Kamuoyunda "Hopa Davası" olarak bilinen 22'si tutuklu 28 kişinin yargılandığı dava dün (9 Aralık) gecikmeli olarak saat 11:00 civarı başladı. Yargılanan arkadaşlarına destek vermek amacıyla, Türkiye Komünist Partisi'nden, Öğrenci Kolektifleri'ne, Halkevleri'nden, Gençlik Muhalefeti'ne birçok sol örgüt üyesi Ankara Adliye binası önündeydi.
Çoğu öğrenci olmak üzere yargılanan 28 sanığa destek vermek amacıyla gelenler arasında BDPli vekiller Hasip Kaplan, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü; CHPli vekiller Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu, Süleyman Çelebi, Gökhan Günaydın, İlhan Demiröz, Candan Yüceer, Özgür Özel, Umut Oran, Emine Ülker Tarhan, Tolga Çandar, İzzet Çetin ve Melda Onur da vardı.
11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya bir kısmı izleyici olmak üzere ellinin üzerinde avukat katıldı. 22'si tutuklu 28 sanık salondaki yerlerini aldı ve müdafi avukatlardan Ayhan Erdoğan'ın salondaki sivil polislerin çıkarılması talebinin ardından duruşma başladı.
Görevsizlik talebine ret
Yargılanan öğrencilerin bir kısmı içeri zafer işareti yaparak girdi. Savcı mütalaası ve sanıkların savunmalarına geçilmeden önce kimlik tespiti yapıldı. Kimlik tespiti sırasında, mahkeme başkanı Dündar Örsdemir'in öğrencilerin aldıkları Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) kredisini zapta gelir olarak kaydettirmesi, avukatlar tarafından tepkiyle karşılandı. Bunun bir borçlanma olduğu, geri ödenmek üzere alınan bir para olduğu hatırlatılarak, gelir olarak kaydedilemeyeceği uyarısında bulunuldu.
Kimlik tespiti ardından söz isteyen avukat Ayhan Erdoğan, savcı Hakan Yüksel'in hazırladığı iddianamedeki, sanıkların silahlı terör örgütü Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi (THKP-C) üyesi olduklarına dair iddianın asılsız olduğunu, ortada böyle bir örgüt bulunmadığını, bu yüzden davanın özel yetkili mahkemeyi ilgilendirmediğini söyleyerek görevsizlik ve tahliye talebinde bulundu.
Talebi görüşmek üzere duruşmaya on dakika ara veren heyetle beraber duruşma salonundan çıkmaya çalışan savcı ise heyetin kararını etkileyebilir şüphesiyle avukatlar tarafından salonda kalmaya zorlandı.
Görevsizlik talebini görüşen heyet, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 250 ve 252. Maddeleri ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) çerçevesinde görevsizlik talebini reddetti.
"Başbakan daha fazla ağlamasın"
Yazılı verdikleri savunmaların yanında, sözlü müdafaada da bulunan tutuklu öğrenciler, ulaşım zammı protestolarından, Burhan Kuzu'ya yumurta atılmasına, üniversitelerdeki özel güvenlik birimleri (ÖGB) teröründen, Halkevleri ile yaptıkları çalışmalara kadar bir çok konuyu hakim karşısında anlattılar.
Savunmalar Mahir Mansuroğlu ile başladı. Hopa'da yaşananlara tepki göstermek insani vazifedir diyen Mansuroğlu savunmasında şunları söyledi;
* Metin Lokumcu'nun öldürülmesi üzerine AKP il binasına yürüyüşe geçtik. İl binasına gelmeden önümüz TOMA araçlarıyla kesildi. Barikatların arkasındaki polisler küfür ve hakaret ettiler. "Metin Lokumcu ölümsüzdür" sloganlarımıza "Birazdan görürsünüz" diyerek karşılık verdiler.
* Halkevleri yöneticisi olduğum doğrudur. Halkevleri seksen yıldır aydınlanma mücadelesi veren bağımsız bir örgüttür. Savcının iddianameye eklediği Halkevleri ile ilgili bilgi notları bizim iki yılda bir İçişleri Bakanlığı'na teslim etmek zorunda olduğumuz çalışma raporlarından alınmıştır. İddia makamı sanki bunlar çok gizli belgelermiş de öyle bulunmuş gibi olayı kriminalize etmeye çalışmaktadır.
Hakimin Mahir'e yönelttiği "Öğrenci Kolektifleri'ni bilir misin?" sorusuna Mahir "Bilirim" diye cevap verdi. Örsdemir'in "Nasıl bilirsin?" sorusuna Mahir'in "İyi bilirim" cevabı ise tüm salonu güldürdü.
Kadir Erdoğan, Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi'nde tedavi gören annesine refakat ederken bir KESK yetkilisinden aldığı geçmiş olsun telefonunda eylemden haberdar olduğunu söyledi;
* Terörle mücadele emniyet amiri, gözaltındayken bize "15 kişi tutuklanacaksınız, 3-5 ay yatacaksınız, aklınız başınıza gelecek" dedi. Amir, kehanette bulunmuş. Bu sözünün ardından 15 kişi tutuklandık.
