Kadınların yıllardır mücadele ettiği evlenmeden önce kullandıkları soyadlarını evlendikten sonra da kullanma hakları…
Erkek şiddetine karşı kadınların can simidi olarak gördükleri 6284 No’lu yasa…
Tekrar eden suçları işleyenlere getirilen örtülü af…
9. Yargı Paketi’ndeki konu başlıklarından bazıları.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü avukat Hülya Gülbahar, hükümetin gündeminde olan 9. Yargı Paketi’ni, “Türkiye patriyarkası, bu yüzden kadınların on yıllardır verdiği mücadeleye, AİHM ve AYM kararları ile elde ettiği kazanımlara rağmen soyadı inatlaşması dayatmasını sürdürüyor” diye yorumluyor.
“Anayasa’nın 153. Maddesi’ni ayaklar altına alıyor”
Gülbahar’ın bianet’e yaptığı değerlendirmeler şöyle:
Kadınlar açısından:
*9. Yargı Paketi, kadın haklarını tırpanlayan son derece tehlikeli bir paket. Zaten torba yasalar ile kadın örgütleri dahil konunun muhataplarını taraf almadan kapalı kapılar ardında hazırlanan taslakların dayatılması yöntemi, hukuk dışı anti demokratik bir yöntemdir.
*Kanunlar böyle yapılmaz. Hele, Medeni Kanun, Ceza Kanunu gibi kanunlar, gelişi güzel torbaların içine atılan maddelerle delik deşik edilemez.
*9. Yargı Paketi’nde 8. Yargı Paketi’ne koydukları yasallaştıramadıkları konuları yine gündeme getiriyor.
“AYM’ye ve uluslararası sözleşmelere aykırı”
Kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkı:
*Öncelikle Anayasa’nın, AYM kararlarının kesin olduğunu yasama, yürütme ve yargı dahil tüm devlet organlarını ve kişileri bağladığını söyleyen 153. Maddesi’ni ayaklar altına alıyor.
AYM, Medeni Yasa’nın evli kadının kocasının soyadını taşıma zorunluluğu getiren maddesini iptal etmişti. 9. Yargı Paketi, Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayarak aynı mecburiyeti yasaya tekrar sokmaya çalışıyor. Yasada geçen “Ancak” kelimesi yerine “şu kadar ki” bağlacını ekleyerek eski maddede değişiklik yapmış gibi gösterme oyunu oynuyorlar. Kelime oyunlarıyla Anayasa’nın 10, 41 ve 153. Maddesi’ni çiğnemelerine izin vermeyeceğiz.
*Kaldı ki BM ayrımcılığa karşı Sözleşme ve Anayasa 90. Madde gereği Türkiye de kanun hükmündedir, 16’ıncı maddesi eşler arasında eşitlik ilkesini düzenlemektedir. Dolayısı ile evli kadına kocasının soyadını kullanma mecburiyetini geri getirmek, AYM’ye uluslararası sözleşmelere, açıkça hukuka aykırı.
*AYM’nin “soyadını kullanmanı mecburiyetini”” kaldırma kararının yürürlüğe girdiği Ocak 2024’ten beri hukuk dışı emrivaki yaşanıyor. Şu anda yeni evlenen hiçbir kadın, erkeğin soyadını kullanmak mecburiyetinde değil. Kadının evlilik cüzdanlarına erkeğin soyadı yazılamaz. Kadınların kimlikleri evlilik nedeniyle soyadı bölümü değiştirilemez.
“Reisli aile modelini dayatıyorlar”
*Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı, bu konuyu basit bir evlendirme dairelerine ve nüfus müdürlüklerine gönderecekleri bir paragraflık genelgeyle çözebilecekleri halde, aylardır kadınları hukuk dışı bir dayatma ile karşı karşıya bırakıyorlardı. Şimdi de Anayasa’yı ve ailede eşitlik ilkesini ayaklar altına alıyorlar.
*Soyadı ile ilgili yapılmak istenen düzenlemenin, gerekçesinde iki ayrı yerde, Anayasa’nın 41. Maddesi’ne atıf yapılarak ailenin Türk toplumun temeli olduğu vurgulanıyor. Cümlenin birinci yarısına yer verirken kasten, cümlenin ikinci yarısı yok sayılıyor. Oysaki o cümlenin devamı “aile eşler arasında eşitlik ilkesine dayalıdır” ibaresi var.
