Hrant'ın ölümünün ardından toplumda yükselen haklı tepkinin üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışan ulusalcılara, milliyetçi muhafazakarlara, Avukat Kerinçsiz'e, olaya adı karışan herkese "susun ve dinleyin" diyorum. Hrant Dink'i "ne kadar" tanırdınız. Hrant'ın "Türk asıllı Ermeni bir gazeteci olduğunun" dışında Hrant hakkında ne biliyordunuz? Hrant'ın "hümanist" olduğunu biliyor muydunuz? Hrant'ın dost sohbetlerinde kimlik vurgusu yapmadığını; yıllar süren evliliğinde hala karısına "aşk mektupları" yazabildiğini, Rakel'den "pırlantam" diye söz ettiğini, çocuklarına mükemmel bir baba ve dede olduğunu; dostlarına kötü gün dostu olduğunu, en önemlisi "mutlak iyi ve erdemleri" olduğunu. Son buluşmamızı anlatacağım şimdi. Bu ülkeyi, bu toprakları ne kadar sevdiğini...
Hrantla, 30 Aralık akşamı yeni yıl tatili için geldiğim İstanbul'da The Marmara Oteli'nin kafesinde iki yakınımla birlikte buluştuk. Yeni yıl heyecanı onu da sarmıştı. Çünkü ailenin hepsi ertesi gün akşam yenecek yeni yıl yemeğinde bir arada olacaktı. Çocukları, karısı ve torunu ile. Çok üşütmüştü. Sohbet boyunca sürekli limonlu ıhlamur içti. Gözleri hüzün doluydu. The Marmara Oteli'nin camından Taksim Meydanı'na bakarak, "2007 zor olacak" dedi. Sohbet, aldığı ölüm tehditlerine geldi. Mail, telefon ve mektuplarla tehdit edildiğini söyledi. Birden gözlerini masadan kaldırarak, "Ya Hale ev adresimi bile öğrenmişler" dedi. "Ben kendimden geçtim de, eşimi ve çocuklarımı düşünüyorum" diye ekledi. Gelen tehditleri savcılığa ilettiğini söyledi. En çok da "oğluna" yönelik tehdit mektubu canını sıkmıştı.
Biz sohbetimizi sürdürürken, masamızda bir adam belirdi. Hrant'ın sırtı dönük olduğu için görmemişti. Ancak sohbetimiz sırasında arka masada bir bayan ile oturan adamdı gelen. Hrant ile aralarında ilginç bir diyalog yaşandı. Adam, kendini Ülkü Ocaklarının Eski Başkanı olarak tanıttı. Doktor olduğunu ve İstanbul'da bir hastanede başhekim olduğunu söyledi. Hrant nezaketle ayağa kalktı. Şimdi ismini hatırlayamadığım kişi, "Siz Ermenisiniz. Ben Milliyetçiyim. Ama inan sizi çok seviyoruz. Hepimizin kökeni Anadolu. Hepimizin kökleri bir yerlere dayanıyor" dedi. Hrant da, biz de çok şaşırdık. Hrant "teşekkür etti". Sonra o kişi, Hrant'a kartını verdi. Hrant masaya oturduğunda, "Ben bu ülkeyi, bu kenti, bu insanları seviyorum. En azından birileri biliyor" dedi. Ama şaşkındı.
Söz, duruşmalarına geldi. 301'den yargılandığı davalara. "Hale, bu yıl benim için zor geçecek" dedi. En çok da duruşmalar sırasında milliyetçilerin gösterdiği tepkilerden yıprandığını söyledi. Agos'ta yazdığı yazıyı hatırlatarak, "Bana Türklüğü aşağıladı diyorlar ya. O dokunuyor bana."
Konu, umuda-umutsuzluğa geldi. Umudunu yitirmediğini söyledi Hrant, "Neler gördük, bu günleri de aşacağız" dedi. Ben konuyu değiştirmek için torununu anlatmasını istedim. "Çok başka bir şey torun sevgisi" dedi. İkinci kez dede olacağı için de çok heyecanlıydı. Sohbet uzadı gitti. Birden "Siz benim Rakel ile tanışma hikayemi biliyor musunuz?" diye sordu heyecanla. Ben de "evet ama bir kez daha anlat" dedim. Rakel'e nasıl aşık olduğunu, Rakel'i babasından isteme serüvenini ve evlenmelerini anlattı. Sonra, Rakel'in hayatın ona bahşettiği en güzel hediyesi olduğunu, askerlikte rütbe vermeyince Rakel'in "olsun sen benim yüreğimin generalisin" dediğini gözleri dolarak anlattı. "Bizim evimiz, mutlu, kocaman bir yuva. Şimdi bir bebeğimiz daha geliyor. Daha da büyüyor yuvamız. Ben bu ülkeyi, bu toprakları bu insanları çok seviyorum. Ben gitmem buralardan. Niye gideyim. Ben bu topraklardan niye gideyim?" dedi. Büyükada'nın güzelliğini, dostlarını anlattı.
Hrant, "Türkiye Barışını Arıyor" Konferansı'nın da çağrıcılarındandı. 12 Ocak'ta, konferanstan bir gün önce Ankara'ya geleceğini söyledi sohbetin sonunda. O akşam, Ankara'da yemek yemek üzere sözleştik ve ayrıldık.
11 Ocak'ta Hrant'ı aradım. "Konferansa gelemiyorum. Ama sen bir hafta sonu İstanbul'a gel. Arayı açma" dedi. Ben de "Deniz gören bir yere gidelim ama" dedim. Hrant da bana söz verdi. "Tamam be kız. Sana boğazda balık ziyafeti çekeceğim" dedi.
19 Ocak öğleden sonra gazetedeydim. Hrant'ın haberi geldi. Son görüşüm, telefon konuşmamız hepsi iç içe girdi beynimde. 19 Ocak'tan bu yana düşünüyorum. Hrant'ı kim, kimler neden öldürdü? Hrant Türkiyeli bir aydındı; zenginlikti bu topraklar için. 301'le yargılandı "Türklüğü aşağıladığı" iddiasıyla. "Türklük, Türk olmak" nedir? Eğer, Türklük, gözümüze sokulan, bir insanı sırf Ermeni olduğu için öldürmeye yönelten bir üst kimlikse, Hrant'ı son yolculuğuna uğurlayanların verdiği tepkiyle Türklüğü sorguladık. Sıra 301.maddede. Bizler Türkiyeliyiz ve unutulan ortak noktamız "insan" olmamız. (HG/TK)