"Başbakanın ve Hükümet Sözcüsü'nün basına sorumluluklarını hatırlatması iletişim özgürlüğüne bir müdahale içeriyor. Ticari yayıncılık kuruluşlarının şovenist söylemleri de iletişim özgürlüğüne aynı biçimde bir müdahale içeriyor," diyor Ankara Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Eser Köker.
Medya da hükümet de iletişim özgürlüğünü ihlal ediyor
Hakkari'deki çatışmaların ardından hükümetin medyaya yönelik uyarılarını bianet'e değerlendiren Prof. Dr. Köker, bunun "modern zamanların sansürü olduğunu" söyledi. Ancak Köker'e göre "medya da yurttaşların bu sorunun siyasi taraflarının akıl süzgecinden geçmiş görüş ve düşüncelerini bilme hakkını sürekli ihlal ediyor."
"Modern sansür biçimlerini ortaklaşa uygulayan kuruluşların kriz anında birbirlerinin alanlarına müdahale etme girişiminin iletişim özgürlüğü bağlantısı zayıftır."
Başbakan Erdoğan ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek dün peşpeşe medyaya çağrılarda bulundular. Başbakan Erdoğan, "Halkımızı olumsuz etkileyecek toplumsal psikolojiyi yönetmek yerine, tam tersi adım atmak gerekir. Yazılı ve görsel medyamızın desteğini bekliyoruz" derken Çiçek, medyaya "Yasal bir çok yetki"yi hatırlattı ve "basın mensuplarını" "habercilik anlayışı içerisinde bu mücadeleye yardımcı olma"ya davet etti.
Prof. Köker, bianet'in konuya ilişkin sorularını yanıtladı:
Hükümetin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olağanüstü zamanlarda ya da kriz zamanlarında siyasi iktidarın ticari yayıncılık kuruluşlarına görev ve sorumluluklarını hatırlatması elbette modern zamanların sansürüdür.
Modern sansür biçimleri arasında bu hatırlatmalar kadar tavsiyeler, gizlilik kaydıyla bilgi vermeler, sabah kahvaltılarında ya da akşam yemeklerinde arkadaşça aktarılar görüşler de sayılabilir.
Siyasi iktidar sahipleri ile toplumsal iktidar sahipleri arasında kurulan bu yakın işbirliği yurttaşların bilgi edinme haklarını sürekli ihlal etmektedir.
Sansür mekanizması tek yönlü mü işliyor?
Bir toplumsal iktidar odağı olan ticari yayıncılık, bu işbirliğine girişen taraf olarak modern sansür biçimlerinin uygulanmasına katkıda bulunan kuruluşlardan biridir.
Bütün modern demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de sansür sadece siyasi iktidarlar tarafından değil, toplumsal iktidarlar tarafından da onların izinleri ve dolayımları ile gerçekleştiriliyor. Bu durum kriz dönemlerinde daha da belirginleşiyor, hükümetler de bu gizli sansür biçimini ulusal çıkarlar adına "açıkça" talep etmek imkânını kullanıyorlar.
Türkiye'de seçimlerin hemen sonrasından başlayan ticari yayıncılık alanında etkili kuruluşların şovenist söylemlerinde yoğunluk terör saldırıları ile birlikte arttı. İster yazılı, ister sözlü-görsel isterse de elektronik yayıncılıkta kaydedilen her metin ya da program ya da kampanyada dillendirilen söylemlerin ulusal duyguları harekete geçirmek suretiyle aklı selimin çekilmesine yol açacak bir tek sesliliğe dönüştürme süreci hızlandırılmıştır.
Bu süreç toplumsal bilinci nasıl etkiliyor?
Kolektif hafızanın dondurulmasına yönelik bu yoğunluk, birlikte yaşama deneyimlerini hiçleştiriyor. Bizi politik bir birim olmaktan çıkarıp, sadece kandaş bir topluluk haline getirmeye yönelik manipülasyonları içeriyor.
Bu durum Türkiye'de yaşayan insanların ulusal güvenlikle ile bilgi almaları önünde bir engel oluşturuyor.
Ulusal güvenlik sorunu, yurttaşları ilgilendiren temel bir sorun olarak sadece askeri ve diplomatik terimlerin duygu yüklü açıklamaları ile konuşulamaz. Yurttaşların bu sorunun siyasi taraflarının akıl süzgecinden geçmiş görüş ve düşüncelerini bilme hakkı sürekli ihlal ediliyor. Ticari yayıncılık kuruluşları ve bu kuruluşlarda çalışan meslek profesyonelleri ihlal eden taraf da olarak gözüküyor.
Sonuçta medya da sansüre ortak mı oluyor?
Yayıncılık alanında örgütlenen meslek kuruluşlarının suskunluğu da bu ihlallerin sürekliğine katkıda bulunuyor.
Hal böyle olunca, son terör saldırısının ardından Başbakanın ve Hükümet sözcüsünün basına sorumluluklarını hatırlatan konuşmaları iletişim özgürlüğüne bir müdahale içerdiği gibi ticari yayıncılık kuruluşların şovenist söylemleri de aynı biçimde iletişim özgürlüğüne bir müdahale içermektedir.
Modern sansür biçimlerini ortaklaşa uygulayan kuruluşların kriz anında birbirlerinin alanlarına müdahale etme girişiminin iletişim özgürlüğü bağlantısı zayıftır, bu müdahale etme girişiminin ardında politik çıkar oyunlarının izlerini aramak gerecektir ki bu çıkar oyununun da yurttaşların iletişim hakları ile doğrudan ilgi olmadığını düşünüyorum. (EK/EÖ)