Polis, polis, polis, polis..... Saat 12:30 sularında, Agos yayın yönetmeni gazeteci Hrant Dink'in geçen yıl bugün önünde vurulduğu Agos gazetesine doğru Halaskargazi Caddesi'nde yol alırken, manzara buydu... Sonra gazetenin önündeki küçük kalabalık, tıpkı Hrant Dink'e duyulan özlem gibi yavaş yavaş büyümeye başladı... Ağır matem havası, Hrant Dink'i anmaya ve adalet çağrısında bulunmaya gelenlerin çelebiliğinden eksiltmedi.
Bir ara Agos yazarları, tanımadığı ama aynı kederi paylaştığım birileri apartmanın birinci katındaki gazetenin penceresinden dışarı baktılar... Sokaktakilerle penceredekiler göz teması kurdular...
Yol trafiğe geç kapandı
Sonra bir ara Arundhati Roy da dışarıya baktı... Dışarıya, o da gözlerinde keder ve umutla. İnsanlar geldikçe kalabalık caddeye taşmaya başladı... Polisler anma törenindeki görevlilere insanların kaldırımda durması gerektiğini söyledikçe, onlar da "Hrant'ın arkadaşlarını" uyardılar... Ama kaldırıma sığmayacak kadar çok olduğumuzdan bir süre sonra işimiz zorlaştı... Doğal olarak herkes Hrant Dink'in tek kurşunla yere yığıldığı yere yakın olmak istiyordu... Ama bu trafik meselesinden ötürü kalabalığın arasında ara sokağa sürüklendim ve Rakel Dink'in yüzünü göremeden dinledim...
Rakel Dink bir yıldır tetikçiden başka katillere dokunulmamış olduğunu kendine has, zarif üslubuyla anlattı, "Ülkem katille fotoğraf çekip poster yapanlara ne yaptı?" diye sordu, acıyla terbiye olmuş sesiyle; bir tek cümlesiyle geçen yıl 19 Ocak'tan beri bu cinayetin tesiri altında kalanların ruh halini açıkladı: "Bizi acılarla akraba ettiniz..."
Gazeteci Oral Çalışlar konuşmasında "Suskun toplumun konuşan çocuğu Hrant olmadan biz çok yalnız ve eksiğiz" dedi.
Yanımda yoksul ama tertemiz giyimli bir adam dikkatimi çekti bir ara... Ayakkabıları boyalı, ceketi, pantalonu jilet gibi... Dink'in anısına hürmet göstermenin yolu olarak ceketinin önünü kapamayı seçmişti... Bir saate yakın izledim onu, hiç durmadan gözlerinden yaş aktı ve Hrant Dink'in balık tutarken çekilmiş bir fotoğrafını bir saaten fazla zaman başının hizasında yukarıda tutttu. Adı Nusrettin Berrak...
"Dink benden yanaydı, onu devlet öldürdü"
Berrak gözyaşlarıyla ağlayarak anlattı: Ben kerpiç evde, toprakta büyüdüm, işçiyim, fakirim, devrimciyim. Anladım ki Hrant Dink ezilenden yanaydı. Benden yanaydı. Devlet onu öldürdü."
Acı ve çaresizlik içindeki binlerce insan bu hoyrat cinayetin aydınlanmasını olabilecek en zarif biçimde istediler. Hava buz gibiydi, kimse üşümedi.... Dağıldık, Nişantaşı'na giden arka sokaklarda yalnız kaldığımda düşündüm; bu kadar bile değil, Dink tehdit edildiğinde birkaç polis olsaydı gazetenin civarında, şimdi Rakel'in dediği gibi cezaevinde üçüncü ayı olurdu. Yaşardı. (NZ/TK)