Milliyet'ten Devrim Sevimay, hükümetin "Kürt Açılım"ı olarak başlayıp "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" olarak sönen Kürt Sorunu'na çözüm girişiminin yıldönümünde yorumcularla görüştü. Proje Koordinatörümüz Ertuğrul Kürkçü'nün yanıtlarını yayınlıyoruz. Görüşlerin hepsine erişmek için tıklayın.
Neden olmadı?
Bir elin nesi var? Hükümet kendi başına açılıma girişti. Kendisiyle baş başa kaldı. AKP özgürlüğe değil güvenliğe, iç değil dış dinamiklere dayalı bir "açılım" hayal etti. "Açılım"ını Türkiye değil, Irak eksenli bir hayali bölge siyasetinin enstrümanı olarak gördü. PKK'yi "tasfiye"yi önemsediği ölçüde Türkiyeli Kürtlerle barış kurmayı önemsemediğini gösterdi. Halkın barış ve kimliğe saygı talebini, "İslam kardeşliği" söylemiyle ikame edebileceği hayaline kapıldı. "Kürt kimliği"ni Türkiye'nin organik bir parçası olarak gördüğüne işaret edecek hiçbir yeni unsuru devreye sokmadı. Silahlı isyanın gerisindeki tarihsel/politik sebeplerin anlaşıldığına dair hiçbir somut işaret vermedi. "Açılım" döneminde Kürtlerin politik ve toplumsal temsilcilerine yönelik baskılar, DTP'nin kapatılması, Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk'ün milletvekilliklerinin düşürülmesi, aralarında belediye başkanları ve meclis üyelerinin de olduğu bini aşkın Kürt siyasetçinin KCK operasyonları kapsamında tutuklanmaları ve protestolarda "taş atan" binlerce çocuğun hapishanelere doldurulmaları, Kürtlerin gözünde hükümetin samimiyetine ilişkin büyük kuşkular doğurdu. PKK Ekim 2009 sonundan başlayarak kendisinin dolaylı/dolaysız muhatap alınmadığı sürecin "bir savaşa doğru ilerlediği"ni ileri sürdü. 2009 biterken Reşadiye'de giriştiği "misilleme"yle "açılım"ı ölüm döşeğine yatırdı. 31 Mayıs itibariyle de çatışma dönemi yeniden açıldı.
29 Temmuz'dan bu yana ne kazanıldı?
"Açılım"ın bir "barış" dinamiğine dönüşmesi iki yanlı iradeyi gerektiriyordu. Kürtler sürece fiilen dâhil olarak hükümete bir hareket noktası sağlamayı amaçladılar. Ancak, "barış" coşkusu Batı'da derin bir empati yoksunluğuyla karşılaştı. Türkiye'nin politik, moral ve psikolojik olarak bu dönüşüme henüz hazır olmadığını hep birlikte gördük. Bununla birlikte "açılım" toplumun değişik kesimleri arasında süre giden gerçek hissiyatın, gerçek durumun, gerçek ihtiyaçların, gerçek arayışların ortaya dökülmesine katkıda bulundu. Dil, kültür, toplumsal ilişkiler bağlamında Kürtler'in kendilerini ifade olanakları geçmişe kıyasla daha genişledi. Ancak bunların bedelini de fazlasıyla ödediler.
Ne kaybedildi?
Vakit ve insan kaybettik ve kaybetmeye devam ediyoruz, ancak "barış" imkânı orada yerli yerinde duruyor. Bunun için umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. "Çatışma çözme" süreçleri her zaman iniş çıkışlarla sürer.
Şu an için en umut vaat eden ne var?
Umut verici bir siyaset yok. Ama toplum çözümsüzlüğü ve iç çatışmayı propaganda eden siyasetlere de iltifat etmiyor. Umut halkın basiretinde...
Size göre en yakın ve ciddi tehlike nedir?
En büyük tehlike, Türkiye'nin etnik hiyerarşiye dayalı toplumsal-kültürel piramidindeki üstünlüklerini kaybetme kaygısını yaşayan umutsuz seçkinlerin, Türkiye'nin batısındaki Kürtleri PKK'ye karşı bir "koz" olarak kullanmayı amaçlayan ve bir arada yaşama olanaklarını kasıtlı olarak baltalamaya yönelen ajitasyonları. Bu heveslerin ne idüğü belirsiz odaklardan yaygın medyanın tepelerine sirayet edişi alarm verici. (EK)