Düşünün ki bir cami avlusuna film platosu kurulmuş!. Ekip hazır. "Film icabı" da olsa. Orta yerde bir cenaze. Cemaat saf tutmuş. Cenaze namazı kılınacak.
Hoca soruyor: "Rahmetli Seher Hanım'ın annesi ile babasının adları nedir?". Cemaatten biri caminin bir köşesinde hüzünle bekleşen kadınlara yönelip soruyu bir de onlara yöneltiyor.
Kısa bir sessizlikten sonra bir kadın sesi, biraz da ürkekçe yanıtlıyor. "Babasının adı Hüseyin, anasının adı Esma."Soruyu soran, yanıtı almanın rahatlığı ile kadın grubundan kopacağı an; bir başka kadın sesi hem de daha gür ve bütün avludakilerin duyacağı bir sesle "Ama bu doğru değil! Onun annesinin adı İsguhi. Babasının adı ise Hovannes!".
İşte filmin koptuğu an. Sağım, solum sobe. Herkes ama herkes ebe! Belki de 80 yıllık cumhuriyet tarihinin düğümlendiği an, tam da bu andır.
Ne hikmetse İstanbul'daki "Ermeni Konferansı" haberlerini, vatan millet bayrak adına atılan çürük domates ve yumurta salvosu ile birlikte televizyonlardan izlerken Fethiye Çetin'in Anneannem * kitabını düşündüm.
Düşündüm ve bir yıl içinde ikinci kez okudum. Kaçı okumuştur acaba o protestocuların bu kitabı.
Anneannem, ölüm anında yalan söylenmeyeceğinin kitabı. Ölüm anında gerçekle yüzleşmenin kitabı. Anneannem yazarının yazarken, okurunun da okurken gözyaşlarını içine akıttığı bir kitap.
Okunup bitirildiğinde belki de insanın tükendiğinin kitabı. İnsan olmanın sınırlarının zorlandığının hissedilişinin kitabı. Yitirilenlerin yerine bir şeyler konulamamasının kitabı.
Fethiye Çetin'i epeyce bir zamandır aydın kimliği ile tanırdım. Çeşitli toplantılarda zaman zaman aydın çıkışları ile yürekli bulduğum bir şahsiyet olarak bilirdim.
Dili, üslubu yazmaya da uygun gibi gelirdi bana. Bir keresinde de kendisine yazması gerektiğini söylemiştim. Tebessüm edip bir şey dememişti. Demek ki biriktiriyormuş.
Elazığ'ın Maden ilçesinden Fethiye Çetin. Yıllarca bir çoğumuz gibi okullarda resmi tarihle yetişmiş. Çocukken sokakta oyun oynarken birileri bir yerleri tarif ederken "kilisenin orda!" derlermiş.
Kilise dedikleri neyin nesiymiş! Kimlerden kalmaymış! O kilisenin sakînleri şimdilerde nerelerdeymiş! Sonraları bu sorular, sorumluluğunu bilen her aydın gibi Fethiye'yi de rahatsız etmiş.
20'li yaşlarındayken anneannesi kendisinden özel istekte bulunmuş. "Benim ailemi bul" demiş. Bilinen, anneannenin ailesinin Çermikli Hüseyin ve Esma olduğu.
Oysa aranan aile ABD'de demiş anneanne. Sonra öykünün peşine düşünce gerçek ortaya çıkmış.
60 yıl boyunca bir türlü dışarıya, en yakın aile fertlerine duyurulmayan iç sesler birden torun aracılığıyla dile gelmeye başlamış.
9 yaşına kadar ailesi ile o zamanlar Elazığ'ın Palu ilçesine bağlı Ermenice adı Havav olan ve halk arasında Habab olarak bilinen ve bugünkü adı Elazığ'ın Kovancılar ilçesine bağlı Ekinözü olan köyünden anneanne Heranuş'un hikâyesi başlar.
Bizim buralarda "kafle zamanı" ya da "Ermeni kaflesi" dedikleri 1915'li yıllarda Diyarbakır'ın Çermik ilçesi Hamambaşı'nda ailesinden koparılıp, adeta zorla alınıp yaşamı, dili, dini ve özcesi dünyası değiştirildiği halde iç sesi yitmeyen Heranuş'un hikâyesidir bizlere aktarılan.
Anneannem kitabı bir arayışın hikâyesidir.
Anneannem kitabı bir memleket hesaplaşmasıdır.
Anneannem kitabı bir hemşehri yüzleşmesidir.
Anneannem kitabı bir çokları açısından geçmişlerini, soy kütüklerini yeniden ezberlerinin bozulması pahasına araştırmalarının kitabıdır.
Anneanne kitabı bir uzun yürüyüşün kitabıdır.
Fethiye Çetin'in anneannesi unutulmuş ve yıllar sonra izi sürülmüş Ermeni'ce bir şarkının "Hingalla"nın izini sürmenin kitabıdır.
"Kılıç Artıkları"nın çocukluk dünyalarından kalan değerlerinin; uzun yıllar sonra aynı zamanda, aynı anda ve aynı tatta yapılan "Mahlepli Çöreklerinin" kitabıdır Anneannem.
Anneannem belki de bugün bilim merkezlerinde geçmişle yüzleşme adına yapılan konferanslar için bir girizgahtır. (ŞD/BA)
* Fethiye Çetin. Anneannem. Metis Yayınları.2005. İstanbul