Deniz kaplumbağaları neden denize hiç ulaşamaz? Göçmen kuşlar neden yönünü şaşırır? Yarasalar neden yeteneklerini yitiriyor? Horozlar neden bu kadar çok ötüyor? İnsanların melatonin hormonunu neler etkiler?
Tüm bu soruların yanıtı: ışık kirliliği.
Pek de duymadığımız bu kavram aslında tüm canlı yaşamı için çok ciddi bir mesele.
Türkiye’de bu konuda çalışan nadir insanlardan Işık Kirliliğini Engelleme Proje Ekibi’nden Doç. Dr. Bülent Aslan’la ışık kirliliğinin ne olduğunu, canlı yaşamına etkisini, İstanbul’daki ışık kirliliğinin boyutlarını ve bu konudaki bilinçlendirme çalışmalarını konuştuk.
Işık kirliliği nedir? Doğaya, hayvanlara ve insanlara olumsuz etkilerinden söz eder misiniz?
En kısa tanımıyla; ışığın yanlış yerde, yanlış yönde, yanlış zamanda ve yanlış miktarda kullanımına ışık kirliliği diyoruz. Başka bir deyişle, ortamın doğal ışık miktarının, yapay ışık yani insan yapımı aydınlatma kullanılarak değiştirilmesi ve ışığın olmaması gereken yerde bulunması durumudur.
Işık kirliliği, doğal ve vahşi yaşam, insan sağlığı, enerji, hava kirliliği, astronomi gibi çok çeşitli alanda göz ardı edilmemesi gereken etkileri olan bir konudur. Söylediğiniz konu başlıkları için şunları söyleyebilirim;
Vahşi/doğal yaşam: Canlılar ve dolayısıyla hayvanlar, gezegenimizin 24 saatlik çevriminin (gündüz/gece döngüsü) oluşturduğu biyolojik saatleriyle yaşarlar. Çiftleşme, göç etme, uyuma ve yiyecek bulma davranışları gecenin uzunluğuyla belirlenir. Gecenin yapay şekilde aydınlatılması, vahşi hayatta eş zamanlama bozukluğuna (jet lag) ve yön duygusunun kaybına sebep olur. İştahları azalır, üremede güçlük çekerler ve nüfusları azalır.
Yapay aydınlatmaların hayvanları üç farklı şekilde etkilediğini söyleyebiliriz. Birinci grup, ışığa gidenler; somon balıkları, göçmen kuşlar, deniz kaplumbağaları ve uçan böceklerin bir kısmı bu gruba girer. Örneğin, yumurtadan yeni çıkan deniz kaplumbağaları kıyıdaki yapay ışıkları, okyanus yüzeyinin parlaklığı ile karıştırdıkları için denize hiç ulaşamazlar ve ölürler. Göçmen kuşlar, uzak şehirlerin üzerindeki gök parlamasını güneşin doğuşuyla karıştırırlar ve yönlerini şaşırırlar. Ayrıca, gecenin karanlık olduğunu anlayamadıkları için de göç etmeye devam ederler ve çok yoruldukları için ya düşüp ölürler ya da yırtıcı hayvanlara kolay av olurlar. İstatistiki bir bilgi, Kuzey Amerika’da her yıl 100 milyon kuş, aydınlatılmış binalara çarparak ölüyor.
İkinci grup, av bulamayanlar; yarasa, baykuş, gelincik ve bazı kurbağa cinsleri bu gruptadırlar. Gecenin karanlığında avlarını bulabilmek üzere farklı yetenekler geliştirmiş olan bu avcılar, yapay aydınlatmalar nedeniyle aydınlatılan ortamlarda hem avları tarafından görünür hale geldiklerinden hem de yetenekleri zayıfladığından av bulamazlar.
