Taçsız kraliçe
Avşar, yarışmadan çıkartılmasına ve tacı alınmasına rağmen, medyanın ilgisini çekiyor ve "taçsız kraliçe" başlıkları ile gazete sayfalarına taşınıyor, film teklifleri, fotoromanlar derken, kendini piyasanın tam da ortasında buluyor. O zamanları Yeşilçam'ından bir yapımcı daha sonraki yıllarda "Yeşilçam'da kadın oyuncu ihtiyacımız vardı, artık kimse kalmamıştı, gencecik, güzel bir kız geldi, oyuncu değildi ama en azından gençti. Eh bizim yönetmenler de biraz uğraştılar onunla" diye anlatıyor anılarında Avşar'ın Yeşilçam'a girişini. Avşar, Yeşilçam'a
girdi, ikinci, üçüncü sınıf melodramlarda, şarkıcı filmlerinde oynadı. Video dönemiydi, çok film yapılıyordu, Avşar iyi bir döneme denk gelmişti.
Sadece sinema oyuncusu
Sonraki yılları ayrıntıyla anlatmaya gerek yok. Kitle iletişim araçları arttıkça, özel televizyonlar, haftalık dergiler fazlalaştıkça, Avşar'ın da iletişim ortamı arttı. Film oyunculuğunun yanına, televizyon dizileri, şov programı, şarkıcılık, tiyatro oyunculuğu, tenis gibi ek dallar eklenince, nedendir bilinmez, Avşar ülkenin her konuda yetkin birkaç kadınından biri oldu. Ancak, bu kalabalık kartvizite rağmen, Avşar'ın iyi yaptığı tek iş sinema oyunculuğu. Ortalama bir sesi var, dolayısıyla kasetler çıkartmasına karşın, iyi bir şarkıcı denilemez, tiyatroyu sırf insanlara "bunu da yaptım"ı göstermek için denediğini kendisi de kabul ediyor, şimdiye kadar rol aldığı bütün televizyon dizileri fiyasko oldu, sinema karizması çok yüksek olan bir kadının dizisinin tutmaması normal bir durum, spor ise, Avşar da spor yapan herkes kadar spor yapıyor, onun kadar spor yapan herkesin kazanabileceği tenis maçları kazanıyor. Yani bütün bu kalabalık hikaye içinde, kartvizitten alnının akıyla çıkabilen tek meslek sinema oyunculuğu.
Türkiye'nin en akıllı kadını Avşar Kızı
Magazin medyasının "kraliçeleri" ilan ettiği "Avşar kızı"- bizzat magazin medyası tarafından konmuş, güzelliği simgelediği iddia edilen ad- medyanın kendisini şişirmesinden o kadar etkilendi ki, artık kendisi de inanıyor söylenenlere. Mesela medya, "Türkiye'nin en akıllı kadını Hülya Avşar" diye başlık atıyor, Avşar akşamında durumu hemen kabul edip, "tabii ki öyle" diye demeç veriyor.
Hülya Avşar'ın medya ile ilişkilerini her zaman "seviyeli ve iyi" tutmasından kaynaklanan bir forsu var magazin camiasında. Her zaman "akıllı, başarılı, çok satan kasetli, iyi aile annesi" imajıyla çıkıyor karşımıza. Ama biliyoruz ki, magazin basını onun ya da eşinin bir hatasını yakaladığı anda bunu hemen yayınlayacaktır.
Yani medyanın Türkan Şoray ya da Orhan Gencebay gibi bazı isimlere gösterdiği özene henüz erişemedi Avşar. O hala bir medya malzemesi kendisi bunu inkar etmeye çalışsa da...
"Sanatçı dediğin benim gibi olmalı..."
Avşar geçtiğimiz günlerde çıkarttığı albümle yine gündemde şu günlerde. Malum, albüm demek promosyon demek, promosyon demek her konu hakkında basının önünde ileri, geri konuşmak demek. Avşar, işin kuralı gereği yine açtı ağzını, yumdu gözünü. Güya hayat felsefesi anlatırken, insanlara sataşıyordu, ama bu sefer kantarın topu ağır geldi.
"Sanatçı dediğin benim gibi olmalı, ben tam bir sanatçı disiplini içinde yaşıyorum. Günde 4 saat spor yapıyorum. Kendime, ruhuma ve vücuduma bakıyorum, içki içmiyorum" Avşar bu sözleri ettikten sonra, internet sitelerinde eğlence haline geldi. Herkes birbirine soruyordu, "abi, Cemal Süreyya günde kaç saat spor yapıyormuş", "Ayhan Işık içki mi içiyormuş?" Avşar her zaman ki gibi düşünmeden konuşmuştu. Ama belli ki durumun matraklığını farkında değildi. Kendi içinde bulunduğu "sanat dünyasını" tek saymasından ileri gelen hatası, pek çok insana bu sıkıcı günlerde en azından birkaç günlük gülmece malzemesi oldu.
Promosyon etkinlikleri
Daha "sanatçı" meselesinin teri soğumamıştı ki, "promosyon etkinlikleri" kapsamında yeni bir haber geldi. Avşar, kimin icat ettiği belli olmayan "kaset imzası günü" için Istanbul'da bir alışveriş merkezindeydi, "kaset imzalatman isteyen kadınlar ve adamlar ve çocuklar" sıradaydılar. Ve Avşar, imza gününü çantasından çıkarttığı bir kaşe ve stampa ile başlattı. "Imzasından bir kaşe yaptırmıştı, çünkü arka arkaya bir sürü imza atınca imzası çirkinleşiyordu, herkese aynı şekilde imzalayamıyordu, sonra kendini kötü hissediyordu, o yüzden böyle bir formül bulmuştu, böylece herkes mutlu olacaktı..."
Spor yapmak için günde 4 saat harcayan Avşar, kol kaslarını güçlendirmek için de iki saat harcayıp, imza atıverseydi, kötü mü olurdu? Sonuçta Sezar'ın hakkı, Sezar'a. Her işin altına elini sokuyor. Bazılarını beceriyor, bazılarını beceremiyor, ama en azından deniyor. Gerçi o böyle bir mantıkla denemiyor, yani zaten o denemiyor, yapıyor, yapınca da iyi olduğunu düşünüyor. Bazen iyi olmuyor, ama yine de takdiri hak ediyor, en azından denemesi...