"Bir gün, derse ara verdiğimizde dalga geçmemize kızan hoca sopasıyla dayağa başlayınca bir aylık Kuran kursu deneyimim bir daha başlamamak üzere son buldu".
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, bugün (Çarşamba) yürürlüğe giren Ceza Kanununun 263. maddesiyle ilgili bir değişiklik yaptı ve "kanuna aykırı eğitim kurumu açanlara" ceza indirimi getirdi.
Bu kurumların kapatılacağını söyleyen fıkra da maddeden çıkartıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan yapılan değişiklikle ilgili tepkilere "Kuran'ı öğrenmede kimse suç kavramını kullanamaz" diyerek cevap verdi.
Bütün bu tartışmaların içinde her yıl Kuran kursuna gönderilen çocuklardan kimse bahsetmiyor. Oysa, uzmanlara göre, küçük yaşta, denetimsiz olarak verilen din eğitiminin çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabilir.
Bir öğretmen, kursa giden çocukların "mutlak bir durgunluğa gömüldüklerini" gözlemlediğini belirtti. Uzman bir pedagog ise 10 yaşından önce din eğitiminin çocuğun "korkularının derinleşmesine yol açabileceğini" ekliyor.
Duru, Kuran kursuna gittiğinde 7-8 yaşında olduğunu söylüyor:
"Genelde çocuklar okuma yazma öğrendikten sonra gönderilirdi kursa. Ama bir yaş tercihi yoktu, benden daha büyük çocuklarla beraber gittim Kuran kursuna".
Çocuğun korkuları
Uzman Pedagog Belgin Temur'a göre, pedagojik eğitim almamış insanların verdiği din eğitiminin o yaştaki çocuklar üzerinde travmatik etkileri olabilir:
"Çocuğun korkularının bir gelişim süreci var. O yaşta, bir üst düzey, ilahi cezalandırma sisteminin, adalet sisteminin varlığından bahsetmek çocuğun korkularının artmasına, yoğunlaşmasına yol açabilir".
Sınıf öğretmeni olarak görev yapan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Eğitim Sekreteri İsmail Sağdıç, Kuran kursuna devam etmiş çocuklarla ilgili gözlemlerini şöyle aktardı:
"O yaşta katı bir disiplinle bilmedikleri bir dilde zorla eğitilen çocuklar bu dünyadan kopmuş gibi oluyor. Olağanüstü güçlerin kendi hayatları üzerinde kontrolü olduğunu düşünüyorlar. Sürüklendikleri şey kadercilik; mutlak bir durgunluk".
Temur, çocukların gelişim süreci gözönüne alındığında, 10 yaşından önce din eğitimi verilmesinin sakıncalı olduğunu söyledi. Çünkü çocuklarda ancak 10 yaşından sonra soyutlama yetisi ve temel güven duyguları gelişiyor.
"Ama bu işin pedagojik boyutu. Yapılan düzenlemenin bilime değil de dini inancın gösterdiği yöne göre gerçekleştirildiği anlaşılıyor ki bu tamamen ayrı bir konu".
Hükümet "aslına dönüyor"
Milli Eğitim Bakanlığı'nın sosyal tarafların görüşlerini almadan hazırladığı ve önümüzdeki yıl uygulamaya girecek yeni ilköğretim müfredatı da "uygulamalı din derslerini" çocukların hayatına sokacak.
İsmail Sağdıç'a göre, yeni müfredat ve TCK'da yapılan değişiklikle hükümet "Kuran kurslarını okullara taşıdı".
Uygulamalı din dersi, çocukların camiye götürülmesine, sınıflarda namaz kılmaya zorlanmalarına yol açacak.
Sağdıç, farklı inançların yok sayıldığını, hükümetin özel alanda kalması gereken inanç özgürlüğünü kendi iktidar alanına çekerek çocuklar üzerinden şekillendirmeye çalıştığını söyledi.
