Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Ezo Özer'in "Gel Konuşalım" Youtube kanalında Hüda Par-Erdoğan ittifakı ve Kılıçdaroğlu'na yönelik "suikast hazırlığı" iddialarını değerlendirdi. Güvenlik seçkinleri arasında "Kürt Sorunu"nun barışçıl ve müzakereye dayalı çözümünün mümkün olduğuna ilişkin görüşleriyle bilinen Öneş, Özer'in sorusu üzerine seçimler yaklaşırken beliren siyasete güç ve şiddetle müdahale olasılıklarını tartıştı ve Cumhur İttifakı'nın son hamlelerini bu açıdan değerlendirdi.
Erdoğan Hüda Par'dan ne bekliyor?
Öneş, Ezo Özer'in 2018 seçimlerinde, 157 bin 437 oyla, seçmenlerin binde 31'nin oyunu alabilen bir partinin, Cumhur İttifakı'na ne katabileceğine ilişkin sorusunu, Hüda Par'ın 1990'larda Kürdistan'da "yurtsever"lere yönelik cinayet dalgasının arkasındaki "Hizbullah" örgütünün AKP döneminde Yargıtay Başsavcılığının "uzun tutukluluk" gerekçesiyle serbest bırakılan liderlerince kurulmuş olduğuna işaret ederek yanıtladı.
Ezo Özer- "Hüda Par, Hizbullah'a ilişkili olan bir parti. Ve 157 bin oy almış 2018 seçimlerinde. Şöyle yorumlar yapılıyor: "Cumhur İttifakı'nın 15 bib oyla ilgili bir durumu söz konusu değil Hüda Par'la ilişkisinde. Ama hani o seçim öncesi, seçim sırası ve seçim sonrası bir karanlık tablo ortaya çıkarılmak isteniyorsa -çünkü siz de malumunuz [olduğu] üzere Hizbullah'a Mahmut Yıldırım'ın [Yeşil] ilişkileri Hizbullah davalarında ortaya çıkmıştı Böyle bir yakınlık olabilir, siz bu riski gözetiyor musunuz, Türkiye'de bu iki aylık süreçte?
"Yargıtay Başsavcılığının
serbest bıraktırdığı karanlık yapılar"
Cevat Öneş- "Cumhur İttifakı sürecinin yarattığı sonuçları çok özetle ifade etmek lazım. AKP iktidarıyla cumhur ittifakı iktidarlarıyla ve en son cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi çerçevesinde ortaya çıkan sonuçlar, siyasi açıdan, sosyal açıdan ekonomik açıdan gerçekten Türkiye'yi için yıkım şartları ortaya çıkarmıştır [...] Bu arada tabii ki, devletin kurumsal yapılarının içinin boşaltılmış olması çok önemlidir.
"Depremde ifade ettiğimiz gibi liyakatsızlık, liyakatsız kadrolar, nepotizm, aile dayanışması, çıkar grupları ilişkileri gibi bir Türkiye gerçekliği gerek bugünkü devlet yönetimindeki ifade ettiğiniz kavramsal meselelerde ülkemizi zayıflatır, toplumumuzu yoksullaştırırken, bir de otoriterleşmeye yönelen bir yapı karşımıza çıkmıştır. Cumhur İttifakı'nın karşımıza çıkardığı tablo budur.
"Şimdi yeni seçim süreci başlayınca ve bugün içinde bulunduğumuz gelişmelere baktığımızda AKP iktidarının iktidarını devam ettirme gibi bir arayışı var. Cumhur İttifakı'nın ideolojik yapısını hükümet sistemini tahkim eden ve kendi kontrolleri altında yeni iktidar arayışlarını devam ettirme çalışması, gayretleri karşımıza çıkıyor ve bu arada Hüda Par'la, ittifak kurma gibi [...] toplumu sadece kendi çıkar ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirmek isteyen ve yoksulluğun, açlık sınırının nerelere vardığını gördüğümüz bir ortamı devam ettirme gibi bir arayış var.
"Özellikle ifade ettiğiniz Hüda Par olayı, 1990'lı yılların karşımıza çıkardığı karanlık bir örgütlenme yapısı, karanlık güçlerle ve karanlık kadrolarla birlikte hareket ettiği Hüda Par davasıyla bağlantılı o çok kapsamlı iddianamelerde de yer aldığı gibi, ispatlandığı gibi, böylesine bir yapı, tabii ki böylesine bir yapının gene 2010'lu yıllarından sonra özellikle Yargıtay Başsavcılığı tarafından yapılan itirazlarla 'yeni gelişmeler vardır' şeklindeki müdahalelerle tutuklarının sanırım çoğunun serbest kaldığı ve bugün nerede oldukları bilinmeyen bir karanlık yapı karşımızda.