*Bu şekilde, ailede eşitlik konusundaki Anayasal kuralı yok saymaları da bize, kadının soyadı konusundaki hukuk dışı dayatmalarının da aslında erkeğin aile reisliğini geri getirme ve reisli aile modelini yeniden dayatma çabalarının bir parçasıdır.
*Kadınların soyadını sadece bir soyadı değil aslında. İnsan soyunun, erkek üzerinden tanımlanması ve devam etmesi ataerkil kuralının ve erkek reisliği aile modelinin dayatılmasının en önemlisi simgelerinden biridir.
*Türkiye patriyarkası, bu yüzden kadınların on yıllardır verdiği mücadeleye, AİHM ve AYM kararları ile elde ettiği kazanımlara rağmen soyadı inatlaşması dayatmasını sürdürüyor.
*Şuanda yapılması gereken kadınların nüfus müdürlüklerine yapmış olduğu başvurular var bu başvurulara nüfus müdürlüklerinin olumlu yanıt vererek AYM kararı doğrultusunda evlilik öncesinde istenen kendi soyadlarını kullandıkları kimliklerinin verilmesi.
*Evli erkeğin soyadı diye bir medeni yasa hükmü olmadığına göre evli kadının soyadı diye hükmü olamaz. AYM hükmü doğrudur ve genelge ile düzenlenecek konuda yasa çıkarmaya gerek yoktur.
"6284 no’lu yasayı fiilen uygulanmaz hale getirdiler"
6284 No’lu yasa
*8. Yargı Paketi’nde konuşup uygulamaya koyamadıkları bir yasa da 6284 no’lu kanuna ilişkin.
*Ne yazık ki günde 3 bazı günler 5-6 kadının öldürüldüğü bir ülkede, kadına karşı şiddeti önlemek konusunda önemli bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmıştık. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sürecinde, Türkiye’de şiddetle mücadele konusunda “yerli kanun” iç hukukumuzdaki 6284 No’lu kanuna yönelik saldırılar da artmıştı. Bu saldırılara karşı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarken “Sözleşeme ’ye gerek yok 6284 No’lu şiddet yasamız var” denilmişti.
*Aradan geçen süre içinde 6284 no’lu yasayı fiilen uygulanmaz hale getirdiler.
*Koruma kararlarını fiilen 15 güne bir aya indirdiler kanun gereği verilen tedbirleri kağıt üzerinde bıraktılar. Şimdi de tedbir kararlarına uymayanlara verilen zorlama hapsine karşı itiraz yolunu açarak, yasanın tek yaptırımını ve caydırıcılığını sağlayan en önemli düzenlemeyi kaldırmak istiyorlar.
*6284 No’lu yasa gereği verilen tedbir kararlarına itiraz yolu zaten açıktı. Ancak zorla hapsine itiraz yasal olarak mümkün değildir, buna rağmen yasanın yönetmeliğine sanki yasada zorlama hapsi kararlarına itiraz yolu açıkmış gibi bir ekleme yaptılar, düzenleme yaptılar. Böylece yasaya rağmen, zorlama hapisleri için itiraz edilip delil belge toplayıp tanık dinleyip duruşma yapıp zorlama hapsinin uygulanmamasını çalıştılar. Ancak iktidarın yaptığı bu yönetmelik oyunu Danıştay’dan geri döndü. Danıştay, yasada olmayan bir kanunun yönetmeliğine konamayacağını söyleyerek zorlama hapsine karşı itiraz yolunun kapalı olduğunu söyledi.
*9 Yargı Paketi, soyadı konusunda AYM kararını tanımadığı gibi, şimdi de 6284 No’lu yasaya dair Danıştay kararını tanımıyor ve bugün bazı mahkemelerde fiili olarak yanlış uygulanan zorlama hapsi konusu fiili durumu yasaya sokarak meşrulaştırmak istiyorlar.
*Zorlama hapsi 6284 için verilen tedbir kararlarının uygulanmasını sağlamak amacıyla hızlı bir şekilde verilmesi gereken kısa süreli disiplin yaptırımıdır. Zorlama hapsine bir disiplin cezası olan normal ceza davası muamelesi yapılamaz. *Zorlama hapsinin önemi iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemek, taciz etmemek evine işyerine okula yaklaşmamak gibi tedbirleri ihlal eden mahkemenin emrine uymayan faillerin, mahkeme ermine uymasını sağlamaya yönelik disiplin yaptırımıdır. Buradaki amaç koruma kararının uygulanmasını sağlamaktır.
