"Türkiye'de hükümet aynı neoliberal anlayışı sürdürüyor. Öncelikle uluslararası mali çevrelere güven vermeyi amaçlıyor. Bu anlamda da sosyal programlardan, kamu yatırımlarından vazgeçerek geçmişteki Uluslararası Para Fonu (IMF) politikalarına uygun bir anlayışı benimsemiş durumda."
İktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, hükümetin, açıkladığı Orta Vadeli Program'la verdiği mesajın bu olduğunu söylüyor.
Kozanoğlu'na göre bir ekonomi programı hazırlanıyorsa öncelikle o ülkenin halkına ne vaat ettiği programı analiz etmek için belirleyici olmalı ancak hükümetin planında halka yönelik hiçbir vaat yok.
"Hani kriz teğet geçiyordu"
"Bu durumda alternatif bir plan önermek yerine neden planın vatandaşa seslenmediğini sormalıyız. Eskiden ekonomi politikaları vatandaşa pek çok vaatte bulunurdu ve genellikle muhalif çevreler de bu hükümetlerin vaatleri gerçekleştiremeyeceğini söyleyerek eleştirirdi."
Kozanoğlu planın en dikkat çekici yanının Başbakan yardımcısı Ali Babacan'ın ağzıyla Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin geçmiş açıklamalarını tekzip etmesi olduğunu söylüyor.
"Erdoğan krizin teğet geçeceğini söylemekteydi. Halbuki orta vadeli programın projeksiyonlarında Türkiye'de ekonominin yüzde 6 oranında daralması öngörülüyor -ki benim tahminim yüzde 7-8 arasında daralma olacağı yönünde. Yani ekonominin daralacağını itiraf etmeleri önemli bir gösterge."
"Sağlık maliyeti yükleniyor"
Kozanoğlu işsizlik oranları üzerinden yorumlamaya devam ediyor:
"Ekonomiyi canlandırmak için kamu yatırımları yapılır ve yoksul geniş halk kesimlerine gelir desteği sağlanır. Böylece krizin toplumsal etkisi azaltılır ve ellerine para geçen geniş kitleler bu parayı kullanarak ekonomiyi canlandırır. Hükümetinse hiç böyle niyetleri yok. Sadece yatırımı özel sektörden beklediğini açık şekilde ifade etmiştir."
İktisatçı Kozanoğlu, şeker üretimden telekomünikasyona, elektrik dağıtıma, liman işletmeciliğine özelleştirmelerin devam edeceğinin açıklandığına da değiniyor:
"Dünyada kriz bağlamında en çok tartışılan konu finansın üretimi egemenliğine alması üzerine. Halbuki mevcut hükümet İstanbul'u bir finans merkezi haline getirmek konusunda kararlılığını sürdürüyor. Hiçbir ders çıkarmıyor."
Kozanoğlu'nun eleştirdiği başka bir husus; sağlıkta katkı payının artırılması: "Sağlık hizmetlerinin maliyetlerinin yükünün vatandaşa bindirilmesi kabul edilebilir değil."
"2010'da 50 Milyar TL bütçe açığını öngören Mali Disiplin Planı'nıysa Kozanoğlu şöyle yorumluyor:
"Kriz döneminde mali artışların artması kaçınılmaz. Ama önemli olan mali açığın kaynağın ne olduğudur. Eğer daha fazla eğitim, istihdam, sosyal yatırım olsaydı ekonomide uzun vadede krizden kurtulmak mümkün olabilirdi. Ancak hükümet faizin düşmesiyle övünülüyor. 2009'un ilk sekiz aylık harcamalarında faiz giderlerinin yüzde 10 arttığı görülüyor. Kamu yatırımlarının tamamen durgun olduğu gözlemleniyor."
Kozanoğlu, krizden çıkışın gelir dağılımın düzenlenmesiyle mümkün olduğunu savunuyor.
"Özellikle rantla, faiz rantıyla beslenen kesimlerden servet kesintisi alınarak kamuya aktarılmadıkça kamu açığı da artacak ve bu açıklar ekonominin durgunluktan tutulmasına neden olacaktır."
Kozanoğlu İstanbul'da IMF ve DB'yi protestoya çağırıyor
Kozanoğlu burada IMF'nin belirleyici olduğunu söylüyor.
"IMF ABD ve Avrupa ülkelerinde krizden çıkmak için kamu harcamalarını tavsiye ederken Türkiye ve Türkiye gibi ülkelere 'kemer sıkma'yı şart koşuyor. Çünkü öncelikleri uluslararası mali çevrelere güven vermek. Ukrayna, Macaristan ve Pakistan'a yönelik politikalarının da bu yönde olduğunu biliyoruz. Halbuki kriz dönemleri bütün kurumların kendilerini, politikalarını gözden geçirmeleri gereken bir dönemdir. IMF krizin en önemli nedenlerinden biriyken ödüllendiriliyor, kaynakları artırılıyor. Bizim gibi ülkelerin başında demokrasinin kılıcı gibi sallanmasının olanakları açıldı."
Kozanoğlu yıllık toplantısını 6-7 Ekim'de İstanbul'da yapacak olan IMF ve Dünya Bankasına karşı vatandaşları seslerini yükseltmeye çağırıyor. (EZÖ)