İktidarın vergi barışı, muhalefetin ise vergi affı olarak tanımladığı bu değişikliklere yönelik çeşitli tartışmalar oluyor.
Kim kabahatli, kim suçlu?
28 Ocak 2003 tarihli Radikal gazetesinin yazarlarından Mahfi Eğilmez bu konuya kendince farklı bir bakış getirdi.
Vergi barışı başlığıyla konuya giren Eğilmez, kendince hukuk dersi verdikten sonra hızını alamayıp, sınıfsal bir saldırıya geçiyor.
Mahfi Eğilmez, tartışmanın ana unsurlarından olan "naylon fatura" konusunda kabahat ile suçu birbirine karıştırıyorlar diyor. Bilmeden (!) naylon fatura kullananların kabahatli, bilerek kullananların ise suçlu olduğunu anlamayan(!)lardan şikayet ediyor.
Naylon fatura en kaba tanımıyla olmayan bir şeye karşılık veya olmayan bir şirket tarafından verilmiş fatura. Bilmemenin çok istisna olduğu bir konu ama, bilmezden gelmek daha çok tercih edildiğinden, Eğilmez, hukukun temel hükümlerinden medet umuyor.
Asıl konumuz bu değil, naylon fatura ile hukukçular mutlaka ilgilenecektir. Bize daha çok ilgilendiren, vergi verenlerin kimler olduğu konusundaki görüşleri.
Eğilmez'i kızdıran yazı; sermayenin vergi ödememekteki becerisi
Eğilmez'i asıl kızdıranın gelir vergisinin büyük kısmını ücretlilerin ödediği yönündeki görüşler olduğu anlaşılıyor.
Bu görüşü dile getirenlerden Öztin Akgüç, 27 Ocak 2003 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yorum başlıklı köşesinde görüşünü rakamlarla sergiliyor.
Akgüç yazısında 2002 yılı vergi tahsilat rakamlarından yola çıkarak beyana dayalı gelir ve kurumlar vergisi tahsilatının toplam vergi gelirleri içinde çok küçük bir paya sahip olduğunu belirtiyor. Resmi verilen aktardığına göre;
* Ocak-Kasım 2002 tarihleri arasında ticari kazanç, zirai kazanç, serbest meslek kazancı, menkul ve gayrimenkul sermaye iradı elde eden gerçek kişilerin beyana dayanarak ödedikleri tüm gelir vergisinin toplam vergi tahsilatının içindeki payı yüzde 1.5,
* Türkiye'de tüm yerli, yabancı sermaye şirketlerinin, KİT'lerin, geçici vergiyi de içeren biçimde ödedikleri kurumlar vergisinin vergi gelirlerinin içindeki payı yüzde 10, bunun da önemli bir kısmı KİT'lerce ödenmektedir.
Sermayenin vergi ödememekteki becerisini rakamlarla ortaya koyan bu yazıda, vergi tahsilatı yönünden gelir vergisinin yüzde 90'ının kaynaktan yapılan kesintilerle elde edildiği vurgulanıyor.
Hiçbir iş yapmamış, yalnızca maaşla çalışmış adamlar...
Eğilmez büyük bir olasılıkla bu yazıya alınganlık göstererek, "yaşamlarının hiçbir bölümünde hiçbir iş yapmamış, yalnızca maaşla çalışmış, vergisi işvereni tarafından ödenmiş, dolayısıyla aslında maaşını net aldığı için vergi filan ödemeyen ama kendisinin çok vergi ödediğini zanneden kişiler üstelik yasayı okumadan ahkam kesiyorlar" diye tepkisini ortaya koyuyor.
Hızını alamayan Eğilmez, "gerçekten vergi ödeyen insan ne kadar gelir vergisi ödediğini bilir. Ondan ötesi aslında istihdam vergisidir ve patronları öder. Ama çoğu çalışan vergiyi kendisinin ödediğini sanır. Sanmakla da kalmaz vergi rekortmeni olduğunu iddia etmeye kadar vardırır işi" veriştiriyor.
Hiç ekonomi anlamayana "haklı yahu" dedirtecek cinsten ve üstten konuşan Eğilmez, kraldan fazla kralcı olmaya soyunuyor. Sermayenin söylemediğini, söylemeyeceğini "uzman" kişi sıfatıyla köşesinden döşeniyor.
Zavallı sermayedarlarımızın ne kadar ağır yükler altında ezildiklerini öğrenince insan çok mahcup oluyor. Meğerse, kendilerine çalışan diyenler aslında hiçbir iş yapmıyorlar, yalnızca maaş alıyorlar bir de yetmiyormuş gibi işverenlerine vergi ödettiriyorlar.
Eğilmez SSK primlerini unutmuş, bir de onu hatırlasaydı, vay şu çalışanların haline diyecektik.
"Vergi" ya da "zor alım"
Bırakalım hadi şu sömürüydü, artı değerdi, el konulmaydı vesaireyi, Eğilmez gibi şekil üzerinden gitsek bile bu işte bir karışıklık ortaya çıkacak.
İşverenlerin dışında iş yapan olmadığını savunan Eğilmez, dünyayı kendi yaşamından görüyor olsa gerek.
Olaya tersinden bakmak pekala mümkün, hatta daha gerçekçi. Eğilmez'in tarzıyla konuyu anlatmak gerekirse her işi çalışanların yaptığı işverenlerin ise hamuduyla götürdüğünü gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Vergi sonuçta bir zor alım, yani devletin yaratılan değerlerin bir bölümüne el koyması. Ama bu el koyma yalnızca emekçilere uygulanıyor, diğerlerine ise siz ne uygun görürseniz verin deniliyor.
"Çalışanlar ne kadar vergi ödediğini bilmez" diyor Eğilmez, haklı yanı var. Bir çoğu eline bordro bile alamaz. Fiilen çalışır ama resmen çalışmaz.
Eğilmez bir yanılgı içindedir, net ücret uygulaması, ancak sınırlı sayıda çalışan için geçerlidir, çalışanlar her ay artan gelir dilimleriyle birlikte azalan maaşlarının hesabını çok iyi bilirler. Bunun nedeninin yalnızca kendilerinden yapılan zor alımdan kaynaklandığını da bilirler.
Toplu sözleşme yapabilme şansını elinde bulunduran emekçiler de görüşmelerde her türlü kesintinin işveren tarafından maliyet diye karşılarına getirildiğini çok iyi bilirler.
Rakamlar yalan söylemez, bu ülkede verginin yüzde 90'ını hiçbir iş yapmayan adamlar öder. O da yetmez, dolaylı vergilerle sırtlarına daha da yük biner.
Eğilmez gibiler de bunu gizlemek için yeteneklerini sergiler, net üzerinden, ne kadar vergi ödediğini bilmeden yaşar gider. (BB)