Bu lafı ilk kim akıl etti bilmiyorum ama çok hoşuma gidiyor. Agos'un önünde ya da mahkeme kapısında toplandığımızda, "Hrant'ın Arkadaşları" diye hitap edilenlerin arasında isem mutlu oluyorum. Senin arkadaşlarından biriyim. Bir yaz sonu, Kınalıada'nın üzerini saran yedi renkli gökkuşağı altında çekilmiş bir fotoğrafımız bile olmalı.
Hrant'ın arkadaşları olarak, genç-yaşlı, kadın-erkek, zayıf-şişman, kısa-uzun topluca bir fotoğrafın içinde duruyoruz.
Bu fotoğrafın bir köşesinde muhakkak sen de oluyorsun. Her şeyi gören gözlerin üstümüzde, hepimizi kucaklayan kolların açık, uzun bacakların, kocaman ayaklarınla hızlı hızlı bize doğru yaklaşıyorsun... Sonra da hiçbir şey olmamış gibi soruyorsun: "Ne var ne yok?"
Haklı olarak merak ediyorsun buralarda değilken neler olup bittiğini.
"Pandoranın kutusu açıldı, cinler dışarıya saçıldı" diye cevap veriyorum sana...
Ardından bir nefeste sıralıyorum...
"Talat Paşa'nın bavulunun astarına yıllardır dikili duran kara kaplı defteri yayımlandı, kitapçılarda satılıyor; 1915 felaketi için Ermenilerden özür dileyen binlerce isim internet sitelerinde dolaşıyor; buldozerle kazılan donmuş toprakların altından cephanelikler çıkıyor, memleketin yetkili kişileri Kürtçe televizyon TRT Şeş'ten dublaj marifetiyle izleyicilere Kürtçe hitap ediyor; Tophane'deki Tütün Deposu'nda, Bitlisli Ermeni yazar Saroyan'ın sergisi bizim mahallenin yerlisi Bitlisli Kürtlerle buluşuyor. Dink ailesi şahane... birbirinden güzel torunların büyürken Rakel memleketin en etkili hatibi oldu, Agos -en iyi yazarını kaybetmiş olsa da- çıkmaya devam ediyor."
Hrant, anlattıklarımı merakla dinlerken ben geçmişe dalıyorum. Onunla arkadaşlığımın ilk günlerine dönüyorum.
Agos'la seni aynı günlerde tanımıştım. Agos içimde bir kavga yaratmış, mesleğimle hesaplaşmaya zorlamıştı beni. Perdesini bilmeden kapalı tuttuğum pencereyi açmıştı. Ardından sandığın içinde saklanan sorular dışarı çıkmıştı... 1915 felaketini yaşayanları tanımış mıydım? Kimdi onlar? Yoksa yakınımda mıydılar? Ben doğmadan sadece 32 yıl önce yaşananları neden çok geç öğrenmiştim?
Bir anda benim için en mühim haber kaynağı olmuştu Agos. Elimde olmadan senin derginden bir şeyleri alıp alıp kendi çıkarttığım haftasonu dergisine koyuyordum. Yakınlarını kaybetmiş Ermenileri bir büyücü gibi buluşturmana hiç doyamıyordum. Güncel olaylar gözümde önemini kaybediyor geçmişte yaşananlar aklımı başımdan alıyordu. Sen, ben, Oral, birlikte Maçka'daki eski Ermeni evlerini aramıştık bir keresinde de. Bu evleri nasıl bulduğunu öylesine pür dikkat takip etmiştik ki, artık sensiz gittiğimiz yerlerdeki Ermeni evlerini biraz zorlanarak da olsa anlayabiliyorduk...
Sen tarihimiz üstündeki karanlığı bir kibritle aydınlatmıştın karanlığı bir kibritle aydınlatmıştın. Bizler de pervaneler misali yaktığın kibritin aydınlığında toplaşmıştık. Ben tek değildim elbette.
Gerçeği görmek isteyenler seninle arkadaş olmuştuk.
'Musa Dağı'nda 40 Gün' adlı romanı da seni tanıdıktan sonra okumuştum. Yıllardır zihnimi kurcalayan Musa Dağı ile Vakıflı köyünü ancak bu yaz gördüm. Sinirlenip dağı havaya uçuran olmamıştı. Vakıflı köyü ise çok çok az nüfusuna rağmen mucize kabilinden eski yerinde duruyordu. 1915 yılında yaşananları utanarak hatırladım. Senin arkadaşlarından biri olduğum için şanslıyım. (İÇ/EK/EÖ)
(*) Hrant Dink'in ikinci ölüm yıldönümü dolayısıyla "Hrant'ın Arkadaşları"nın Birgün gazetesi için kaleme aldıkları yazılardan gazeteci-yazar İpek Çalışlar'ın kaleme aldığı bölüm.