"DTP'nin oturma eylemi 'Yeter artık. Bir hareket olarak beni gör' demek. Bu bir çığlık aslında. Bu çığlığı duymamak, insanları daha yüksek perdeden söylemeye itmek demek. Bu da uçurumu derinleştirir."
Bu sözleri söyleyen Metin Bakkalcı, Türkiye Barış Girişimi'nin geçen hafta Diyarbakır'a giden ve görüşmelerini raporlaştırıp ülkede bir "duygusal kopuş" riski olduğuna, kentte "fiili OHAL"e dikkat çeken, heyetindeydi. Bakkalcı, aynı zamanda Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın yöneticilerinden. bianet'in Diyarbakır izlenimlerini ve Kürt sorunundaki son durumu konuştuğu Bakkalcı'nın saptamaları şöyle.
"Burası" ve "öte taraf": Sadece insanca yaşayabilme arzusu olan insanlar, olağanüstü bir umutsuzluk içindeler. "Nasılsın" dediğinizde "Burada çok güvendeyiz. Buranın dışında kendimizi güvende hissetmiyoruz" diyorlar. Uzun süredir Batı'da yaşayan Kürtler de topraklarını satmaya başladı. Bu duygusal kopuşun tipik örneği. "Öte taraf"ı artık yaşanabilecek bir yer olarak hayal etmiyor.
Yeter ki 25 yıl daha böyle yaşanmasın: Diyarbakır'da insanlar AKP hükümetini esas sorumlu görüyor. Bilerek bir politika izlendiği kanısındalar. Bunun kendilerini seçeneksiz bıraktığını, başka yapacakları kalmadığını düşünüyorlar. "Ne olacaksa olsun, yeter ki 25 yıl daha böyle yaşanmasın" noktasındalar.
PKK'yle yüzleşme: İnsanların algısı şöyle: "İki silahlı güç var." Bunun dışındaki ortam en küçüğe indirgenmiş durumda. Gündelik hayatta PKK meselesi bir gerçeklik olarak her şeyiyle kendini hissettiriyor. Bu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. PKK'yi doğru ya da yanlış bulmak başka tartışma. Ama yokmuş gibi davranarak sahici hayattan kopuyoruz, insansızlaşmanın önünü açıyoruz.
İmralı'ya bağımsız heyet: Son olayların temel nedeni Öcalan'la ilgili işkence iddiaları. Kim için olursa olsun, bu iddiaları bağımsız, tarafsız heyetin etkin soruşturmayla araştırması, kamuoyuyla paylaşması şart. Bakan'ın açıklaması inandırıcı olmuyor. Uluslararası kurallar da bunu söylüyor. Bu kurallar uygulansa, nefes aldırabilir; ama sorun sadece Öcalan'la ilgili iddialar değil. Tepkiler, Kürt sorununun geldiği boyutu gösteriyor.
Erdoğan anlamadı: Ne Öcalan'la ilgili gösterilerin anlamını ne de tepkiyi anlamış durumdalar. Diyarbakır en kalabalık kentlerden biri. Farklı siyasi görüşlerden de olsa Kürt olmak ortak payda olmuş durumda. "Zaten bunlar teröristler" diye konuşursanız ateşe barutla gidersiniz. Başbakan "belediyeleri de ele geçireceğim" mesajı veriyor. 70 milyonun, bütün kentlerin Başbakan'ı, "ele geçirme" sözünü en son kullanacak kişi. Bu ayrımcılığın tipik örneği. Ötekileştiriyor. Çünkü "öteki"ni ele geçirirsiniz.
Travma üzerine travma: 18 ayda bir yaklaşık 200 bin kişi Güneydoğu'da askerlik yapıyor. 84-2008 arası yaklaşık 3 milyon kişi. Aileleriyle birlikte 12 milyon kişi travma yaşamış durumda. 84'te doğan çocuk bugün 24 yaşında. Bu koşullarda büyüyor, refleksleri yerleşiyor. Altınova'da olanlar rastlantı değil. Dünün komşuları, bugün birbirlerinin yüzüne bakamıyor. İşte tehlike burada. Buna bir de ekonomik durumun ve krizin yaratacağı işsizliği, eşitsizliği ekleyin.
Diyarbakırlı bir arkadaşım, Erdoğan'ın geleceği, gösterilerin olduğu günden önceki gece, okulun servis şoförünün arayıp riskli olduğu için servisin çalışmayacağını söylediğini anlattı ve bana sordu: "Bunu 9 yaşındaki çocuğuma nasıl anlatacağım?" Yeni travmalar oluşuyor.
Talepler basit: İnsanların talepleri çok basit. Gündelik toplumsal hayatta, siyasette kendilerini insanca ifade etmek. Refahta, tanınmada, katılımda adalet. Çok insanca talepler bunlar.
Uzun kavşak: Sadece Diyarbakır ve çevresi için değil, her yer için kaygılıyım. Uzun bir kavşaktayız. Ya olağanüstü büyük acılarla karşılaşacağız ya da bir şekilde insanca yaşanabilecek ortama doğru adım atacağız. AKP'nin Kr sorununun çözümüne yönelik açık, anlaşılabilir, berrak bir politikası yok. 22 Temmuz'dan itibaren, ülkenin hayrına, somut, elle tutulabilir ajandası yok. Bu büyük bir boşluk doğuruyor.
Umut var: Düne kadar konuşmayan kesimler de konuşmaya başladı. Sokaktan, bilim çevrelerinden insanlar. Eskiden Kürt sorunu deseniz, başınıza bir şey gelirdi. Şimdi insanlar "çözelim" telaşında. Bunu yaygınlaştırmak hepimizin işi. Gerçek umudun orada olduğunu düşünüyorum. (TK)