* Biz Halkevleri olarak Filistin için yardım topladık ve bunu Kızılay ile beraber gerçekleştirdik. Şimdi Halkevleri terör örgütü olarak kodlanmak isteniyor.
Hapishanedeki arkadaşının saçını kestiklerini ve arkadaşına moral verebilmek için kendi saçını kestirdiğini söyleyen Hikmet Tanıl ise "bugün özellikle uzun saçlı geldim, beni tanıyın diye" dedi;
*Polisler evimi aramaya geldiklerinde onlara "Metin Lokumcu'yu siz öldürdünüz'" dedim. Bana "Hikmetçim bildiğin gibi değil. Metin hoca taş attı" dediler. Metin hoca taş atmış olsaydı, yandaş medya boş durmaz, kesin görüntüsünü verirdi.
* Hapishanedeyken Yunanistan isyanını takip ettim. İddianamedeki delillerin aynısını onlar da kullanıyor. Umarım bizi Yunanistan isyanından da yargılamazsınız.
* Tarih 12 Eylülcüleri yargıladı. Bizi yargılayanları da yargılayacaktır. Başbakan Erdal Eren için televizyona çıkıp ağladı. Başbakan daha fazla ağlamasın diye tahliyemi talep ediyorum.
İşkence emrini veren Kenan Kabak
Otobüste şiddet uygulandığını söyleyen Göksel Ilgın savunmasında şöyle dedi;
* Otobüsteki polisler kendi aralarında "Kenan amirin ellerinden öpmemiz lazım, onun sayesinde dövebildik" şeklinde konuşuyorlardı. Daha sonra içeri başka bir amir girerek "Kendi aranızda gerçek isimlerinizle hitap etmeyin" diye uyardı.
Ozan Gündoğdu da savunmasında "Şiddet emrini veren Ankara İl Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Kenan Kabak'tır" dedi.
Otobüste yaşanan işkenceye dair Ferat Konukçu ise polislerin doldur boşalt yöntemiyle dayak attığını söyledi. "Gelen ışığı kapatıyor, dövüyor, gidiyor, yerine yenisi geliyor, o da ışığı kapatıyor, o da dövüyor."
Polis otobüsünde yaşananlar yalnızca işkence ile de sınırlı değil. Tecavüz tehdidi ve taciz de cabası. Tutuksuz yargılanan Sevgi Sönmez savunmasında anlattı;
* Yetmiş polis üzerime atladı, dört saat işkence ettiler. Kadın polis olmasına rağmen, yanıma özellikle erkek çevik kuvvet oturdu. Ellerim arkadan bağlıydı. Benle konuşmaya çalıştı. Cevap vermedim. Önce yüzüme sonra bacağıma dokundu. Tecavüzle tehdit etti. Sonra da yumruk attı. Otobüsteki bütün kadınları taciz ettiler.
* Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne (TEM) geldiğimizde araçtan kaçarken saçımın yarısı polisin elinde kaldı. O gün annem yüzümü tanıyamadı. Ama savcı bir kere bile sana bunu kim yaptı diye sormadı.
"Dilşat'la ikimizi yerde tekmelediler"
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencisi Ömür Çağdaş Ersoy yürüyüş boyunca, polisin saldırgan tavrını sürdürdüğünü en sonunda da saldırdığını söyledi;
* Dilşat Aktaş yere düştüğünde yanına gittim. Bir çevik kuvvet polisi "Buydu, buydu, panzere çıkan buydu" dedi ve ikimizi de yerde tekmelediler. Dilşat'ın kalçası kırıldı. "Bunu bırakalım başımıza iş alırız" dediler. Dilşat'ı orada bıraktılar. Beni götürdüler.
* Polis otobüsünün içinde ellerimiz arkadan plastik kelepçeyle bağlıyken bizi dövdüler. Otobüste geçirdiğim altı saatin üç saati dayak yedim. Sizi şikayet edeceğim dediğimdeyse, "Kime şikayet edeceksen et, sana mı inanacaklar bize mi? Kafasını cama vurdu deriz" dediler.
* Üniversitelilerin bir kısmı yazın boş gezerken, biz tek suçu yoksulluk olan insanlara gönüllü eğitim veriyoruz. Dünyanın hangi ülkesindeki terörist bunu yapar?
* Dünyaya tamamen sorumsuzlaşmış, bencilleşmiş bir üniversite öğrencisi değilim, bununla da gurur duyuyorum.
* Kamu malına zarar vermedim, polis beni yaraladı. Ama eğer başımı cama vurmuşsam, kamu malı bana zarar vermiştir.
"Okulumda silah görmek istemiyorum"
Uğur Tuna savunmasında dosyanın kabartılmak istendiği için, kitapların delil yapıldığını belirtirken, Can Kaya ise "Kaçma şüphesinden gözaltına alındım. Kaçma teşebbüsüm olsa, üstümde pijama, gözümde çapakla polise yakalanmazdım." dedi;
* Anayasal düzeni zorla bozmaya çalıştığım iddia ediliyor. Aksine, ben anayasanın tam olarak uygulanmasını istiyorum.
