Biz de burada yazdıklarımızı tartışmaya açmayacağız. Olsa olsa, herkesi herkesin inancına saygılı olmağa davet ederek, Ortodoks Hıristiyanlar neye nasıl ve neden inanır, onu vermeğe çalışacağız.
Milliyetçilik akımının Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını henüz zorlamadığı dönemlerde, İmparatorluğun içinde yaşayan Ortodoksların, ister Sırp ister Bulgar, ister Yunan ister Arnavut, hatta Arap yada başka bir ırktan olsun, gözü Fener'de olurdu.
Bu böyle de kalmaz, Ekumenik Patrikhane olması nedeniyle, dışarıdaki Ortodokslar da (örneğin Ruslar, kısmen Polonyalılar v.b.) Fener Patrikhanesinden feyz alırdı.
Hıristiyanlıkta, Hazreti İsa'nın, beşeriyeti günahlarından arındıracak, ona cennetin kapılarını açacak Mesih olduğuna inanılır. Onun Allah'ın oğlu, daha doğrusu, tek Tanrı'nın üç ayrı unsurundan biri olduğuna iman edilmiştir.
Tek Tanrı'nın neden üç ayrı unsuru olduğu varsayımının izahı ise şudur: Hıristiyan inancında sevgi, aşk, temel unsurdur. Yaratan; her şey sevgiden yola çıkarak yaratmış, yaratılandan da sevgi beklemiştir.
Ancak evrendeki her şeyden önce, yani ezelden var olan ve tek olan bu gücün sevgisini vermesi gereken bir şey olmalıdır. Bundan dolayı o tek varlık bir üçlüdür. Baba, Oğul ve Ruh-ül Kudüs'ten oluşur. (Kitapların yazdığı gibi bunlara iman edilirse edilir, bilimsel yanıt aranmaz).
Yarattığı ve çok sevdiği insanoğlu doğru yoldan çıkınca, onu yeniden kazanmak için, çok sevdiği, biricik oğlunu yeryüzüne gönderir. O, Tanrısına iman etmiş bir insanın nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranır ve bu uğurda çarmıha gerilmeğe, en çileli bir biçimde can vermeğe razı olur. Sevgi inanç ve iman uğurunda öldürmenin değil, ölmenin doğru yol olduğunu gösterir.
Müslüman şehitlerle, Hıristiyan "martir"ler arasındaki fark da, zannedersem bu noktadadır. Müslüman, doğru bildiğinin uğruna savaşırken ölürse, şahadet mertebesine ulaşmış sayılır.
Hıristiyan dininin öğretisi ise pasif direnci ve öldürmeden ölmeyi öğretir. Buna iman edilmişse artık sorun yoktur. Esarette yaşanıyorsa özgürlük günü gelecektir. Hazret-i İsa'nın dirilişi bunun simgesidir. Kişi yada aile zor günler yaşıyorsa, "diriliş" gelecektir. Hiçbir dert, hiçbir çile, Tanrının Oğlu'nun bizim için çek-tikleriyle kıyaslanamaz. Tek gerekli olan sabır ve imandır!..
Şimdi siz bana "peki şu pasif direnç yöntemi"nin başarılı olduğu yerler oluyor mu diye soracak olursanız, Mahatma Gandi örneğinden başka bir örnek şu anda aklıma gelmiyor.
Paskalya Bayramı diğer önemli bir olayın da simgesidir. Kışın bittiğini, Baharın geldiğini simgeler. Ortodokslar Paskalya'yı, Baharın ilk dolunayını izleyen Pazar günü kutlarlar.
Kış doğanın "öldüğü", Bahar ise yeniden yaşama dönüldüğü dönemdir. Hayat toprağın her yanından fışkırır. Yeşil, diğer tüm renklere galebe çalar. Havanın kokusu değişir.
Paskalya kutlamaları, Noel ve Yılbaşı'nın aksine, açık havada yapılır. Uzun (kırk günlük) bir perhiz dönemi yaşanmıştır. Kırda ateşler yakılır, kuzular çevrilir. Geçen herkes Tanrı misafiridir.
Kokorecin tandırın tadına bakmadan, bir bardak şarap içmeden geçip gidemez. Dolmalar, salatalar ve diğer mezeler, evden hazırlanıp getirilmiştir. Masanın üstünde herkesin emrine amadedir.
Çalgıcılar çoktan işe başlamış, düne kadar ilahi okuyan koroların yerini almışlardır. Halk dansları revaçtadır, ancak gençler modern danslara da sırtlarını çevirmez.
Köyün yada mahallenin gençleri daha bir yaklaşır birbirine. Baharın da yardımıyla yeni aşklar doğar, evlilikler olur, çocuklar doğar, hayat devam eder. Fani insan bu yoldan ölüme galebe çalar. Onunla dalga geçer.
Günümüzde, Rum nüfusunun dramatik bir biçimde azalmasına karşın, ananelerin kaybolmaması için elden gelen her şey yapılıyor.
Örneğin, Adalar Metropolit'i sayın İakovos, Büyükada'daki kilisede yapılan Pazar gecesi ayininden sonra, kilisedekilerle birlikte yemeğe oturur eski günleri yaşatmaya çalışır. Bu yıl ben de onun davetlisiyim. Eğer şartlar müsait olur da davete icabet edebilirsem, inanıyorum ki, ailemle birlikte güzel bir Paskalya yaşamış olacağım...
Kısaca...
Her zaman söylerim, demokrasimiz gelişiyor! Genel Kurmay Başkanımızın son "durum değerlendirmesi" bunun kanıtı. Evrensel demokrasimiz, önce çevik bir demokrasiye dönüştü, şimdilerde daha bir ...özlü köklü oldu. inşallah yakında sıfatsız demokrasiye de kavuşuruz. (MV/BA)