Üçüncü grup ise, kafası karışanlar; güve, horoz, nar bülbülü ve kıyı çulluğu gibi hayvanlar bu gruba girerler. Biliyorsunuz, horozlar günün her saati ötse de büyük bir kısmı gün doğumunda öter ve bu tamamen biyolojik ritimleriyle ilgili bir durumdur. Japonya’da yapılan bir deneyde, tamamen karanlıkta bırakılan horozların 2 hafta içinde biyolojik saatlerinin giderek bozulduğu ve daha sık zamansız ötmeye başladıkları raporlanmıştır. Yapay aydınlatmanın da benzer bir etkisi vardır.
Hava kirliliği: Işık kirliliğinin doğaya bir diğer etkisi de hava kirliliğini arttırmasıdır. Boşa giden elektrik enerjisini üretmek için kullanılan fosil yakıtlar, hava kirliliğine neden olur. Tüm dünyada elektrik tüketiminin %19’u aydınlatmada kullanılıyor. Bu, 1,9 milyar ton karbondioksite eşdeğerdir. Ayrıca; atmosfer, aslında geceleyin kendisini temizleyen bir mekanizmaya sahiptir ama bunun için karanlığa ihtiyaç duyar. Atmosferde kirliliğe sebep veren moleküllerle kimyasal tepkimeye giren azot kökleri, zayıf bağlı moleküllerdir ve parlak şehir ışıkları bu bağları kopartarak azot kökünü öldürür. Yani, yapay aydınlatmalar nedeniyle gecenin parlaklık seviyesinin artması ve karanlık süresinin kısalması, havayı temizleyen ajanların sayısı azalmaktadır.
İnsan sağlığı: 24 saatlik gündüz/gece döngüsü, bizim de fizyolojik süreçleri belirleyen biyolojik saatimizi etkiler. Vücudumuzun gece karanlıkta salgıladığı bir hormon vardır; melatonin. Bu hormon, yaklaşık olarak 23:00 ile 05:00 saatleri arasında, sadece karanlıkta salgılanan bir hormondur ve vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlar. Melatonin, vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği için güçlü salgılanması çok önemlidir. Bu nedenle, kanser hastalarına, kesinlikle karanlıkta uyumaları gerektiği söylenir. Gecelerin yeterince karanlık olmaması durumunda ise, bu hormon ya hiç salgılanmaz ya da miktarı azalır. Gece vardiyasında çalışan kadınlar üzerinde yapılan klinik araştırmalar, meme kanseri riskinin arttığını göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), “biyolojik saat bozulmasına sebep veren vardiya çalışmalarını” kanserojen olarak listelemektedir. Bir diğer etkisi de gözümüzedir. Biliyorsunuz, gündüz gökyüzünü mavi renkte görünmesinin sebebi, mavi dalgaboyuna sahip ışığın, diğerlerine kıyasla daha fazla saçılmasından kaynaklanır. Benzer şekilde ışık, atmosferde saçıldığı gibi göz içinde de saçılır; böylece, gece görüşü zayıflatır, gözün çabuk yorulmasına, ağrımasına ve odaklama yapamamasına sebep olur. Bu durum özellikle, mavi bileşeni baskın olan, son dönemlerde çok kullanılan beyaz LED lambalarının kullanıldığı alanlarda daha etkilidir.
Işık kirliğinin önlenmesi için bireysel olarak neler yapılabilir?
Bireysel olarak ilk yapılacak şey, “rahatsız” olmaktır! İnsan, bir şey karşısında rahatsız olursa, onun yanlış ya da bir sorun olduğunun farkına varırsa ancak o zaman o sorunun çözümü için çaba harcayabilir. Bu anlamda, bireysel ve toplumsal farkındalığın artması, “ışık kirliliği” kavramının günlük kullanıma girmesi gerekiyor. Işık kirliliği konusunu konuşurken, temelde bahsettiğimiz dış alan aydınlatmalarıdır.