"Türkiye'de korku iklimi
yaratma meselesi"
"O günlerin hiçbir özeleştirisi, hiçbir o günleri ortadan kaldıran, hayatımızdan, zihnimizden çıkaran bir gelişme olmamasına rağmen böylesi bir yapıyla yeniden bir ittifak kurma arayışlarıyla ilgili tartışmalar gerçekten çok enteresan, çok ciddi üzerinde durulması gereken bir konu.
"Evet, 125-150 bin civarında işte Batman'da, Diyarbakır'da, Adana'da, İstanbul'da, Izmir'de belirli yerlerde dağılmış kadrolara mensup bir yapı böylesine. Ancak, tartışılan bir konu da var seçim sürecinde: Türkiye'de korku iklimi yaratma meselesi. Korku iklimiyle baskıları artırma meselesi, medyadan topluma kadar sivil topluma kadar aydınlara kadar medyaya kadar bir suskunluk ortamı yaratma arayışı. Tartışmaları izliyorum. Bu tartışmalar içinde acaba böylesine geçmişi karanlık olan yapılarla ilişkiler meselesi, böyle bir sonuçlar için tekrar ortaya çıkar mı? Kullanılır mı tartışmalarına yani göz kapanmaması gerekiyor ve bu konular üzerinde gerçekten çok acılar yaşamış bu toplum.
"Örgütlü davranma, demokratik direniş"
"Cumhuriyet değerlerine bağlı bir yapı, insanca yaşamak isteyen çok geniş toplumsal kesimler duyarlılık göstermek zorunda ve böylesine gelişmeler karşısında dikkatli olma, örgütlü davranma, demokratik direnişlerini, gösterme seslerini çıkarma gibi bir sorumlulukla ve görevle karşı karşıyayız. Hepimiz aynı sorumluluğu görev hissini duymalıyız diye düşünüyorum."
"Demokrasi ittifakı gerek,
'Millet İttifakı' yetmez"
Öneş, Ezo Özer'in siyasal gelişmelerin gidişi değiştirebilecek yeni güç ve imkanları işaret edip etmediğine yönelik sorusunu da, "Millet İttifakı"nın oluşturduğu blokun kendi dışındaki "gerçek" demokratik güçlerle ilişkilenmesi gereğine işaret ederek yanıtladı.
Cevat Öneş- "[...] Böylesine bir ortamda bir umut ışığı olarak tüm demokratların işbirliği yapması, ittifaklar kurması, dayanışma kurması, kaçınılmaz, tartışmasız, alternatifsiz bir gerçeklik, olgu olarak karşımızda tabii ki, ama bu da kolay değil. Çünkü Türkiye yıllardır kimlik politikalarıyla ayrıştırıldı. Inanç ayrıştırmalarıyla, mezhep ayrıştırmalarıyla, ırkçılıkla, kültürel farklılıkları körükleyerek [...] toplum bölündü, parçalandı. Siyasal olarak da ideolojik olarak da çok partili ve bir çatışma ortamını ortaya çıkaracak yapılar karşımıza çıktı. Böylesine bir ortamda [...] ittifak meselesinin 'Millet İttifakı' adı altında şekillenmesi çok önemli bir gelişmedir. Türkiye için bir yeniliktir.
"[...] Yalnız 'Millet İttifakı' içinde bulunduğumuz tehdit karşısında yetmiyor. Evet, 'Millet İttifakı' dışında işte 'Emek ve Özgürlük İttifakı' gibi bir bileşenler kümesi, HDP' nin de içinde olduğu gerçek bileşenler kümesi var. Önemli toplumsal ve mağduriyet duyan kesimleri oluşturuyorlar. Onun dışında Sosyalist Güçler Birliği gibi, sosyalist, sol, komünist hareketleri destekleyen zinde güçler gibi bir ittifak karşımıza çıkmış bulunuyor ve bunlar hep aydınlığa gitmek isteyen yapılar o bakımdan. Büyük çoğunlukta demokrat yapılar ve ayrışmayı, yozlaşmayı ortadan kaldırmak isteyen ve toplumdaki dertlere karşılık yeni bir yaşamı sunmak isteyen bir yapı yani.
"Türkiye demokrasi cephesi tarihsel bir görev
"İşte Millet İttifakıyla, Emek ve Özgürlük İttifakı arasında, Sosyalist Güçbirliği arasında ve bunun dışında kalan demokrat güçler arasında, ittifaklar arasında ittifaklar olabilir. Nitelikli bir demokratikleşme sürecini başlatacak bir iktidar modelini hayata geçirmek gibi bir görev ve sorumluluk altındayız. Tüm demokratlar böylesine tarihsel bir sorumluluk altında. Aynı ittifak içinde olmayabilir ama işbirliği dayanışmayla bir Türkiye demokrasi cephesi gibi bir tarihsel görevi yerine getirmekle mükellefler.