*6284 no’lu yasanın önemli mekanizması olan caydırıcı mekanizmasını kaldırırsan caydırıcı etkisi kalmaz. 6284 No’lu yasadan önce, şidet konusunda 4320 Sayılı yasa vardı. 1998’de yürürlüğe giren bu yasanın kamuoyu tarafından bilinmemesi fiilen etkili bir şekilde uygulanmamasının en önemli nedenlerinden biri, verilen tedbir kararlarının uyulmaması halinde normal mahkemede normal davaların açılmasını gerektirmesiydi.
*Bir çok avukat arkadaşımız, koruma kararı ihlal edildiğinde sulh ceza mahkemesinde dava açtı, şiddete maruz kalan kadınlar vazgeçtikleri için ya da uzun yıllar süren yargılamadan sonra sudan gerekçelerle koruma kararını ihlal eden erkeklerin cezalandırılmasını kabul etmediği için bu yasa uygulanmadı. Bu nedenle 4320’nin uygulanmama tecrübesi ile 6284 sayılı yasaya yeni bir disiplin hükmü olarak zorlama hapsi kavramı eklendi. Zorlama hapsinin tanık delil duruşma itiraza konu olması yasayı fiilen yürürlükten kaldırma anlamına gelecektir. Bütün iktidar ve muhalefet vekillerinin kadınların hayatı ile oynayacak olan bu düzenlemeye karşı çıkması gerekir.
"Gizli af anlamına geliyor"
Çocuklara yönelik suçlar
*Kadın ve çocuklara karşı suçlarda cezasızlık pekiştiriliyor. Her yargı paketinde yeni bir gizli ya da açık af düzenlemesi ile karşı karşıya kalıyoruz. 9. Yargı Paketi’nde de benzer bir durum var.
*Mesela, mükerrer suçluların yani tekrar tekrar tekrar suç işleyen işlemiş bu nedenle mahkûm olmuş hükümlülerin cezalarında indirim getiriyor. Cinsel saldırılarda, çocuk istismarında katalog suçlarda yargı paketlerinin gerçek yaşamda ne tutuklama ne de etkili bir ceza mahkûmiyeti getirmediğini kamuoyu her gün karşımıza çıkan olaylarda görüyor. Gün geçmiyor ki cezaevinden izinli çıkan bir erkeğin annesine eşine çocuğuna şiddet uygulamadığı bir haber görülmesin. Bağcılar’daki sucu örneğinde olduğu gibi bir çocuğa istismarda bulunup seri istismar suçları işlediğini de görüyoruz.
*9. Yargı Paketi’nde mükerrer suçlar açısından getirilen indirim bütün suçlar açısından teşvik edici olacak, suç işleme potansiyeli olanlar açısından da özendirici olacak.
"Otoriterlikten totaliterliğe geçiş yolunda dev bir adım"
Etki ajanlığı
*Ayrıca ceza kanuna sokulmak istenen "etki ajanlığı" kavramı, Türkiye’de kalan son ifade ve örgütlenme özgürlüğü kırıntılarını da yok edecek.
*Evli kadının soyadı konusu ya da kadına karşı şiddet faailerinin cezalandırılması konusunda, farklı ülkelerden örnek vermeyi bile iktidara yönelik eleştiri olarak, iktidarın yapmak istediklerine karşı bir başka ülkenin yasası ya da uygulama politikalarını özendirmek diye nitelendirip kişinin hapse gönderilemeye neden olabilecektir.
*Bu alanda çalışan bütün STK’lerin faaliyetlerinin sınırlandırılması STK yönetici ve çalışanlarının susturulması ve hapse atılması sosyal medya hesaplarının web sayfalarının kapatılması gibi ağır ifade özgürlüğü sorunlarına yol açacak. Bu tür düzenlemeleri en vahim etkilerinden birinin insanların toplumu bir bütün oalrak sessizleştirilmesi ve kendisini ifade etmek isteyenlerin kendisine otosansür uygulamasına neden olduğunu biliyoruz. Bu nedenle etki ajanlığı, otoriterlikten totaliterliğe geçiş yolunda dev bir adım. Bu düzenlemeye herkesin karşı çıkması gerekiyor.
(EMK)