Çiçek, savcılıkla yerel mahkemenin "301 uyarınca dava açmaya gerek yok" şeklindeki özgürlükçü yorumuna Yargıtay'da itiraz etmiş.
Türklüğü, devlet kurumlarını aşağılama suçunu düzenleyen 301'e başından beri sivil toplum örgütleri, basın ve AB'den eleştiriler geldi. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümet yetkilileriyse gerekirse maddenin değiştirilebileceğini ifade ederken "Önce uygulamayla görelim" tavrını ön plana çıkardı. Savcıların yasaktan değil, özgürlükten yana tutum almaları durumunda 301'in sorun yaratmayacağı bu çevrelerde genel kabul görüyordu.
"Hedef haline getiriyor"
Bir dönem gündemin ön sıralarındaki yerini kaybeden 301, gazeteci Hrant Dink'in 19 Ocak'ta öldürülmesinden sonra yeniden tartışılmaya başlandı. Dink'in mahkûm olduğu 301, aydınları hedef haline getirdiği için de eleştirilmeye başlandı.
301 değişikliğine ilişkin tartışmalar devam ederken, "Al sana uygulama" dedirtecek örnek bir 301 vakası ortaya çıktı. 301'in değiştirilmesine sıcak bakmadığı bilinen Bakan Çiçek'i Yargıtay'a kadar götüren, ancak oradan istediğini alamadan döndüren 301 vakası şöyle gelişti:
Şemdinli'de 9 Kasım 2005'te Umut Kitabevi'nin bombalanması ve sonrasında yaşananlar, Türkiye'yi sarsmıştı. Bu dönemde "Radikal" gazetesinde yayımlanan Zihni Erdem imzalı "Şemdinli'de 13 soru" başlıklı haberle "Milliyet" gazetesi yazarı Derya Sazak'ın Şemdinli'yle ilgili "İtirafçı varsa devlet de vardır" başlıklı yazısı Genelkurmay'ın suç duyurusuna konu oldu.
Şemdinli olayları sırasında bölgede incelemeler yaparak açıklamalarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Esat Canan da şikâyet edilenler arasında yer aldı. Suç duyurusuna dördüncü kişi olarak da sorumlu yazı işleri müdürü sıfatıyla Hasan Çakkalkurt dahil edildi. Suç duyurusunda bu kişiler hakkında TCK'nin 301. maddesinde düzenlenen "Devletin askeri organlarını basın yoluyla aşağılama" suçundan soruşturma açılması istendi.
Hapis ve fezleke
Kaynağı savcılık yazısında gösterilmeyen suç duyurusunda "TSK'nın yasadışı faaliyetleri de bulunan bir kurum gibi gösterildiği" savunularak ceza istendi. Bu istem gazetecilere hapis, milletvekiline ise yargılanabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik fezleke talebini içeriyordu.
Bu suç duyurusu Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı'nca işleme konuldu. Ancak savcılık, suç duyurusundaki cezacı yaklaşımı paylaşmadı ve 'her iki gazetede yayımlanan haberlerin eleştiri kapsamında kaldığı ve suçun hukuki-yasal unsurlarının oluşmadığı' gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi.
Ancak, suç duyurusu sahipleri savcılığın kararına itiraz etti. İtiraz, yasa gereği Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gitti. Bu mahkeme de 'soruşturmaya gerek yok' diyen savcılık kararına destek verip itirazı reddetti.
Ve Çiçek devrede
Dosya bu kararla kapanabilirdi. Çünkü itiraz üzerine verilen kararlar kesindi. Ancak, çok önemli hukuka aykırılık varsa, bakan "kanun yararına bozma" isteyebilirdi. Ve bu yol, çok istisnai kullanılırdı. Bu kez öyle olmadı ve Adalet Bakanı, 301'den takipsizlik kararının bozulması için harekete geçti. Bakanlık, 21 Eylül'de Yargıtay'a başvurup kanun yararına bozma istedi. Bu başvuru üç gazeteciyle bir milletvekili hakkında mahkeme kararına rağmen 301'den mutlaka dava açılması talebini içeriyordu.
Yargıtay'dan oybirliğiyle ret
Bakanlığın başvurusunu 23 Ocak 2007'de karara bağlayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi 301'den dava ısrarını reddetti. Ret kararı, kısa fakat çok net şu gerekçeye dayandırıldı: "Kanun yararına konu edilen yazılar haber niteliğinde ve kamunun bilgilendirilmesi çerçevesinde kalması nedeniyle bozma istemi yerinde görülmemiştir."
Dink kararını veren daire
Dosyadaki en ilginç ayrıntı; Adalet Bakanı Çiçek'in 'Dava açılmalı' ısrarını reddeden kararı veren 9. Ceza Dairesi, 301. maddeden mahkûm olan daha sonra da öldürülen gazeteci Hrant Dink'in cezasını onaylayan daire idi.
Cemil Çiçek'in, Yargıtay'a başvurusundaki temel talep ve gerekçesisiyse şöyleydi: "Söz konusu ifadelerin şüphelilerin üzerlerine atılı suçu oluşturup oluşturmadığının, mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeliydi."
Bu "Savcılar 301. maddeyle ilgili dosyalarına takipsizlik vermesin, mutlaka dava açılsın, kararı mahkemeler versin" demek anlamına geliyor. Ancak bu tutum da "Savcıların her ihbarı işleme koymalarını önlemek için yasa çıkaracağız" diyen Başbakan'ın tutumuyla da ciddi çelişki oluşturdu. (AK/EÖ)