Bu anlamda da bireylerin yapacakları kısmen sınırlı kalmaktadır çünkü bahsedilen aydınlatmalar genel olarak kamu kurum ve kuruluşlarının kontrolündedir (sokak lambaları, bina, park ve bahçe aydınlatmaları vb). Bireylerin bilmesi ve kontrol etmesi, gerektiğinde de yetkilileri uyarması gerekmektedir. Bireyler hem bu noktada hem de kendi kontrolleri dâhilinde yaptıkları aydınlatmalarda şu hususlara dikkat etmelidirler: Aydınlatma doğru yerde, doğru yönde, doğru miktarda ve doğru zamanda yapılmalıdır. Aydınlatmanın yapıldığı yerde uygun türde lamba ve armatür kullanmalı, gereğinden fazla miktarda aydınlatma yapmaktan kaçınılmalıdır. Bireylerin bu konudaki farkındalığının artmasıyla konularda düzenlemelerin yapılması talep edebilir ve düzenlemenin sebebi olabilirler.
NASA ve Google ortaklığıyla dünyanın uzaydan gece görüntüsü.
Kamu kurum ve kuruluşları ışık kirliliğini önlemek adına çalışmalar yürütüyor mu, bu kurum ve kuruluşların bu alanda çalışmalar yürütmesi için hukuki sorumlulukları bulunmakta mı?
Bildiğim kadarıyla, hayır! Kamu kurum ve kuruluşlarının ışık kirliliğini engellemeye yönelik uymak durumunda oldukları yasal bir düzenleme de yok maalesef. Yeri gelmişken konuyla ilgili olarak biraz Türkiye’deki tarihi süreçten bahsetmekte fayda var; 1998 yılında Türkiye Ulusal Gözlemevi (TUG) için yasal önlemler girişimi kapsamında uzmanlarından oluşan bir “Işık Kirliliği Çalışma Grubu” oluşturuldu.
TUG kurucu müdürü Prof. Dr. Zeki Aslan önderliğinde oluşturulan bu çalışma grubunun paydaşları arasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi, TEDAŞ, Türk Standartları Enstitüsü ve Karayolları Genel Müdürlüğü gibi kamu kurumları da vardı. Yapılan çalışmalar sonucunda 2001 yılında Yönetmelik Tasarısı Taslağı, 2004 yılında Yasa Tasarısı Taslağı hazırlandı, TÜBİTAK Başkanlığı aracılığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilgili dairesine gönderildi; ancak, bu çabalar maalesef sonuçsuz kaldı. Bu girişim 2009 yılında güncellenerek yinelendi fakat yine sonuç alınamadı. Bildiğimiz kadarıyla hiç bir kamu kurumunun ışık kirliliğini önlemek ya da bu yönde çalışma yapmak gibi bir sorumluluğu yoktur.
İstanbul bazındaki ışık kirliliği ne boyutta?
İstanbul’daki ışık kirliliğinin boyutunu somut verilerle söylemek zor, ancak çok büyük bir sorun olduğunu söylemek kesinlikle doğru! İstanbul’daki ışık kirliliğinin ekonomik boyutu için, Eskişehir kent merkezinde yaptığımız ölçüme dayalı ayrıntılı bir çalışmanın sonuçlarını kullanarak bir tahminde bulunabiliriz. Gece gökyüzü parlaklığını ölçen cihazlarla Eskişehir kent merkezinde 14x8 km2’lik bir alanda 2012 yılında yaptığımız ölçümler ve sonrasında geliştirdiğimiz model sonucunda elde ettiğimiz rakamlara göre, sadece uzaya kaçan yanlış aydınlatmadan kaynaklanan kayıp, yıllık yaklaşık olarak 2,1 milyon TL’dir.
İstanbul’un yüzey alanın, nüfusunun ve birim alana düşen aydınlatma miktarının çok daha fazla olduğu düşünülürse, yıllık kaybın 40 milyon TL’den daha fazla olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu, işin sadece ekonomik boyutu; bir de yukarıda bahsettiğimiz diğer konu başlıkları var. Düşünün ki bu şehrin üzerinde hiçbir zaman ışık eksik olmuyor, insanlar (aslında “canlılar” demek daha doğru olur) sürekli olarak ışığa maruz kalıyorlar ve etkilerini de yaşamak durumundalar.
