Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
12. Uluslararası Hrant Dink Ödülleri’nin bu yılki sahipleri 1050 gündür cezaevinde tutulan insan hakları aktivisti ve iş insanı Osman Kavala ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika genelinde feminist hareketin öncülerinden olan Mozn Hassan oldu.
Ödül sahibi kadın hakları savunucusu Mozn Hassan, Mısır’dan gönderdiği konuşmada “Kadınlara ve diğer savunmasız gruplara yönelik her türden ayrımcılığa karşı verdikleri mücadeleler vesilesiyle bu ödülü alan, dünyanın çeşitli yerlerinden feministlerin arasına katılmış olmaktan onur duyuyorum" dedi.
Osman Kavala ise cezaevinden ilettiği mektupta "Farklı toplum kesimleri, farklı ülkelerde yaşayanlar arasında oluşmuş önyargıların, aklı kullanarak, konuşarak ve dinleyerek aşılabileceğine inanıyorum” cümlesiyle diyaloğun önemini vurguladı.
Koronavirüs salgını nedeniyle bu yıl online düzenlenen ve sunuculuğunu sanatçılar Şebnem Bozoklu ile Alican Yücesoy’un Türkçe, Ece Dizdar'ın İngilizce yaptığı programda Arto Tunçboyacıyan, Can Bonomo, Kudsi Ergüner, Kalben, Dialog Project ve O.F.F. performanslarıyla yer aldı.
Ödülün bu yılki jürisinde, 2019 yılı ödül sahibi kadın hakları savunucusu Nebahat Akkoç, çevre ve insan hakları aktivisti Agnes Kharsiing, yönetmen Emin Alper, yazar Tanıl Bora, hukukçu Cesar Rodriguez Garavito, yönetmen Robert Guediguian, avukat Viviana Krsticevic, çocuk hakları aktivisti Molly Melching, yazar ve diplomat Şafak Pavey, siyaset bilimci Füsun Üstel ve Hrant Dink Vakfı Başkanı Rakel Dink yer aldı.
Kavala: İnsan hayatına verilen değerin erozyona uğraması
Agos’ta yer alan habere göre, Kavala Silivri Cezaevi'nden gönderdiği mektupta "Farklı toplum kesimleri, farklı ülkelerde yaşayanlar arasında oluşmuş önyargıların, aklı kullanarak, konuşarak ve dinleyerek aşılabileceğine inanıyorum" dedi.
Kavala mesajında Selahattin Demirtaş'ı, Ahmet Altan'ı, hapisteki gazetecileri ve ölüm orucunda hayatını kaybeden avukat Ebru Timtik'i de hatırlattı ve şu ifadelere yer verdi:
"Selahattin Demirtaş AİHM'in ihlal kararı vermesinin ardından tahliye edildiği dosyasındaki zaten kullanılmış olan delillerle yeni bir suçlamayla tutuklandı.
“Ahmet Altan yine ağır bir ceza aldı. Selçuk Mızraklı bir itirafçı tanık ifadesiyle tutuklandı ve 9 yıl 4 ay ceza aldı.
“En acı veren cezaevindeyken kendilerini hayattan kopararak hukuksuzluğu protesto edenlerin ölmesini izlemek, avukat Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'ın adil yargılanma talepleriyle ilgili uzun bir süre adım atılmaması insan hayatına verilen değerin erozyona uğradığını gösteriyor."
Hassan: Ödül yaşadığım zorlukları değerli kıldı
Mozn Hassan ise gönderdiği mesajında şunları dedi:
"Böylesine saygın bir ödülü almak, yaşadığım tüm bu zorlukları değerli kılıyor ve bana, olası tüm sonuçlara rağmen umudu yitirmeden mücadeleye devam etmenin önemini hatırlatıyor.
"Kadınlara ve diğer savunmasız gruplara yönelik her türden ayrımcılığa karşı verdikleri mücadeleler vesilesiyle bu ödülü alan, dünyanın çeşitli yerlerinden feministlerin arasına katılmış olmaktan onur duyuyorum."
Rakel Dink: Bu yazgı değişmeli
"Yes pulpul yem" türküsünü söyledi. Rakel Dink şarkıyı Tekirdağ Malkara Surp Kevork Ermeni Kilisesi bahçesinde çekilen bir video ile seslendirdi.
Rakel Dink T24’ün aktardığına göre, "Hep kin, hep nefret, şiddet nereye kadar, ne zaman kadar? Bu yazgı değişmeli" dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yıkım üstüne yıkım, elem üstüne elem, keder üstüne keder, hep dert hep zulüm nereye kadar? Ölüm, acı, gözyaşı ve yas... Hep kin, hep nefret, şiddet nereye kadar, ne zaman kadar? Bu yazgı değişmeli, karanlık yerine ışığı seçmeli... Adaleti, dürüstlüğü, merhameti isteyelim, sevgiyi saygıyı giyinelim, hep birlikte yaşayalım, yaşatalım."
