12 yaşındayken evlendirilen Selvi'ye kocası şiddet uygulamaya, ilk çocuğuna hamileyken başladı. İlk seferinde karnındaki bebeğini tekmeleyip Selvi'yi damdan attı. Yıllar içinde şiddetin ağırlığı ve sıklığı arttı; çocukları da şiddetin hedefi oldu. Selvi, polisten yardım istemek için dört kez evden kaçtı ama her defasında geri gönderildi. Bir defasında sığınma evine yerleşti ama polis kocasına sığınma evinin adresini verdi, sığınma evi personeli de kocasını içeri alıp Selvi'yi barışması için teşvik etti.
Selvi bugün 22 yaşında, beşinci çocuğuna hamile ve yerel bir kadın örgütünden destek alıyor ama şiddetten kaçmaktan vazgeçmiş. "Artık polise gidemem" diyor.
Onun deneyimleri, Türkiye'de aile içi şiddetten kurtulma mücadelesi veren pek çok kadının deneyimlerinin bir özeti gibi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (Human Rights Watch - HRW) bugün yayınladığı rapora göre, Türkiye'de sistem, kadınları ve kız çocuklarını aile içi şiddetten koruyamıyor.
"'Kocandır, Döver De Sever De': Türkiye'de Aile İçi Şiddet ve Korumaya Erişim" başlıklı rapora göre, Türkiye'de aile içi şiddet konusunda güçlü bir yasal çerçevede var ancak yasal boşluklar ve kanun uygulayıcıların yaklaşımları nedeniyle şiddet gören kadınlar hayatlarını kurtarabilecek tedbirlerden faydalanamıyor.
Yasal mevzuat öngörülemez ve tehlikeli
Raporda, etkili yasal mevzuata rağmen polis, savcı ve hakimlerin ihmalleri nedeniyle koruma sisteminin "öngörülemez" ve "tehlikeli" bir hal aldığı belirtiliyor.
Raporun yazarı Gauri Van Gulik, "Türkiye, kadınların insan hakları konusunda örnek bir reform süreci geçirdi ancak polis, savcı, hakim ve sosyal hizmet görevlilerinin sistemi uygulamada da örnek hale getirmeli" diyor.
Araştırmacıların görüştüğü ve 14-65 yaşları arasındaki kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddet biçimleri arasında tecavüz, bıçaklama, hamileyken karın bölgesine tekme, kemikleri kırılıncaya ya da kafatası çatlayıncaya kadar çekiç, sopa, dal ve hortumla dayak, köpek ve başka hayvanlarla bir odaya kapatma, aç bırakma, şok verme, zehirli iğne, çatıdan atma ve ağır psikolojik şiddet var.
Gulik, şiddet gören kadınların yalnızca yüzde 3'ünün yardım alabildiğini ve bu kadınların büyük çoğunluğunun yardım istedikleri andan itibaren daha büyük bir tehlikeyle yüzyüze kaldığını vurguluyor:
"Kadın yardım istemeye gittiğinde şiddet artıyor. Şiddet uygulayan erkek bunu öğrendiğinde daha da saldırganlaşıyor. Polis kadını şiddet ortamına geri gönderirse, hem şiddete maruz kalan kadın için risk artıyor hem de diğer kadınların yardım istemekten vazgeçiyor. Kadının korunması için düşünülmüş bir sistem aslında kimi kez hiçbir sistemin olmamasından daha kötü sonuçlar verebiliyor."
4320 Sayılı Kanun'da eksiklikler
Raporda, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun'un eksiklikleri de belgeleniyor:
"Yasa boşanmış ve evli olmayan kadınları dışarıda bırakıyor. Birçok durumda polis, savcılar ve hâkimler görevlerini ihmal ediyorlar.
HRW araştırmacılarının görüştüğü birçok kadın, polis memurlarının kendileriyle dalga geçtiğini ve koruma kararı almalarına yardımcı olmak yerine onları şiddet ortamına geri gönderdiğini anlatıyor.
Savcı ve hâkimler koruma kararı çıkarmakta yavaş davranıyor ya da yasada yeri olmadığı halde kanıt talep ediyor."
Sığınma evleri yetersiz ve doğru işletilmiyor
HRW raporda, Türkiye'de sığınma evlerinin sayısının yetersizliğine ve bazı sığınma evlerindeki kötü koşullara ve güvenlik prosedüründeki eksikliklere de dikkat çekiyor. Rapora göre, bazı sığınaklarda personel şiddet uygulayan kişinin içeri girmesine izin veriyor ve kadınları da barışmaya teşvik ediyor.
van Gulik, "Aile bireylerinin kadınar ve kız çocuklarına uyguladığı vahşet zaten yeterince korkunç ama kaçmaya ve koruma talep etmeye cesaret eden bir kadının aşağılanıp şiddet uygulayan kişin yanına geri gönderilebileceğini bilmek daha da kötü" diyor.
Avrupa Konseyi, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele ve erkek şiddetinin önlenmesine dair yeni bir sözleşmeyi kabul etmek üzere. Türkiye, bu sözleşmenin hazırlanmasında öncü bir rol üstlendi ve bu nedenle sözleşme, Türkiye'de imzaya açılacak.
Sözleşmenin aile içi şiddetin önlenmesi, kovuşturulması ve koruma tedbirlerine dair detaylı hükümler içerdiğini hatırlaatn van Gulik, "Türkiye, kadına yönelik şiddeti sona erdirmeyi hedefleyen bir sözleşmenin imzalanmasına ev sahipliği yaparken eksiklerini gidermeli" diyor.
Öneriler
* 4320 sayılı Kanun'daki eksiklikler, dini nikâhla evlenmiş, evli olmayan ve boşanmış kadınlar için de koruma kararı alınabileceği belirtilerek giderilmeli.
* Adalet ve İçişleri Bakanlıkları, polis karakollarında ve aile mahkemelerinde, kadınları sosyal hizmetlere sevk edebilecek ve koruma talepleriyle ilgilenebilecek uzman personelin çalıştığı birimler oluşturmalı.
* İçişleri Bakanlığı yasaya uygun davranmayan veya aile içi şiddet mağdurlarına kötü davranan polis memurları, savcılar ve hakimlerin şikayet edilebileceği bir mekanizma oluşturmalı.
* Koruma kararı sistemi kapsamlı olarak izlenmeli ve sistemin nasıl kullanıldığına dair daha spesifik ve kamuya açık veriler oluşturulmalı.
* Daha fazla sığınma evi açılmalı.
* İçişleri hem de Adalet Bakanlıkları polis memurlarının eğitimini geliştirerek sürdürmeli. Savcı ve hakimler de 4320 sayılı Kanunun pratik gerekleri ve her memurun süreçteki rolleri hakkında eğitime tabi tutulmalı. (BB)
Raporun tam metnini okumak için tıklayın.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün kadın haklarıyla ilgili diğer raporları için tıklayın.