Işık kirliliğine yönelik kamu kurumları, sivil toplum örgütleri vb. kurum ve kuruluşlar tarafından geleceğe dair planlar yapılıyor mu?
İstanbul’da ışık kirliliğine yönelik geleceğe dair yapılan çalışmaların genel çerçevede bizim yaptıklarımızla sınırlı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. En azından başka çalışmalar varsa da kişisel olarak benim bilgim yok, kimseye haksızlık etmek istemem! Yaptığımız çalışmaların ikisinden özellikle bahsetmek isterim; bunlardan birincisi, İstanbul Kalkınma Ajansı’na (İSTKA) sunmuş olduğumuz bir proje, ikincisi ise İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri (MEM) üzerinden gönüllü öğretmenlerle yürütmeye çalıştığımız projeler. Önümüzdeki günlerde cevabını heyecanla beklediğimiz İSTKA’ya sunduğumuz proje önerimiz kabul edilirse, İstanbul özelinde Avcılar Kaymakamlığı ve İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) ortaklığıyla bir yıllık bir çalışma yapacağız. Bu çalışma kapsamında, pilot çalışma olarak bir parkın aydınlatmalarının yenilenmesi ve örnek olarak halkın beğenisine sunulması, öğretmen, öğrenci ve halk farkındalık çalışmaları yapmayı planlıyoruz.
Projede yapılan çalışmalar sonunda farklı raporların hazırlanması ve bunların yetkililerle paylaşılması öngörülüyor. Bu kapsamda, yerel yöneticilerin yanı sıra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na, ışık kirliliğinin eğitim müfredatındaki yeriyle ilgili olarak Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na ve Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) raporlar sunulacak. Bu sayede ülkemizin ihtiyaç duyduğu temel farkındalık konusuyla ilgili ulusal ölçekli bir adım atılabilecek. Türkiye genelinde yürütmeye çalıştığımız ve gönüllü öğretmenlerimizin bulundukları ilçedeki MEM’lere sundukları diğer projemizin ana teması; ilçelerdeki okul bahçelerinde ve seçilmiş noktalarda, gece gökyüzü parlaklığı ölçümü yapılarak, Türkiye’deki ışık kirliliği haritasının oluşturulmasına hem bilimsel katkı sağlamak hem de konu hakkında toplumsal farkındalık yaratmak. İstanbul’da bu proje kapsamında ilk resmi onayı Bahçelievler ilçesinden aldık ve diğer ilçeler için de çalışmalarımız devam ediyor. Şu an itibariyle, Türkiye’de farklı illerden toplam 10 (on) ilçeden resmi onay alınmış durumda ve buralardaki gönüllü öğretmenlerimiz çalışmalarına devam ediyor.
Kamuoyunun ışık kirliliği ile ilgili bilinç düzeyi ne durumda? Ekip olarak kamunun bilinçlendirilmesi adına neler yapıyorsunuz?
Işık kirliliği kavramı, duymaya çok alışık olmadığımız ve duyduğumuzda da üzerinde hızlıca bile olsa düşünmediğimiz bir kavram. Yani, kamuoyundaki farkındalık seviyesinin kesinlikle arttırılması gerekiyor. Bu nedenle, ışık kirliliği konusunda yapılan çalışmalar, fazla ve yanlış ışığın her boyutta ve türdeki canlı hayata etkisinin anlaşılmasını, enerji tüketiminin azaltılmasını ve toplumsal farkındalığın arttırılmasını içeriyor. Böylece, ışık kirliliğinin azaltılması ve sürdürülebilir bir gelecek yaratılması hedefleniyor. Türkiye’de ışık kirliliği çalışmalarının tarihi 1990’lı yıllara dayanıyor aslında ama 2010 yılında İstanbul Kültür Üniversitesi bünyesinde TİKE projesi olarak bilinen Türkiye’de Işık Kirliliğini Engelleme çalışmalarının başlamasıyla, çalışmalar yeni ve farklı bir yön kazandı. Bu çalışmaların ve projenin mimarı Prof. Dr. Zeki Aslan, yürütücüleri Prof. Dr. Dursun Koçer ve Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Teker Yelkenci’dir.