“Işıklar”
Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, yaptıklarıyla insana, insanlığa “ışık” tutanların anıldığı, risk alan, yol açan insanların ve toplulukların selamlandığı videoyla 2020 yılının “ışıklar”ı gösterildi.
Bu yılın “ışıklar”ı arasında, Türkiye’den Şili’ye, Endonezya’dan Lübnan’a, ABD’den Almanya’ya Hindistan’dan Çin’e, kadın ve insan hakları savunucularının yanı sıra, barış, eşit yurttaşlık, demokrasi ve adalet talepleriyle ilham veren kişiler ve girişimler yer aldı.
Osman Kavala hakkında1957’de Paris’te doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde İşletme alanında lisans, Manchester Üniversitesi’nden Ekonomi alanında yüksek lisans derecesi aldı. Amerika’da doktora öğrencisi olduğu dönemde babasının vefat etmesi üzerine Türkiye’ye döndü. 12 Eylül’ün ardından demokratikleşme ve sivilleşmeye hizmet edecek etkili ve popüler yayıncılık yapmak amacıyla 1983’te arkadaşlarıyla birlikte İletişim Yayınları’nı kurdu. 1999 Marmara Depremi, hayatının dönüm noktalarından biri oldu. Depremin ardından bölgede oluşturulan sivil yardım ağlarına katıldı. Barınma alanlarının kurulması için çalışmalar yürüttü. Sonraki dönemde, ülkede yeni yeni gelişen sivil toplum faaliyetlerinde önemli bir rol oynadı. Birçok sivil toplum kuruluşunun oluşumunda ve çalışmalarında yer aldı. 2002’de kültür ve sanat etkinliklerini çoğaltmak, kültürel çeşitliliği ve kültürel hakları savunmak için iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerle birlikte Anadolu Kültür’ü kurdu. Yerel inisiyatifleri destekleyen projelerde yer aldı. Yerelde faaliyet gösteren kurumlar ile Avrupa’daki kültür-sanat ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkileri güçlendirmeye yönelik çalışmalar yürüttü. 1990’larda, Doğu ve Güneydoğu illerindeki çatışmaların açtığı toplumsal yaraların sarılması, diyalog ve toplumsal barış kültürünün sanat aracılığıyla inşası için, Anadolu Kültür’ün ilk girişimi olan Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kurulmasına önayak oldu. Yine Anadolu Kültür’ün desteğiyle kurulan Kars Sanat Merkezi sadece Türkiye değil, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan için de bir kültürel buluşma alanı oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulüne ilişkin müzakere sürecinde, Avrupa ile Anadolu kentleri arasında bağlar kuracak çalışmalara ağırlık verdi. Anadolu’daki gençlerin ortak sanatsal üretimini, kültür yöneticilerinin uzun vadeli iş birliklerini destekledi. 2008’de İstanbul’da kurulan DEPO çoğulculuğu ön planda tutan bağımsız bir sanat mekânı olarak birçok sanatçıya ev sahipliği yapıyor. 2011 Van Depremi’nden sonra çocuklarla fotoğraf atölyeleri düzenledi. Zor şartlar altında yaşayan Ezidi ve Suriyeli mülteci çocuklar için projeler üretti, kitaplar yayımladı.1993’ten beri aralarında diplomatik ilişki bulunmayan Türkiye ile Ermenistan arasındaki kapalı sınırın açılmasına katkı sunmak için kültür ve sanat etkinlikleriyle yüzlerce sanatçıyı bir araya getirdi. Anadolu’nun kültürel miras varlıklarını korumayı, belgelemeyi ve restore etmeyi hedefleyen projelerde yer aldı. Hayatını çoğulcu ve demokratik bir toplum inşasına adadı. Diyaloğu ve çokkültürlülüğü savundu. Sivil toplum çalışmalarıyla, kültür ve sanat aracılığıyla halklar arasındaki ilişkilerin güçlendirilebileceğini gösterdi. 1 Kasım 2017’de tutuklandı. 15 Eylül 2020 itibariyle hâlâ İstanbul Silivri Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunuyor ve hücresindeyken projeler üretmeye, insanları bir araya getirmeye devam ediyor. Kaynak: Hrant Dink Vakfı |
