2001 yılında kurulan Seyyar Sahne tiyatro topluluğu, 2009 yılından beri Oğuz Atay'ın aynı adlı kitabından uyarlanan "Tehlikeli Oyunlar"ı sahneliyor. Hikmet Benol'u canlandırdığı tek kişilik oyunda Erdem Şenocak'ın seyircilere yer gösterdikten sonra sakince oyununa başlaması izleyenlere; "Kocaman hareketler, sahne arkasında saklanan gizemli oyuncular olmadan, 'yukarıdaki' sahneden 'aşağıdaki' seyircilere seslenmeden, iki salıncak ve bir insanla oluyor" dedirtiyor. Oyunun yönetmeni Celal Mordeniz'le Seyyar Sahne deneyimini ve Tehlikeli Oyunlar'ı konuştuk.
Tehlikeli Oyunlar'da hissedilen farklılık bir tepkinin sonucu mu oluştu, yoksa sadece "biz böyleyiz" mi diyorsunuz?
Celal Mordeniz Tam olarak tepkiden kaynaklanmıyor ama genel bir tepki var elbette. "Tiyatromsuluk"tan oldum olası nefret ederim ve bundan kurtulmanın yolunu arıyoruz. Sahnedekinin bir oyun olduğunu hatırlatmak ve izleyiciyi oyuna böyle dahil etmek çabasındayız.
Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Gelen tepkiler genelde olumlu: Klasik tiyatroculardan da tiyatrodan nefret edenlerden de tiyatroya aşık olanlardan da... Bunda metinin de çok büyük katkısı var. En büyük korkumuz "Oğuzcum Atay" diye hitap edecek kadar Oğuz Atay'la ve eseriyle özdeşleşmiş olan kitleydi. Toz kondurmazsınız ki yazarınıza. Onlardan da epey geçer not aldık.
Metne nasıl yaklaştınız?
474 sayfalık romanda tekste bağlı kalamazsınız. Bu sebeple kendi Tehlikeli Oyunlarımızı oluşturmaktan başka şansımız zaten yoktu. İlk yaptığımız şey, kendimizi Oğuzcum Atay halinden kurtarmaktı. Karşımıza alarak çok ağır eleştirdik Hikmet Benol'u. Çünkü biliyorduk ki en ufak sempati bizi romantizm batağına çekecekti.
Oyunun genelinde Hikmet Benol'u, Sevgi'den ve Bilge'den soyutlama çabası var sanki. Onlar dışındaki derdini mi ortaya koymaya çalıştınız?
Hikmet, Dostoyevski'nin Yeraltı karakteridir bir açıdan. Kendi cehennemini kendi kuruyor. Biraz da Antik Yunan tragedyalarının şeması bana yol gösterdi sanırım. Orada tüm olaylar, "gerçek eylemler" dışarıda gerçekleşir ya da zaten gerçekleşmiştir ve karakterler bu olaylar üzerine konuşur, tartışırlar ya... Biz de Sevgi'yle, Bilge'yle ve hatta Hüsamettin Albay'la olan tüm konuşmaları adeta Hikmet'in imgelemine taşıdık. Sevgi'yle Bilge karakterlerini vurgulayarak, oradaki meseleyi daha çok açığa çıkaramayacağımızı düşündük. Hikmet'in derdi aslında kendisi. Asıl mesele Hikmet'in dünyayla kurduğu ilişki.
Oyunlarınızda dünyayla kurulan sorunlu ilişki hep var. Bu tercih bir modernizm eleştirisi mi?
Modernizm eleştirisi yapıyoruz gibi büyük bir söz söyleyemem. Oynadığımız karakterler Hegel'in deyimiyle mutsuz bilinç diyebileceğimiz türde; kendi yetersizliğini ve açmazlarının farkında olup buna müdahale edemiyor. Bu bölünmüş kişilikler ilgimizi çekiyor. Bunun da aslında modern birey olması bir modernizm eleştirisi olarak okunabilir.
Romanlardan tek kişilik oyunlar çıkarmak nasıl gelişti?
Tesadüf ve bilinçli tercih birleşti. Bilinçli tercih kısmı şu; 2006'da ilk kez tiyatro metinlerinin dışında bir metin çalışmaya başladık; "Ben, Pierre Riviere", "Vaiz" gibi. İlla tiyatro dışı metinler olsun diye bir kaygımız yoktu. Tiyatroyu çok farklı metinlerle de icra edebiliriz diye düşündük, besteleyebilirdik de. Bundan sonraki projelerimiz bu yönde. Tek kişilik olması, hem zorunluluk hem de tercih ama olmayacak bir şeyi de tek kişilik çalışma haline getirmedik. Hikmet Benol'un tek kişilik bir sahnede daha doğru olabileceğini düşündük. Tesadüf kısmı da tiyatro kampındaki sesli kitap okumalarında Erdem'in (Şenocak) Tehlikeli Oyunlar'ı okunması "Buradan bir şey çıkar" dememiz.
Bence her büyük romanda en az bir tane tek kişilik oyun saklıdır. Hatta bana öyle geliyor ki 'tek kişilik oyun' mefhumu roman sanatının sahne sanatına çevrilmesinden doğmuştur.