"Yedisinden yetmişine hangi yaşta olursa olsun her vatandaş, ülkesini seven toplumunu seven her vatandaş, böylesi gelişmelere bir otoriterleşme arayış içinde olan iktidarlara karşı dayanışma içinde olması, işbirliğinin gelişmesi ve ortak bir lideri seçerek parlamentoda çoğunluğu alarak yepyeni, herkesin, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kendisinin hissedebileceği yepyeni bir anayasayı şekillendirmek üzere mücadele içerisinde olması gerekiyor."
Kılçdaroğlu'na suikast olası mı?
Ezo Özer'in bir eski Ülkü Ocakları Başkanının ortaya attığı "Kılıçdaroğlunun hayatına yönelik bir tehdit" olasılığı konunsundaki sorusunu da "Bu muhtemel değildir diyemiyoruz" diyerek yanıtlayan Öneş, Kılıçdaroğlu'na yönelik önceki şiddet girişimlerini hatırlattı.
"Özellikle sadece Sayın Kılıçdaroğlu bağlamında meseleye bakarsak, geçmişte yaşadığı bir suikast olayı arkasından Ankara Çubuk'ta yaşadığı bir linç olayı. Çeşitli cenaze ve merasimlerinde önüne atılan bir kurşunla verilen mesaj olayı. [Ayrıca] diğer siyasi partilerimizin kadrolarına da yönelik kaynağı da belli kadrolar tarafından yöneltilen şiddet kullanma olayları. Medyamızı özellikle birçok medya mensubuna yapılan saldırılar, zor kullanma meseleleri [...] Ben devlet kurumsal yapılarının veyahut da devleti yöneten siyasetin yeterli Yeterli hassasiyeti göstermediğini, güvenlik teşkilatlarıyla, yargı organlarıyla meselenin üzerinde durullmadığını görmekten üzüntü duyuyorum.
"[...] Deprem felaketine doğrudan maruz kalan Amedspor'un sporcularının ve hatta böyle bir felaket anında acıları yaşayan insanların Bursa gibi bir kentimizde uğradığı saldırı gerçekten anlık mesele değil. Geldikleri iki gün içerisinde bilinçli şekilde, organize şekilde yapılması karşısındaki gösterilen duyarsızlık bunun bir organize olay olduğunu bize gösteriyor ve böylesine bir yapı içinde gözaltına alınanların serbest bırakılması meselesi ayrıca hayret verici bir olay ve böylesine kitlesel bir ortamda böyle bir olayın ortaya çıkmasından sonra bazı siyasi mesajlar sosyal medyada, bu siyasi mesajları destekleyen yapılar böylesine bir kitlesel yapı içinde bir zihniyet yapısının davranışı olarak karşımıza çıkıyor.
"[...] Evet maalesef maalesef böylesine bir yapı karşısında o bakımdan yaşadığımız süreçte belirli basamaklarda, belirli yapılarda eski kirli yapıların bulunuşuna da dikkat ederek biraz evvel ifade ettiğim saldırı zor kullanma, baskı ortamı yaratma, susturma, antidemokratik sonuçların da, gelişmelerin de dikkate alındığında bu muhtemel değildir diyemiyoruz.
"Göz ardı edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Sadece o bakımdan tüm demokratların, tüm yurtseverlerin, vatanseverlerin bu topraklarda doğup büyüyen vatanı için ölmeye hazır, herkesin çok duyarlı olması, örgütlü olması, gerektiğinde demokratik direnişini göstermesi gibi bir sorumluluğumuz var."
Cevat Öneş kimdir?
MİT içerisinde çeşitli görevlerde bulunan Cevat Öneş 1942 doğumlu. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile sürdürdü.
Milli İstihbarat Teşkilatı adına Türkiye'de ve diğer ülkelerde operasyonlar yürüttü. 1989 – 1991 yılları arasında Diyarbakır bölge başkanlığı yaptı. Bu yıllarda Hizbullah, Diyarbakır'da çevik kuvvet merkezinde eğitilmeye başladı. 1992'de, 2000'e Doğru dergisinin Diyarbakır temsilcisi Halit Güngen Hizbullahçılar tarafından öldürüldü. Öldürülmesinden iki gün önce 2000'e Doğru dergisi, "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor" kapağı ile yayınlanmıştı.
Sönmez Köksal'ın MİT müsteşarlığı'na gelmesinin ardından psikolojik istihbarat başkanlığı görevine getirildi. Köksal'ın yönetiminde MİT'in sivilleşmesi sürecinin aktörlerinden biri oldu.
En kıdemli "başkan" olarak bazı dönemler Köksal'a vekâlet etti. Şenkal Atasagun'un müsteşarlığı döneminde bir süre personel başkanlığı yaptı. 2000'de istihbarattan sorumlu müsteşar yardımcılığı'na terfi etti. 2005'te 64 yaşında emekli oldu.
(AEK)