* Tutukluyken sınavlara eli tüfekli askerler eşliğinde gittim. Ben artık okulumun koridorlarından tüfekli adamlarla geçmek istemiyorum. Ben okulumda silah görmek istemiyorum.
"Bu kitaplar yasak olsa SBF'yi kapatmanız gerekir"
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) doktora öğrencisi Soner Torlak da, kaşı yarıldığı için hastaneye kaldırılan Ozan Gündoğdu'yu ziyarete gittiğinde gözaltına alındığını anlattı;
* Ben burada okuma listemi saysam, üç kere idam edilmem gerekir.
* TEM'e beş dakika uzaklıkta olmamıza rağmen, merkeze beş saat dayak yedikten sonra ulaşabildik. Polis otobüsünde yediğimiz dayaklar nedeniyle şikayetçi oldum, hala o polisler hakkında yasal bir süreç başlamış değil.
Ankara SBF 2. Sınıf öğrencisi Ozan Gündoğdu ise Soner Torlak'ın okuma listesine atıf yaparak, "Delil olarak gösterilen kitaplar şu an yasaklı olsa, Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kapatmanız gerekir" diye konuştu;
* Elimde silah olmadan, barikat ve panzerin arkasındaki üç polisi otuz saniye içinde yaraladığım iddia ediliyor. Bu nasıl mümkün olabilir?
* Bugün bizim kullandığımız mücadele araçları, dünyanın her yerinde kullanılıyor.
"Yumurta, biber gazı gibi adam öldürmez"
Can Türkyılmaz ise savunmasında, "Polisler o gün bize parmaklarını sallayarak 'Servet'in intikamını alacağız' dediler. Sanırım Servet, Hopa'da otobüsün üstünden düşen Başbakan korumasıydı" dedi. Türkyılmaz, yargılanması gereken terör faaliyeti varsa onun da polis terörü olduğunu savunmasına ekledi.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) öğrencisi Demet Yılan ise;
* Burhan Kuzu'ya yumurta attığım da iddianamede yer bulmuş. Bunun bu davayla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Yumurta, biber gazı gibi adam öldürmez.
* Siz gelir olarak yazıyorsunuz ama ben o 240 liralık krediyle ulaşımımı karşılayamıyorum. Tabii ki ulaşım zammına karşı olacağım, tabii ki zammı protesto edeceğim.
* Okulda her yer ÖGB her yer kamera. Ben özgür bir üniversite istemeyeyim de ne yapayım?
"N.Ç.'nin tecavüzcülerine dört, bize 52 yıl"
Hazal Kangal savunmasında, kendisine itirafçı olması için baskıda bulunduklarını, ama neyi itiraf edeceğini hala bilemediğini söyledi;
* Ben arbedeyi görmeden alandan uzaklaştım. Ben bir polisi nasıl yaralayabilirim? Zaten ufacık tefeciğim. Bir Robocop'a zarar vermem imkansız. Hele ki panzere dokunamam bile, copu var, silahı var, bombası var, yumruğu var.
* N.Ç.'ye tecavüz edenler için bile dört yıl isteniyor, biz 52 yılla yargılanıyoruz.
"Bu dava Paris Komünü'ne kadar gider"
Savunmaların sona ermesinin ardından iddia makamı Ozan Sürer, Eda Dişkaya, Cüneyt Çakır, Göksel Ilgın ve Ferhat Konukçu'nun tahliyesini geri kalanların, tutuklu yargılamalarının devamını istedi. Ayrıca savcı, müşteki sıfatıyla yaralandığı iddia edilen polisleri çağrı kağıdıyla mahkemeye davet etmeyi önerdi.
Müdafi avukatların savunmalarında ise en çok dikkat çeken Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Selçuk Kozaağaçlı'nın konuşması oldu. Kozaağaçlı, olay günü orada olduğunu, hem de eyleme en önde katıldığını belirtti.
"ÇHD olarak biz de eylemin çağırıcıları arasındaydık. Alanda, polis anons yaptı, evet. Ama arkadaşların bu anonsu duymamış olması çok normal. Çünkü anons, eylemciler süpürüldükten sonra halka 'geri çekilin zarar görmeyin' şeklinde yapıldı. Dağılın anonsu yapılmadı. Arbedede ilk hamle eylemcilerden gelmiştir. Ama orantısız güç vardır. Eylemcilerde korku vardı, flama sopası bir panzere ne yapabilir ?"
Avukat Mehdi Bektaş ise THKP-C çizgisinin yıllar önce sona erdiğini, böyle devam ederse davanın Paris Komünü'ne kadar gidebileceğini söyledi.
Verilen aradan sonra, tutuklu yargılanan 22 sanığın tahliyesine karar verildi. (MAF/HK)