Terör suçlarıyla yargılanan çocukların sayısı çoğalırken, hak savunucularının artan çabalarına rağmen hükümet ve TBBM bu konuda bir adım atmadı. Çocuklar İçin Adalet Girişimi (ÇİAG) adı altında toplanan hak örgütleri, sendikalar, meslek ve uzmanlık örgütlerinin temsilcileri hem kamuoyu oluşturmak ve hükümeti hareketlendirmek, hem de pratik sorunların çözülmesi için çaba harcıyor. Bu kapsamda, hak savunucuları konuyu BM Çocuk Hakları Komitesi'nin önüne taşıdı. Diyarbakır Barosu avukatlarından Tahir Elçi ve İnsan hakları Ortak Platformu'ndan (İHOP) Feray Salman 18 Haziran'da Cenevre'de komiteye raporu sundu. Dün de komite hükümete bu konuda yanıtlaması için bir dizi soru sordu. Salman'la bu süreci ve sonrasını konuştuk.
Konuyu BM Çocuk Hakları Komitesi'nin önüne taşıma fikri nasıl oluştu?
ÇİAG'ın bir ayağını oluşturan Ankara'daki çocuk hakları platformu Türkiye'nin BM sözleşmeleri açısından yükümlülüklerini izliyor. Mart sonunda Diyarbakır'da çocukların yargılandığı bir davayı izledikten sonra dönüşte Ankara'da platformla bir toplantı yaptık. O toplantıda platformdan arkadaşlar Türkiye'nin ÇHS'ye ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokol'le ilgili raporlama zamanının geldiğini, komitenin bu raporu gözden geçireceğini, dolayısıyla bu meselenin -çocukların terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütü üyesi gibi cezalandırılması sürecinin- aslında ihtiyari protokol çerçevesinde değerlendirilebileceğini söylediler. Tartıştık ve Diyarbakır'dan Tahir Elçi ve İHOP'tan ben, ÇİAG adına bu meseleyi komiteye taşımaya karar verdik.
Nasıl ilerlediniz?
Bir rapor hazırlamamız gerekiyordu. Sorunun yoğun olarak yaşandığı Diyarbakır ve Adana'dan elde ettiğimiz tüm bilgi ve verileri, yazılan uzman görüşlerini birleştirdik. Nisan ayında komiteye raporu gönderdik.
Siz ne öne sürdünüz raporda?
İhtiyari protokolün 6. maddesi devletin yükümlüklerini ve çocukların silahlı çatışmalarda kullanılmasını önlemek için alınması gereken tedbirleri anlatıyor. Türkiye, yaşananın "silahlı çatışma" olmadığını; "terörle mücadele"den bahsedilebileceğini öne sürüyor. Terörle mücadele ederken çocukların bir biçimde örgüte üye olduğunu kanıtlayamıyor ama Yargıtay'ın bir kararına dayanarak üye muamelesi yapıyor. Bunun anlamı şu, devlet bu çocukların silahlı grubun üyesi olduğunu iddia ediyor. Böyleyse, o zaman bu çocukların çatışmaya katılmasını engelleyecek bir dizi tedbiri alıyor olması gerekir. Aynı şekilde, cezalandırılacak olanların çocuklar olmaması gerekir. Yani uygun tedbirler alarak çocukların özellikle bu alandan uzak durmasını sağlayacak sosyal, ekonomik kültürel, hukuki araçları geliştirmiş olması gerekirdi. Onun yerine, ilk elden çocukları cezalandırmaya ve onları cezaevine atmaya yönelen, onlara olmadıkları bir şey gibi muamele eden bir tavır içerisinde.
Komiteye raporu gönderdikten sonra ne yaptınız?
Komite STK'lerin gelip raporlarını sunmalarının önünü açıyor. Gitmek şart değil ama biz raporumuzu sunmayı ve orada gelecek soruları cevaplamayı istedik. 18 Haziran'da Cenevre'deydik. Komitenin sorduğu sorular kamuya açıklanamıyor. Görüşmede uluslararası bir örgütün temsilcisi de vardı ama onu da deşifre etmemiz mümkün değil. Sunuşumuzun ardından bize bir dizi soru sordular. Bir kısmını orada yanıtladık, bir kısmını da yazılı olarak bildireceğiz. Bu bilgiler ve devletin hazırladığı rapor ışığında komite konuyu gözden geçiriyor. Sonra sorularını hazırlayıp devlete gönderiyor. Şimdi bu oldu ve gördük ki, bu sorularla bizim sunuşlarımız arasında paralellik var.
Bu ne anlama geliyor?
Bu, konunun ihtiyari protokol çerçevesinde ele alınabileceğinin onayı. Üzerinde tartışabileceğimiz somut bir zemin daha oluştu ve umarım hükümet de bunu görerek gereken adımları atacak. Çünkü şu ana kadar yapılan çalışmalar çerçevesinde bu konuda asıl kıpırdaması gereken mekanizmanın kıpırdamadığını gördük. Bireysel çabalar var TBMM içinde ama bir yere gitmedi. Bir yasa taslağı var -çocukların özel yetkili mahkemelerde yargılanmasını önleyecek- ama onun da gündeme alınmadığını biliyoruz. Bu tür teklifler de meclisten kolay kolay geçmiyor. Ancak hükümetin hazırladığı bir tasarının şansı var. Dolayısıyla hükümetin işi bu. Bu sürecin bunu devleti bir parça itekleyecek, biraz ilerlemesini sağlayacak bir mekanizma olduğunu da düşünüyoruz.