Zaman içinde farklı şehirlerden katılımcıların da desteğiyle büyüyen proje çalışmaları bu ekip tarafından yönlendiriliyor. Toplumsal farkındalık yaratılması konusunda bir süredir yoğun çaba harcıyoruz. Bu kapsamda bizimle iletişime geçen kişi ve kurumlara yardımcı olmaya çalışıyor, bilgi veriyor ve etkinlikler düzenliyor ya da düzenlenmesine yardımcı oluyoruz. Özellikle ilkokul ve ortaokul öğrencilerini bu sürece dâhil etmeye çalışıyoruz. Örnek verecek olursak, farklı okullarda hem bizim kişisel katılımımızla hem de okullardaki gönüllü öğretmenlerimiz öncülüğünde öğrenciler, şehir merkezinde gece gökyüzü parlaklığı yani ışık kirliliği ölçümü yapıyorlar, sonuçları haritalandırıyorlar, resimler yapıyor ve magazinler hazırlıyorlar. Yaptıkları çalışmalarla yurt içi ve yurt dışı projelere katılıyorlar, konularını anlatıyorlar. Bahsettiğimiz gönüllü öğretmenlere, MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından desteklenen Astronomi Öğretmen Seminerleri (AÖS) kapsamında ışık kirliliği konusunda dersler veriyor ve ilk eğitimlerini almalarını sağlıyoruz. AÖS etkinliklerini de yılda 3-4 defa, farklı şehirlerde yaparak olabildiğince fazla öğretmene ulaşmaya çalışıyoruz. Bunlara ek olarak, Türkiye’deki ışık kirliliği çalışmalarını birleştiren, konu hakkında bilgi vermeyi, farkındalığı arttırmayı amaçlayan www.isikkirliligi.org adlı bir internet sitesi kurduk.
Bizim çalışmalarda kullandığımız uluslararası kabul gören ölçüm cihazlarımız var ancak burada yeri gelmişken bireylerin de katılımını sağlayacak daha basit yöntemlerden söz etmek iyi olur. Bu yöntemler, hem gökyüzünün nasıl göründüğüne dayanan basit bir görsel gözlemi hem de akıllı telefonlara kurulan bir uygulama yardımıyla yapılan ölçümleri içeriyor. İsteyen kişiler kendilerine en uygun yöntemi seçebilirler. Biz bu uygulamaları Türkçeye çevirerek ilgilenenlerin kullanımına sunduk. Bütün bunlara internet sitemiz www.isikkirliligi.org üzerinden ulaşılabilir ya da şu internet adresleri ziyaret edilerek daha fazla bilgi alınabilir:
- “Loss of the Night”
(https://play.google.com/store/apps/details?id=com.cosalux.welovestars)Android uygulaması.
- “Dark Sky Meter”
(http://www.darkskymeter.com/) iPhone uygulaması.
- “Globe at Night” (http://www.globeatnight.org/tr/webapp/) İnternet üzerinden gece gökyüzünün nasıl göründüğünün resim olarak seçildiği, gözlem zamanı ve konumunun girildiği uygulamanın Türkçesi. (EH/NV)
Doç. Dr. Bülent Aslan kimdir?
2004 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü'nden ayrılarak tam zamanlı araştırmacı olarak çalıştı. 2009 yılında Anadolu Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Akademik kariyerini yarıiletken aygıt ve teknolojisi alanında yapan Aslan, 2012’den sonra ışık kirliliği konusunda aktif çalışmalara katıldı. Halen Anadolu Üniversitesi Fizik Bölümü’nde öğretim üyesi. (EH/NV/EA)