Dekor olarak sadece iki salıncağın olması neyi ifade ediyor?
Hikmet Benol'un iç dünyasını nasıl yansıtırız diye düşündük. Bienal'de gördüğüm Suriyeli bir sanatçının bir odada bir sürü salıncaktan oluşan eseri çok etkileyiciydi. Salıncak fikri buradan geldi, prodüksiyon zorluğundan iki tane olabildi ancak. Tesadüfî kaymayı rastgele hareketi salıncak çok iyi yansıttı, uymasaydı atardık muhtemelen.
Bedeni kişiselleştirmeye neden başvurdunuz?
Mutsuz ve parçalanmış bir kimlik Hikmet Benol ve dedim ki çalışmanın başında, bu bedeni parçalamalı. Ruhsal bölünmüşlüğü, bedeni parçalayarak göstermek istedik.
Farklı bir oyun anlayışı yaratıyorsunuz, farklı bir yönetmen olma çabanız da var mı?
Kesinlikle. Oyunculuğun paradoksları var. Hem doğal olmalı hem de kurgusal bir yönü var, o dengeyi korumalı. Yönetmenin de paradoksu var. Yönetmeyen yönetmen olmak zorunda. Sadece yönetirse karşı taraftaki nesneleşir. Sadece yönetmeyen olursa da oyuncuda kaos oluşması olasılığı ortaya çıkar. Bu sebeple ben yönetmenin sahnede kendi izini silebildiği oranda doğru bir iş yaptığına inanırım.
Daha esnek, klasik tiyatrodan farklılaşan tiyatro grupları çoğalıyor. Tiyatro bu yönde bir evrilme mi gösteriyor? Bu durum devlet/şehir tiyatrolarını etkiler mi?
İnşallah öyledir. Şehir tiyatroları belki biraz daha farklı ama Devlet Tiyatroları'nın bir an önce kapısına kilit vurulmalı. Onlarca sahnede, yüzlerce sanatçı, onlarca yönetmeni biraraya getirip merkezden idare etmek saçmalıktan başka bir şey değil. Oradaki oyuncular kendi sanat yapma özgürlüklerine kavuşmalı ama maaşlarını ve sosyal haklarını almaya devam edebilecekleri bir form bulunmalı. Ve bunun modelleri o kadar yaygın ki. Örneğin İran'da üç kişi bir araya gelip bir oyun yaparız, "Dramatic Art Center" a başvururuz, kabul alırsa oyunu satın alırlar, maaş ve mekân da sağlarlar. Önerdiğim bu değil elbette, ama bu da bir model. 1930'lardaki totaliteryanizmin doruğundaki Avrupa modelini tek model olarak tutmak gerçekten çağa uygun değil. Devlet Tiyatrosu'nda iyi işler yapılabilir ama tesadüf olur ya da hemen engellenir. Örneğin iyi işler yapan Birim Tiyatro kısa sürede kapatıldı.
Tiyatronuzdaki bu değişim dünya tiyatrosunu takip ederek mi yoksa Türkiye içinden bir dinamikle mi oldu?
Elbette sadece Türkiye'nin içinden çıkmış değil. Dünya tiyatrosunu festivallerden, İran tiyatrosunu da yakından takip ediyoruz. Ayrıca Thomas Richards ve Mario Biagini'nin Pontera'daki Workcenter'da yaptığı çalışmaları da elimizden geldiğince takip ediyoruz. Onların çalışmalarından etkileniyoruz.
Seyyar sahne olarak bünyenize daha fazla insan katmaya çalışıyor musunuz? Kamplarınızdan ve "Tiyatro Medresesi"nden bahseder misiniz?
Genişlemek gibi derdimiz pek olamıyor. Çünkü çok uzun bir birikim sonucu oluşan bir tiyatro yapıyoruz. Bu yüzden dışarıdan birilerinin gelmesi çok da mümkün olmuyor. Ama tabii ki, başka tiyatrocularla ilişki kurmak istiyoruz. Kendimize yönelik başlattığımız tiyatro kampların faydasını çok gördük. 4-5 senedir devam eden kamplara bu yıl daha geniş katılım alıyoruz. Tiyatro medresesi fikri de bu kamplardan doğdu. Performans sanatçılarının uzun soluklu çalışmalar yapabilecekleri bir mekan kurmak istiyoruz. Mimaride de, Diyarbakır'daki iç avlulu evlerden etkilendik. Bunun için Şirince'de Matematik Köyü'nün yanında bir arsa aldık. Medrese için önümüzdeki dönemde bir tanıtım ve destek kampanyası başlatacağız. Medresenin, Türkiye sınırlarını aşacak bir etkisi olurmuş gibi geliyor.
Yeni dönemde hangi oyunlar sahnelenecek?
Leyla Erbil'in öykülerini çalışmaya devam edeceğiz. Ahmet Hamdi, Yahya Kemal ve Edip Cansever şiirlerini bestelemek-sahnelemek gibi planlarımız var. Bunun yanında Tehlikeli Oyunlar da devam edecek. (HH/BK)