O kadar ki, Kuzey Kıbrıs artık sivil toplumun turnusol kağıdına dönüştü.
Statükocuların pervasızca at koşturttuğu, sağa sola bombalar savurduğu ve "kendi kendilerini bombaladılar" pervasızlığında, Türkiye'yi Kuzey Kıbrıs'tan vurmaya yeltendikleri bir büyük laboratuar oldu Kuzey Kıbrıs.
Televizyonlarda "Şırnak'ta 3 kalıp C4 patlayıcı ele geçirildi. Şimdiye kadar ilk defa bu denli fazla patlayıcı bulundu" haberlerinin geçtiği sıralarda kuzey Lefkoşa'da 14 kalıp C4 bulunmuştu ve üstelik bir astsubayın terk edilmiş sivil arabasının bagajında etrafa dehşet salacak bir pozisyonda.
C4 patlayıcıların ortaya çıktığı ve gazetelerde deşifre olduğu gün, polis ile askeri yetkililer arasında açıklamayı kim ve nasıl yapacak diye ciddi gerginlikler yaşanmış.
Sonuçta emir komuta zinciri çerçevesinde polise "açıklama yap" emri verilmiş. Ve ortaya "herkesi güldüren" açıklama metni çıkmış.
"Arıza yapan araç mahallini ziyaret eden polisler" türünden komik ifadeler aslında polisin nasıl da ziyaretçi veya refakatçi pozisyonuna düşürüldüğünün belgesiydi de.
Olay yüzlerce soruyu karanlıkta bırakıp faili meçhuller hanesine yazılmaya adaydır.
Umarız, tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi demokratikleşmeye ve sivilleşmeye gönül vermiş askerler gerekli inisiyatifi üstlenirler. Çünkü demokrasi ve çağdaşlaşma herkes içindir. Hukuk ve adalet de öyle.
Terör, asker ve sivil herkesin düşmanıdır. Kuzey Lefkoşa'da da olsa, Ankara'da da olsa...
***
Kıbrıs Türkü'nün yönetsel egemenliğinin gerçekleşmesinden ödleri kopanlar her türlü yalan ve çamur atma kampanyalarının başını çekiyorlar.
"Ben kendi kendimi idare edemem, ne olur sen beni yönet" cıvıklığında, inanılmaz bir aşağılık kompleksiyle sağa sola saldıranlara kulak asmadan, hükümet kararlı adımlar atmalıdır.
İçişleri Bakanı Özkan Murat' ın ortaya koyduğu dirayetli tutumlar eminiz ki, tüm kabinede mevcuttur. Vakit kaybetmeden harekete geçme zamanıdır.
Hem Kıbrıs sorununda varılan nokta açısından, hem de Kıbrıs Türkü'nün kendi kendini yönetme hakkı çerçevesinde gerekli adımlar atılmalıdır.
Referandumlardan sonra "dünya KKTC'yi tanımalıdır" talebiyle ortaya çıkanlar "dünya KKTC'yi tanımalıdır ama Kıbrıs Türkleri kendi kendilerini yönetmemelidir" gibi absürd bir pozisyona düştüler.
Bu haliyle değil dünya, Kıbrıs Türkü bile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) tanımaz.
Ülkeyi tanınacak ve kabullenilecek çağdaş bir yapıya kavuşturmak, hükümetin birinci görevi olmalıdır.
Çünkü bu aynı zamanda Kıbrıs sorununda elde edilecek kazanımlar için de farzdır.
Bugünkü statüko ile dünyadan anlayış beklemek, ölü gözünden yaş beklemekle eşdeğerdir. (BB)