TGC Başkanı Orhan Erinç, "Devlet gazetecileri parça parça görmeye çalışıyor" dedi. Erinç, gazete, dergi ve ajansta çalışan gazetecilerin haber kaynaklarım açıklamama haklarının yasayla güvence altına alındığını ancak radyo ve televizyon gazetecilerinin böyle bir hakka sahip olmadığım belirtti.
Galatasaray Üniversitesi'nde düzenlenen Pazartesi Forumları'nda Basın Kanunu tartışıldı. Başkanlığını Erinç'in üstlendiği oturuma TGC Hukuk Danışmanı Fikret İlkiz konuşmacı olarak katıldı.
İlkiz, yeni Basın Yasası'nın çıkarılış sürecini ve yasadaki eksiklikleri değerlendirdi.
İlkiz, 5680 Sayılı Basın Kanunu'nun 31 Ocak 1953 tarihinden 11 Ocak 2003 tarihine kadar on beş kez değiştiğine dikkat çekti. 5680 Sayılı yasadaki değişikliklerin 28 Mart 2001 tarihinde TGC'nin Basından Sorumlu Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'i ziyaret etmesiyle kamuoyuna açıklandığını belirten İlkiz, açıklanan çalışmanın 33 maddeden oluşan bir taslak olduğunu ifade etti.
İlkiz, 5680 sayılı kanunu olduğu gibi değiştirmek konusunda ortaya atılan bu taslağın 4676 sayılı kanun olarak 7 Haziran 2001'de kabul edildiğini kaydetti.
Hukukçu İlkiz, 4676 sayılı kanunun Önemini şöyle açıkladı: "Hem 3984 sayılı Özel Radyo ve Televizyonlarla İlgili Olan Kanunu değiştirmektedir hem de Basın Kanunu'nda çok Önemli değişiklikler yapmıştır."
4676 sayılı kanunun Cumhurbaşkanlığı tarafından onaylanmadığını hatırlatan İlkiz, yasanın on ay süreyle TBMM'de bekletildiğini belirtti. İlkiz, şu an yürürlükte olan 5187 sayılı yeni Basın Yasası'ndaki mevcut yüksek para cezalarının kökeninin 4676 sayılı yasa olduğunu ifade etti.
İlkiz, yasanın çıkarılmasındaki gerekçeleri anlattı:
"Kanunun genel gerekçesinin vurguladığı doğrudan/doğruya ifade özgürlüğünün kendisidir. Yasada iki temel özellik vardır. Bunlardan biri; bilgi edinme hakkı, doğru bilgiye ulaşma ya da gerçeği öğrenme hakkıdır. Bu yeni bakış açısı karşısında düşünceyi açıklama özgürlüğü ve basın özgürlüğü onu kullananlar açısından bir Özgürlük olduğu kadar gerçekleri öğrenme özgürlüğüne sahip birey ve kitleler açısından da temel bir hak niteliğindedir. Yine genel gerekçenin vurguladığı ikinci temel özelliklerden birisi de çoğulcu, özgürlükçü, hoşgörülü, demokratik toplumlarda düşünceyi açıklama Özgürlüğüdür.
"Sadece genel kabul gören ve zararsız ya da önemsiz addedilen düşünceler yönünden değil aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı hatta endişe verici düşünceler için de geçerli olmalıdır denilmektedir. Genel gerekçede vurgu yapılan ve üzerinde durulan bir diğer nokta ise toplumun dayandığı değerleri ve inançları korumak üzere müeyyide altına alınan sınırlamalar bu değerlere ve inançlara yönelik tartışmaları ve eleştirilere ilişkin olmamalıdır şeklinde düzenlenmiştir."
Basın Yasası'nın birinci maddesinin basın özgürlüğünü ve bu Özgürlüğün kullanımını düzenlediğini belirten İlkiz, bu maddenin tartışılan bir madde olduğunu kaydetti. Basın özgürlüğünü düzenleyen birinci ve üçüncü maddelere yönelik eleştirileri İlkiz şöyle anlattı:
"Basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenleme konusunun bir anlamda Anayasa'nın görevi altında bulunduğunu, dolayısıyla Anayasa düzenlenmesi gerekli olan bir konunun , kanunda yer almasının doğru olmadığı konusunda eleştiriler vardır. Üçüncü madde basın özgürlüğü başlığını taşımaktadır.
"Bu madde yasanın birinci maddesinde yer alan tartışmalar ve eleştiriler bakımından Anayasa'nın 28. maddesiyle çeliştiği hatta Anayasa'da yer alan bazı düzenlemelere aykırı içerikte olduğu konusunda eleştirilerle muhatap olmuştur. Ancak üçüncü madde hükümet tasarısına bakıldığı zaman ve tasarının gerekçesi incelendiği zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesine ve Anayasa'nın 26, 27, 28'inci maddelerine dayanarak hazırlanan bir madde olduğu açıklanmıştır."
İlkiz, ilk defa 5187 Sayılı Basın Yasası'yla "yerel süreli yayın" ve "bölgesel süreli yayın" kavramlarıyla karşılaşıldığını ifade etti ve bu kavramların yasanın ikinci maddesinde açıklandığına işaret etti.
Yasanın beşinci maddesinin sorumlu müdürün niteliklerini kapsadığını belirten Fikret İlkiz, TBMM üyelerinin sorumlu müdür olması durumunda yerlerine sorumluluğu üstlenen bir yardımcının görev yapabileceğini söyledi.
Eskiden en büyük mülki amirliğe verilen beyannamenin artık Cumhuriyet Savcılığı'na verilmesinin gerektiğini ifade eden İlkiz, bu sistemi doğru bulmadığını kaydetti ve şunları söyledi:
"Cumhuriyet savcılıklarına beyanname verilmesi sistemini getiriyorsanız bu altyapıyı kurmak zorundasınız. Cumhuriyet savcılarına fazladan bir yük getirmektedir. Ayrıca beyannamedeki eksikliklerin incelenmesi yine cumhuriyet savcılığına bırakılmakta ve savcılık herhangi bir şekilde eksiklik varsa yasaya göre o eksikliği iki hafta içinde isteme hakkına sahiptir."
Av. İlkiz, "Yargıyı etkileme" başlıklı 19'uncu, "Cinsel saldın, cinayet ve intihara özendirme" başlıklı 20'nci, "Kimliğin açıklanmaması" başlıklı 21'inci ve "Basılmış eserleri engelleme, tahrip ve bozma" başlıklı 22'nci maddelerin tekrar düzenlenmesi gerektiğini savundu.
İlkiz konuşmasının ardından soruları yanıtladı. Toplantıya hukuk fakültesi öğrencileri ve avukatlar katıldı. (NK/EÖ)