler...
Genel olarak okuma yazmaları olmadığı, aylık gelirlerinin 300 YTL olduğu Sulukule Platformu tarafından yapılan anketle ortaya konan Romanlara yine de kuşaklar boyunca geçmişlerini atfettikleri evlerini satmak mantıklı gelmedi.
Fısıltı gazetesi semt sakinlerinin öne sürdüğüne göre yine belediyenin çalışanları tarafından işliyor ve "Kamulaştırma" göz dağı teker teker ocaklara düşen haber oluyordu.
İş ciddiye binmeye başlamıştı. Önce hanelerde tapu araştırmaları başladı. "Dedemin babası bu evde doğmuş" diyen Sulukuleli şimdiye kadar tapuya hiç ihtiyaç duymamıştı.
Zaten kağıt üzerinde Roman kimlikleriyle hiçbir zaman varolmamışlardı. İskan kanunun 4. maddesi ülkeye girişlerini yasaklamış, 'Çingeneleri' vatan haini ilan etmişti, ne siyasi partilerde ne üniversite kürsülerinde kendilerine yer bulamamışlardı.
Devlet dairesinde memur olmanın yolu Roman kimliğini saklamaktan geçiyordu. Neyseki müzik ve sinema bu ayrımcılıktan nasiplerini almadılar. Aralarında Türkiye'nin dinleyip benimsediği çok ünlü sanatçılar var.
Bir Sulukuleli eğlence sektöründe bir zamanlar nasıl para kazandıklarına dair "Bir oğlum keman, bir başkası kanun, bir akrabam darbuka çalıyor, bir yeğenim söylüyor, bir başkası dans ediyor. Ben çiçek, ufak oğlum çorba satıyor" diyerek özetlemişti durumu...
"Hepimiz akrabayız..."
Sulukule'de ışıklar sönünce ekonomi de dara düşüyor. Ama kimse Sulukule'de aç kalmıyor. Dayanışma hep üstün geliyor.
"Hepimiz akrabayız. Gittiğim bakkal param olmayınca da bana bez ve süt veriyor. Param olunca ödüyorum."
Yenilenme projesi kapılarına gelip de evlerinin yıkılacağını öğrenen mahalleli çok insani bir nedenle korkuyor: "Kim bize veresiye verir? Nasıl geçiniriz?"
Kamulaştırma korkusunun galip geldiği evler satılmış ama göç eden de memnun değil. Gittiği mahallede faytonculuk mesleğine devam eden bir Roman komşularıyla arasını kapısının önüne bağladığı beygirleri nedeniyle bozmuş. Çok pişman.
Bir de rantçılar girmiş araya. Belediyenin evleri için teklif ettiği fiyatı adaletsiz bulanlar yine belediye çevresinden olduklarını iddia ettikleri kişilere daha fazla fiyata satmak zorunda kalmışlar.
Aradan geçen zamanda yenileme projesi de yeniden değişmiş, yeniden şekil bulmuş. Yıkılan evlerinin yerine üçer katlı lüks binalar yapılacağını duyan Sulukuleliler "Zenginler gelip saraylarda otursun diye bizleri yerimizden edecekler" diyorlar.
"Madem buraları düzenleyecekler, Fener, Balat projeleri gibi yerimizden edilmeden yapsınlar" da diyorlar ama kime?
Çünkü yenileme kurulu da belediye de onların anlatımlarına göre fikirlerini almamış.
Sulukule'nin yıkılmasına duyarsız kalamayan akademisyen, mimar ve hak savunucularından oluşan bir grup onlara yardım ediyor.
Bir buçuk yılın sonunda Sulukule Platformu'nun talebine evet diyen Yenileme kurulu mahalleye inceleme yapmak üzere geliyor. İlk kez Sulukuleliyle belediye karşı karşıya konuşuyorlar.
Romanlar kafalarındaki açmazları anlatıyor: "Üç evin karşılığında nasıl bir ev verirsiniz?" diye soruyor biri, bir diğeri "Bir hanenin tabusu 25 kişiye ait, nasıl geçiniriz?" diye soruyor, bir başkası çıkıyor "Biz evimizi satmayız, bunun adı gasp" diyor. Yetkililer dinliyor, not alıyor.
Meclis'e taşıma sözü...
Ertesi gün siyasiler ziyaret ediyor Sulukule'yi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Çetin Soysal, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genelbaşkanı Ufuk Uras ve Prof. Baskın Oran. Soysal konuyu meclise taşıma sözü veriyor.
Üç gün sonra Sulukule Avrupa Parlamentosunda ele alınıyor. Romanlar adına dernek başkanı Şükrü Pündük, mimar Korhan Gümüş ve Roman hakları savunucusu Hacer Foggo'nun katıldığı toplantıyı AP üyesi Joost Lagendijk yönetiyor. Toplantıda Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de projeyi anlatıyor. Ancak Demir sadece üç kez "Roman" sözünü kullanıyor.
Toplantıda Foggo, Gümüş ve Pündük bu projenin insanların yerinden edilmediği şekilde yapılması gerektiğini savunuyor.
Toplantının sonunda Lagendijk Sulukule'yi ziyaret etme sözü veriyor. Brüksel'de işler yolunda giderken İstanbul'da Yenileme Kurulu yıkma kararını onuyor.
Şarkıyla anlattılar kendilerini...
İstanbul'daysa Sulukuleliler Meclis yoluna düşüyor. Oturumda AKP'liler projeyi anlatıyor, Sulukule Romanlar "Evlerimizden çıkmayız" diyerek yüzü aşkın dileçe meclisin İnsan Hakları Komisyonuna veriyorlar.
Oturumdan sonraki basın toplantısında Romanlar kendi bildikleri biçimde protestoları yapıyorlar. Mecliste buldukları tepsiler ve su bidonlarıyla şarkı söylüyorlar.
Romanlar ilk kez Meclis'te, Meclis inliyor. Şarkılar manidar, mesajlar net: Orhan Gencebay'dan "Şikayetim var" ve Ajda Pekkan'dan "Hür doğdum hür yaşarım". (EZÖ/NZ)