Çoğunluk demokrasisi
Avukat Fikret İlkiz, hükümetin yasada son anda yaptığı değişikliği "Çoğunluk olmanın getirdiği güçle hukuku 'siyasetlerine' alet ettiler" diye yorumluyor.
"Kendi dünya görüşlerine uygun 'yasa yapıcıları' olmanın tadını çıkartıyorlar".
İlkiz'in "Yeni TCK ile susturulmak istenen basına olan 'düşmanlık' ile arkasında durulan 'zihniyetin' ne olduğu açıktır" diye özetlediği tespitine tüzüğünde "anadilde eğitimi desteklediği" yer aldığı için kapatma kararı verilen Eğitim-Sen'in Yönetim Kurulu üyesi olan Sağdıç da katılıyor:
"İktidar seçimlerde verdiği sözleri tutamadıkça 'kendine demokratlaşmaya' başladı".
Sağdıç, "Hükümet, Seydişehir'de rahatsızlığını dile getiren işçilerin üzerine polisi yolluyor; Eğitim-Sen'in kapatılmasına göz yumuyor. Demokratikleşme, işçiden, yoksuldan yana politika sözleri hayata geçirilemedikçe AKP hırçınlaşıyor" diye ekledi.
Sezer veto edebilir
Eski Diyanet İşleri başkanlarından Tayyar Altıkulaç, TCK'da yapılan değişikliği, "Türkiye'de din eğitimi konusunda ciddi bir boşluk ve yasal düzenleme eksiği var. Din eğitimi ihtiyacının nasıl karşılanacağı tespit edilmeli. Anayasa'nın 24. maddesinin lafzına uygun düzenleme şart" diye değerlendirdi.
Anayasa'nın "din ve vicdan hürriyeti" başlıklı 24. maddesi şöyle:
"Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetiminde yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır".
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı onaylasa bile bu maddeyi Anayasa mahkemesine götürebilir. Anayasa Mahkemesi maddeyi iptal de etse, Meclis bir düzenleme yapmadığı sürece kaçak eğitim kurumları yaptırımsız kalacak.
Sezer yasayı veto ederse, yeni Ceza Kanunu kabul edilen ve ceza indirimini öngören değişiklikler olmaksızın uygulanmaya devam edecek.
Kursa kızlar gönderiliyor
Diyanet İşleri Başkanlığı 'nın verilerine göre, Türkiye'deki resmi Kuran kursu sayısı 4 bin 322. Bu kurslara devam eden öğrenci sayısı ise 155 bin.
Sadece yaz döneminde kursa giden öğrenci sayısı 1 milyon 100 bin civarında. 2004 sonunda 3 bin 922 iken, 2005 başında bu sayı 4 bin 322 oldu.
Yaz dönemi hariç bu kurslarda sürekli eğitim gören öğrenci sayısı ise 2004'te 134 bin 406 iken, 2005'in ilk ayında 155 bin 285'e ulaştı. Öğrencilerin 137 bin 394'ü kız.
Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin 1997 yılında yürürlüğe girmesiyle ilköğretim mezunu olmayan öğrencilerin Kuran kursuna gitmeleri yasaklandı. Yaz kursları için de beşinci sınıfı bitirme koşulu aranıyor.
Birsen Duru'nun attığına göre, o zaman yaşadığı sanayileşmiş batı Karadeniz kentinde çocukların Kuran kursuna gitmesi gayet olağan bir durumdu.
Diyanet'in kaçak ve kayıt dışı kursları kapsamayan verileri aynı tespitin bugün de geçerli olduğunu gösteriyor.
"Sabah gittiğimde sadece erkekler vardı kursta. Caminin de imamı olan hoca, bir duayı tekrar et6memi istedi; tekrara edebildiğimi görünce 'iyi, dilin Arapça'ya dönüyor, öğleden sonra gel' dedi. Öyle başladım. Oyun gibi".(EÜ)