Mozn Hassan hakkında1979’da Mısırlı bir ailenin çocuğu olarak Suudi Arabistan’da doğdu. 14 yaşındayken ailesiyle birlikte Mısır’a döndü. İskenderiye Üniversitesi’nden Yunan ve Roma Araştırmaları alanında lisans; Kahire ve Kahire Amerikan üniversitelerinden, sivil toplum ve insan hakları alanlarında yüksek lisans derecesi aldı. Halen, Kahire Amerikan Üniversitesinde toplum psikolojisi alanında yüksek lisans eğitimine devam ediyor. 2007’de, on genç kadın aktivistle birlikte Mısır’da Nazra Feminist Araştırmalar adlı sivil toplum örgütünü kurdu. Nazra, toplumdaki güç ilişkilerinin kadınların siyasi, sosyal ve ekonomik durumu üzerindeki etkilerine dikkat çeken çalışmalar yapıyor. Kadınların Siyasi Katılımı Akademisi’yle, sendikaların, siyasi hareketlerin, partilerin, yerel yönetimlerin ve öğrenci birliklerinin feminist bakış açısını içselleştirmesi, kadın adayların bu yapılarda daha çok söz sahibi olması için çaba gösteriyor. Feminizm Okulu’yla, gençlere bireysel özgürlükler ve toplumsal cinsiyet konularında eğitim veriyor. Toplumun çeşitli kesimlerini feminizmle tanıştırabilecek sanat çalışmalarına destek oluyor. Mısır’daki feministlerin hikâyelerini toplayıp yaygınlaştırıyor. Hak savunucusu ve siyasetçi kadınlara, kamusal alanda ve siyasette maruz kaldıkları şiddet ve ayrımcılığa karşı verdikleri mücadelede destek oluyor. Hem Nazra aracılığıyla, hem de bireysel olarak, 2011’de Mısır Devrimi sırasında Tahrir Meydanı’nda yaşanan insan hakları ihlallerini belgeledi. Tahrir Meydanı’nda şiddete ve toplu tecavüze uğrayan kadınların haklarını korumak için yerel örgütlenmelerle birlikte çalıştı. Kadınlara tıbbi, psikolojik ve hukuki destek vermek için yürütülen çalışmaları koordine etti. Devrim sonrasında, cinsel şiddete uğrayan kadınlar için bir acil yardım hattı kurdu. Cinsel şiddet davalarının takipçisi oldu. Devrimin ardından kadın örgütlerinin oluşturduğu koalisyonda yer alarak, Mısır Anayasası’na kadın haklarının dâhil edilmesinde önemli rol oynadı. Nazra’daki çalışma arkadaşlarıyla birlikte, Ulusal Kadın Konseyi, Ulusal İnsan Hakları Konseyi ve Adalet Bakanlığı’yla işbirliği yaparak, yasalar ve siyasi kararlarda kadın haklarının gözetilmesini ve Mısır polis teşkilatı içinde, kadına yönelik şiddetle mücadele için özel bir birim kurulmasını sağladı. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda, Mısır’daki kadın hakları ihlallerini, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı gündeme getirdi. 2015’te, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Kadın İnsan Hakları Savunucuları adlı sivil toplum örgütü koalisyonunun ve Arap Ülkeleri Kadın Politikacılar Birliği’nin kurulmasına önayak oldu. 2011’de, kadınların “sorumsuz bir özgürlük” kazanmasına destek olduğu ve Nazra’nın yasadışı olarak yabancı fonlar aldığı gerekçesiyle, hakkında soruşturma başlatıldı. 2016’da seyahat hakkı kısıtlandı. Kendisinin ve Nazra’nın mal varlığının dondurulması nedeniyle Nazra ofisini kapamak zorunda kaldı. Tüm engellemelere rağmen, kadın hakları ihlallerinin son bulması ve ihlallerin görünür kılınması için mücadele veriyor. Kaynak: Hrant Dink Vakfı |
Ödül hakkında
Uluslararası Hrant Dink ödülleri, 2009'dan bu yana her yıl Hrant Dink'in doğumgünü olan 15 Eylül günlerinde veriliyor.
Ödül her yıl ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren kişi, kurum veya gruplara veriliyor.
Hrant Dink Vakfı, ödülle bu yönde çaba gösterenlere, seslerinin duyulduğunu, yaptıklarının görüldüğünü ve yalnız olmadıklarını hatırlatmayı, onlara manen destek olmayı, tüm insanları idealleri uğruna mücadeleye teşvik etmeyi amaçlıyor.
Hrant Dink Ödüllerinin önceki sahipleri
2019: Eril şiddete karşı çalışmalar yürüten Nebahat Akkoç ve Hindistan’da insan hakları ve çevre hakları için mücadele eden Agnes Kharshiing;
2018: İnsan hakları aktivisti Murat Çelikkan ve Yemenli Mwatana İnsan Hakları Örgütü
2017: Avukat Eren Keskin ve Çinli sanatçı Ai Weiwei;
2016: Malavi’de çocukların insan hakları üzerine çalışan kabile reisi Theresa Kachindamoto ve Diyarbakır Barosu;
2015: Suudi Arabistan’dan kadın hakları savunucu Samar Badawi ve KAOS GL;
2014: Adli tıp uzmanı ve insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı ve aktivist Angie Zelter;
2013: İnsan hakları savunucusu Nataša Kandic ve Cumartesi Anneleri / İnsanları;
2012: Yazar İsmail Beşikçi ve insan hakları örgütü Uluslararası ‘Memorial’ Topluluğu;
2011: Gazeteci-yazar Ahmet Altan ve gazeteci-insan hakları savunucusu Lydia Cacho;
2010: Türkiye Vicdani Ret Hareketi ve hukukçu Baltasar Garzón;
2009: Gazeteci-yazar Alper Görmüş ve gazeteci-yazar Amira Hass.
(EKN)