Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) desteklediği milletvekili adaylarından yedisinin seçimlere giremeyeceğini duyurmasının ardından yükselen gerilim dinmiş değil.
YSK'nın geri adım atmasına rağmen Kürt illerinde yaşanan çatışmalar, askeri operasyonların hız kazanması, yedi PKK militanının Tunceli'de öldürülmesi ve son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın koruma polislerine yönelik Ilgaz Dağı'nda gerçekleştirilen eylemin ardından hızla yükselen tansiyonu eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Tarık Ziya Ekinci bianet'e değerlendirdi.
"Her şey hükümete bağlı ama Başbakan gerginliği tırmandırıyor"
Sorunun çözümünün siyasi iktidarın alacağı kararlara ve devletle işbirliği içinde saptayacağı stratejilere endeksli olduğunu söyleyen Tarık Ziya Ekinci, sözlerine şöyle devam etti:
* Uluslararası normlarda demokrasinin gelişmesi doğrultusunda doğru düzgün adımların atılması durumunda sorunlar kolaylıkla aşılabilir.
* Ancak insanları bilinmezlik içinde, tereddüt içinde bıraktığınız sürece herkeste bir huzursuzluk doğar.
* Hükümetin öncelikle her türlü silahlı müsademeyi durdurması gerekiyor. Öcalan ile görüşüyorlar. Hükümet, "Biz silahlı müsademeyi durdurduk, siz de durdurun. Seçimlerden sonra yapılacak yeni anayasada evrensel normlara uygun, Kürtlerin demokratik hakları yaşama geçirilecektir" diye bir güvence vermeli ve bunu da başbakan açıklamalı. Böyle bir açıklamadan sonra bir sükunet hasıl olur ve seçim sürecini sağlıklı şekilde atlatabiliriz. Ancak başbakanın böyle bir niyeti yok; adam durmadan tırmandırıyor gerginliği.
"Hükümet devletle işbirliği yapıyor"
* Bir yandan 2005'te "Türkiye'de Kürt sorunu vardır; bu sorunu çözmek bizim boynumuzun borcudur" diyorsunuz. Ardından bir açılım politikası izliyorsunuz.
* Bu açılım politikası süresince Türkiye'nin önde gelen özgürlükçü ve demokrat isimleriyle bir araya gelerek İçişleri Bakanı başkanlığında sohbetler yapıyorsunuz. Ondan sonra Habur sınır kapısından Mahmur Kampı'ndaki insanları yurda sokuyorsunuz ve topluma barış yönünde umut veriyorsunuz.
* Bütün bunlar yapılırken, birden bire her şeyi yüzüstü bırakarak şimdi "Kürt sorunu yoktur" diyorlar.
* KCK operasyonlarıyla binlerce insanı tutukluyorlar. Bunu hükümet politikası dışında tamamen yargı erkinin içine yürütülen bir hareket olarak görmek mümkün değil.
* Polisi yöneten, polise yön veren ve bu tutuklamaları yaptıran hükümettir.
* Hatta o kadar ileri gittiler ki, Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrencilerin ve akademisyenlerin bile evlerine baskınlar düzenlediler, çocukları gözaltına aldılar. Mesela Nejat Ağırnaslı bir sosyolog ve doğal olarak toplumsal meselelerle uğraşıyor. Haliyle Kürt sorunu ile de ilgileniyor. Hiçbir alakası olmayan genç bir insanı "Gel bakalım, sen KCK üyesisin" deyip alıp götürüyorlar.
* Bence hükümet tamamen köklü bir politika değişikliğine gitti. Devletle, özellikle ordu ile uyum içine girdi. Ergenekon ve Balyoz davaları bir kenara bırakıldı. Benim gördüğüm politika, artık iktidar devletle uyum içinde harekete etmek ve bu esnada da Kürtleri kurban istediği yönünde.
"Seçim atmosferi içinde yaşananlar akıllıca değil"
* Hiç olmazsa seçim sonrasına kadar ateşkes yapılması isteniyor. Tam bir mutabakat hasıl oluyor. Ardından önce Amanos Dağları'nda sonra Tunceli'de aktif halde olmayan, silahlı bir mücadeleyi ön görmedikleri halde 14 PKK'li öldürülüyor.
* Buna karşı da herhalde misilleme yapmak için PKK harekete geçiyor ve Kastamonu bölgesinde bir polisi öldürüyor.
* Bu süreç toplumda bir bilinçsizlik ve huzursuzluk yaratıyor. Seçim atmosferi içinde bunların yapılıyor olması kabul edilebilir değil; akılıca bir şey değil. Hükümetin bunu engellemesi mümkündür.
* Aysel Tuğluk'un yaptığı açıklama bir ümitsizlk açıklamasıdır. Ümitsizlik içinde, ne yapacağını bilmeyen, her taraftan sarılmış bir insanın açıklaması; başka bir şey değil.
Bu açıklamayı "tehdit" olarak değerlendiremeyiz. Tehdit edecek gücü de yok zaten.
"Her türlü silahlı mücadelenin durdurulmasını talep ediyoruz"
* Bu süreçten çıkabilmenin iki yolu var. Bunlardan en belirgin olanı hükümetin sağlıklı, tutarlı bir politika izlemesi ve açıkça bir karar almasına bağlıdır.
* Hükümet bu sorunu çözmek istemiyor, Kürtlere karşı geçmiş yıllardaki politikayı uygulamak istiyorsa onu ortaya koyar. O zaman da Kürtler artık siyasi, demokratik veya her ne yönden mücadele ediyorlarsa, kendi güçlerini ortaya koyarlar. Bu da bir yere gider mi gitmez mi bilmiyorum.
* İkincisi de Türkiye'deki demokrasi güçlerinin etkin bir şekilde iradelerini ortaya koymalarıdır. Türkiye'yi böyle belirsizlik içinde bırakmaya kimsenin hakkı yoktur.
* Her türlü silahlı mücadelenin durdurulmasını talep ediyoruz. Hükümet de aklını başına almalı. Kürt sorununun çözümü için demokrasi güçlerinin bir araya gelerek hükümeti uyarması gerekiyor. (EKN/EÖ)