Komitenin işlevi ne? Sizin katıldığınız toplantının havası nasıldı?
Komitede 18 ülkeden bağımsız uzmanlar var. Genel Kurul'da dört yıllığına seçiliyorlar. Şu an Türkiye'nin raportörü Tunuslu bir çocuk hakları uzman. Başkan toplantıyı açıyor ve söz veriyor. Raporunuzun temel konularını açıklamak için 15 dakikanız var. Türkçe konuşmak mümkündü. Biz konuştuk, sonra da uluslararası örgüt temsilcisine söz verildi. Ardından komite üyeleri sorularını yöneltti ama hiç yorum yapmadılar. Hem protokol hem de devletin raporunda yer almayan konuları sordular.
Devletin raporunda neler var? Rapor nasıl hazırlanıyor?
ÇHS'nin bütünü açısından bakında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) koordinatör konumunda. Rapor da Dışişleri Bakanlığı üzerinden gidiyor. Bu 2007 sonunda, geç sunulmuş bir rapor. 2006'dan itibaren çocuklar terör suçlarıyla yargılanmaya başladı ama raporda çocuklarla ilgili hiçbir şey yok. Sadece Türkiye askerlik rejimini nasıl yönetiliyor, 18 yaşın altındakiler askere gitmiyor vs. bunlardan bahsediyor. Uygulamaya dair hiçbir şey yok; örneğin 12 yaşında askeri okula almanın çocukların hakları açısından değerlendirilmesi gibi meselelere de girilmiyor. SHÇEK'in katkısı olduğu da pek görünmüyor; zaten yedi sayfalık bir rapor... O bakımdan devletin raporu son derce kısıtlı, bilgi vermeyen ve aslında OPAC'ın nasıl uygulandığını söylemeyen bir rapor. Komite bir parça onunla ilgili olarak da sor sordu, kısmen cevap verdik ama bu süreçler şeffaf olmadığı için kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bilgi verebildik.
Dolayısıyla bu müdahaleniz ek protokole ilişkin sürecin de ruhuna uygun işlemesini sağladı...
Evet, bence Türkiye bu tür mekanizmaları çok az kullanıyor. Türkiye'nin raporlarına daha çok uluslararası insan hakları örgütleri rapor yazarak katılıyor. Kadın örgütleri CEDAW'ı iyi kullanıyor; çocuk örgütleri yeni yeni çalışmaya başladı ama geri kalan dört ana sözleşmeyle ilgili STK çabası yok. Devlet raporlarını asla zamanında vermiyor, raporlar gecikerek çıkıyor.
Sözleşmeye uymamanın bir yaptırımı var mı?
Komiteler de incelemelerinin sonucunda devlete bir dizi tavsiyede bulunuyor ama bu mekanizmanın hukuki yaptırım gücü yok. AİHM gibi değil. Dolayısıyla hemen hemen bütün üye devletler BM sözleşme komitelerinin bu tür tavsiyelerine uyumu göz ardı ediyor. O yüzden sivil toplumun varlığı ve bu süreci izleyebilmesi çok önemli. Bunu bir iç mekanizma haline getirmek, bu soruları sahiplenip, ayrıca kendi gereksindiği soruları sorarak bir hesap sorma süreci geliştirmek mümkün. Yani bu katılımcı demokrasiyi de geliştiren bir mekanizma. Burada devletlerin tek kaygısı uluslararası camiada insan haklarını ihlal eden ülke konumuna düşmek istemiyorlar. Çünkü bu konuma düştükleri zaman ekonomik ilişkileri zedelenmeye başlıyor. "İstikrar" bozulmasın istiyorlar. Daha da önemlisi, AİHM giderek sadece AİHS değil bu tür mekanizmaların -eğer ilgiliyse- o ülke hakkında yaptığı uyarıları ve tavsiyeleri de göz önüne alarak karar veriyor. Hukuksal yaptırım olmadığı için STK'lerin de BM mekanizmalarına ilgisi az ama aslında AİHM karşısında da elimizi daha güçlü hale gelebiliriz.
Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek?
Bir sorun da, SHÇEK haricinde hiçbir raporun Türkçe'ye çevrilmemesi. Dolayısıyla biz raporları Türkçe'ye çevireceğiz; komitenin soru listesini çevireceğiz. Cevaplarımızı da aynı zamanda üreteceğiz, devletin cevaplarını da izleyeceğiz. Hükümet bu sorulara en kısa zamanda cevap vermek zorunda. 14 Eylül'de komite devletle görüşecek, hükümet yetkilisi olacak orada. Bu son toplantıya biz de gitme hakkına sahibiz. Komite devletle açık görüşme yapıyor, izleyebiliyoruz ama soru sorma hakkımız yok. Ama ondan önce komiteyle kapalı görüşme yapmamız mümkün. Toplantının kapalı olmasının sebebi STK'leri korumak. Görüşmelerin sonunda komite devlete tavsiyelerini açıklayacak. Devlet de bu tavsiyelere yaklaşımını yazılı olarak açıklamak zorunda. Bunu izlemek, devletin kabul etmediği ama bizim etmesini istediğimiz meseleler konusunda da içeride kamuoyu oluşturmaya başlamamız lazım. ÇİAG bu sürecin takipçisi olacak.(EÜ)