*Antep'in İslahiye ilçesinde oluşturulan geçici barınma alanında 3 bin kişi kalıyor. Fotoğraf: Özgün Tiran - AA
Maraş merkezli iki büyük depremin ardından sosyal medyada yapılan paylaşımların çocuk kullanıcılar üzerindeki etkilerini ve depremzede çocuklara dair yapılan hak ihlallerini akademisyen Doç. Dr. Gül Esra Atalay ile konuştuk.
Medyanın çocuklar için bir iletişim aracı ve bilgi kaynağı olduğunu bu nedenle onları sosyal medyadan tamamen uzaklaştırmanın doğru ve gerçekçi bir strateji olmadığını vurgulayan Atalay, çocukların depremle ilgili içerikleri doğru işlemesine yardımcı olunması gerektiğini söyledi.
Atalay şöyle devam etti:
"Sosyal medya platformlarının çocuklar için geliştirdiği özel içerik filtrelerinden faydalanmak mümkün. Eğer çocuklar sosyal medya yoluyla deprem ya da afet ile ilgili bilgilere ulaşmaya çalışıyorsa, onları güvenilir haber kaynaklarına yönlendirmek ve doğru bilgiye ulaşabilecekleri hesapları, platformları izlemelerini sağlamak gerekiyor" dedi.
"Çocuklar için medya okuryazarlığı, yeni medya okuryazarlığı becerileri önemli. Afet dönemlerinde çocukların sosyal medya kullanımını tamamen yasaklamak yerine, doğru kullanım stratejileri belirleyerek, zararlı içeriklerden korumak daha doğru bir yaklaşım olacaktır."
Dijital ayak izleri olumsuz etkilenebilir
Çocukların sosyal medya üzerinden afete ilişkin duygularını paylaşmalarının hem olumlu hem de olumsuz yönlerinden söz eden Atalay, Türkiye'de çoğu sosyal medya platformunun yaş sınırının 13 olduğunu vurguladı.
Atalay şu bilgileri verdi:
"Sosyal medya, çocukların afet dönemlerinde duygularını ifade etmeleri veya deprem sırasında ve sonrasında destek ve yardım talep edebilmeleri için elverişli bir platform. Bu mecralarda çocuklar korkularını ve kaygılarını dile getirerek, akranlarıyla paylaşarak stres düzeylerini azaltabiliyorlar.
"Öte yandan çocuklar, sosyal medyada depremle ilgili duygularını paylaştığında siber zorbalığa maruz kalabiliyor. Dolayısıyla afet dönemlerinde çocukların yaptığı sosyal medya paylaşımları özensiz veya uygunsuz olabilir ve bu da onların dijital ayak izlerini olumsuz etkileyebilir."
Deprem acısı pornografik şekilde gösterildi
Atalay, hem geleneksel hem sosyal medyada yetişkinlerin dahi baş etmekte zorlandığı görüntülere şahitlik ettiğini, dolayısıyla bunun çocuklarda kaygı ve dehşet uyandırabileceğini vurguladı.
Deprem sürecinde dezenformasyon ve komplo teorilerinin sosyal medya yoluyla yayıldığına dikkati çeken Atalay şöyle devam etti:
"İlgi çekmek adına depremden kaynaklanan kayıplar ve duyulan acı medyada pornografik şekilde gösterildi. Özellikle çocukların görüntüleri medya tarafından yoğun şekilde kullanıldı.
"Böyle dönemlerde medya kuruluşları ve sosyal medya kullanıcıları hazırladıkları içeriklere çocukların da erişebileceğini göz önünde bulundurmalı ve onların ihtiyaçlarının karşılanmasına dair paylaşımları öncelemeli.
"Ebeveynler ve öğretmenler de deprem sonrasında çocukların duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için destek sağlamalı ve çocukları medya içerikleriyle baş başa bırakmamalı."
"İzleyicinin dikkatini konunun özünden uzaklaştırıyor"
Çocuğun mahremiyet hakkının medyada ihlal edildiğine dikkati çeken Atalay, depremzede çocukların yüzleri, isimleri ve hatta aileleri hakkında bilgiler yayınlandığını ve bunun da güvenliklerini tehdit ettiğini söyledi.
Atalay son olarak şunları ekledi:
"Medya, depremzede çocukların görsellerini kullanarak toplumda bir takım önyargı ve stereotiplerin oluşmasına neden oluyor. Özellikle yeni medyada yer bulan bir içeriğin zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde varlığını koruması ve kolayca yaygınlaştırılabilmesini düşündüğümüzde durum daha vahim bir hal alıyor.
"Medyanın yarattığı önyargılar, çocukların hayatları boyunca toplumsal ilişkilerini zorlaştırabiliyor ve bu bağlamda mağduriyetlerini artırıyor. Hiç kimse bir çocuğu, hayat boyu 'deprem mağduru', 'göçük altından çıkan mucize çocuk' gibi sıfatlarla anılma gibi bir yükün altına sokmamalı.
"Yine deprem sonrasında medya, çocuk görsellerinin üzerine müzikler döşeyerek, 'mucize kurtuluş' gibi söylemlerle yaşanılan acıları romantize etme, hikâyeleştirme, ilgi çekici kılma telaşına düştü. Bu doğru bir habercilik yaklaşımı değil ve kimseye bir faydası olmadığı gibi izleyicilerin dikkatini konunun özünden uzaklaştırıyor.
"Haber kuruluşları ve gazeteciler çocukların mahremiyet haklarını korumalı, acı çeken insanlara saygılı ve empatik yaklaşmalı. Ayrıca çocukların korunması ve onların travmatik durumlarına yardımcı olmak için medya organları ve sivil toplum kuruluşları işbirliği yapabilirler."
Afet zamanlarında sosyal medya kullanımıDoç. Dr. Gül Esra Atalay, afet zamanlarında çocuk kullanıcıların da haklarını gözetmek için sosyal medya kullanılarına şu önerileri veriyor:
| |
(HS/AÖ)