Sokaklarında kadınların, erkeklerin, gençlerin, çocukların dolaştığı bu şehrin kendi harala gürelesi arasında unutulup geçmişinden koparılmasına dair yazacaklarım.
Uzun yolculukların sonunda nefes alınacak bir durak yeri arayanların gözyaşları içinde, çölün ortasında bir yaz günü kızgın güneşe tutulması, susuz kalan toprakların dünü ile yarını arasındaki bağların bir çırpıda koparılıp yok edilmesi.
Geleceğine çarpı konmuş Hicaz tren istasyonuna
Bazı yapılar insan gibi değil midir? İlginin esirgenmezliğini kanıtlarcasına bazı binaların kentin kuytusunda unutulup gitmelerini engellemek için iyi bakmak gereken çocuklar gibi, yeni yaşamların sefalete sürüklenmesi ihtimalini ortadan kaldıracak tedbirleri önceden almak gerekir.
Aksi halde yarına bir tarih kaydı düşmesi mümkün yeni ümitler, henüz doğmadan boğulup gidiverir. Mesafeleri birbirine bağlayan araçların varacağı duraklar, yolcu için hayatidir; gidilecek yol, varılacak istasyondaki umutlar kadar kısa, o istasyonun kötü kaderi kadar uzun ve çekilmez olur.
Tıpkı Şam'ın rayları sökülmüş, iğdiş edilmiş Hicaz İstasyonu'nun başına gelenler gibi... Biraz kökeninden koparılmış, geleceğinin üzerine kalın çizgilerle çarpı konmuş bir duraktan, Şam'daki Hicaz tren istasyonundan söz edeceğim.
Uzun yolun kısa tarihi
Hicaz Demiryolu, aslında Osmanlı'nın Ortadoğu'da başlayan İngiliz ve Fransız ilgisine karşılık İslam topraklarını bir arada tutabilmenin bir aracı olarak gördüğü önemli bir projeydi.
Demiryolunun inşasına ise 1 eylül 1900 tarihinde Şam'da düzenlenen resmi bir törenle başlandı. 1905'e gelindiğinde ise demiryolu Hayfa'ya kadar ulaşmıştı. Artık Şam ve Medine arasında haftada üç gün seferler düzenleniyor, özellikle hac döneminde tren dolup taşıyordu. Eskiden 40 gün süren yolculuk Hicaz hattı sayesinde dört güne düşmüştü.
Şam istasyonunun inşa edilmesi için ise 1911'i beklemek gerekecekti. Bina tamamlanınca da uzunca bir süre Hicaz Demiryolu'nun Umum Müdürlüğü olarak kullanıldı. Katarlara ev sahipliği yapıyor, yol boyu yorulanlara bir yudum su, bir bardak sıcak çay, bir dilim kuru ekmek sunuyordu.
Binanın görünümü ise hayranlık uyandırıyordu. Çok özenli taş işçiliği ile süslenen ön cephe, Şam'dan Ortadoğu'nun hemen her yerine uzanan demiryoluna adımını Suriye'nin başkentinden atacaklar için yeni bir ufuk açıyordu.
Ana fuaye ise tavanındaki mükemmel ahşap işlemeleri ile trene binip uzun yolculuklar yapanların hafızasında bir hayal gibi kalıyordu belli ki.
Tarihin izleri yok oldu
Ama ne olduysa, İngiliz ve Fransızların Ortadoğu'da hakimiyeti ellerine geçirmelerinden sonra oldu. Osmanlı'nın Arap ülkeleri ve İslam toprakları ile bağlarını koparmak isteyen emperyalist güçler önce demiryolunun işlevini tükettiler.
Bağdat'ta, Şam'da ve Beyrut'ta demiryolu tahrip oldu. Yıllarca emek harcanan ve ulaşım imkanlarının uygar seviyelere yükselmesinde büyük payı bulunan Hicaz Demiryolu yavaş yavaş hayati fonksiyonlarını yitirdi.
Demirağlar ile örülen Ortadoğu, artık eskiden olduğu gibi tren sesine yabancılaştı. Hicaz demiryolunun üzerinde artık tren vagonları yoktu.
Çağlar boyu emperyalizmlerin çekim merkezi olan dünyanın bu bölgesi, Avrupa'ya göre çok sonra kavuştuğu ulaşım imkanlarından yoksun bırakıldı. Ama daha kötüsü, bölge ülkelerinin "bağımsızlık"larını elde etmelerinden bu yana aslında değişen çok fazla bir şey olmaması.
Örneğin bugün Baas rejimi muhaliflerin sesini kesmeye çalışarak Suriye'de iktidarını sağlam kılmaya çalışmak ile uğraşırken ülkenin ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel sorunlarına el atmayı ihmal ediyor.
Kimselerin uğramadığı bir kitapçı
Şam istasyonunun halini ise düşünen yok. Şimdilerde rayları çoktan sökülüp atılmış bu nefis bina, kitapçı dükkanı olarak kullanılıyor. Suriye'nin baba-oğul, halef - selef iki devlet başkanının kocaman resimlerinin gözetiminde, kimsenin artık gezmediği bir kitapçı dükkanı olarak Hicaz tren istasyonu yalnızlığını yaşıyor.
Demiştim ya, bazı yapılar insan gibidir. Bu yalnızlığıyla gözlerindeki nemi ayrımsamak zor değil. Ön kısmında eskiden duran Alman yapımı lokomotif de yerinde yok artık. Numunelik bir lokomotifi bile istasyonuna çok gördüler.
Zaten Şam'ın Hicaz istasyonu artık bir emsal bile değil. Raylarının söküldüğü gün eski bağlarını, yaşam kaynaklarını yitirdi.
Kentsel "kıyım"
Şimdi arka cephesinde yoğun bir inşaat faaliyeti var. Bilmem Şam Şehremaneti bizzat belediye başkanının ağzından buna "Kentsel dönüşüm projesi" diyor mu ama, arkada kazılan o kocaman temelin üzerinde bundan kısa bir süre sonra büyük bir alışveriş merkezi ve otopark yükselecekmiş.
Aslında istasyonun içinden trene binecekmiş gibi bir zamanlar peronlara açılan büyük kapının iki kanadını aralayıp geçince karşınıza çıkan temel çukuru, Hicaz İstasyonu'nun başına gelen felaketin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.
Şam istasyonu ağlıyor ama ne gam. Bir zamanlar ellerinde tahta bavullarıyla Medine trenine binmek için koşuşturanlar çoktan burayı unuttu.
Arkasında yükselecek "modern" binayı bekleyen bu istasyon, sırtında yılların acı yüküyle beraber, kötü şehirciliğin acımasız ağırlığını da taşıyacak.
Hicaz istasyonu ağlarken, İstanbullu yerel yöneticilerin Haydarpaşa garı için benzer katliamlara hazır olduğu aklıma gelince benim de içim ürperdi.
Haydarpaşa'dan geçmeyen aşk aşka benzemez
Şimdi hemen Haydarpaşa tren istasyonuna koşun bence. Elinizdeki fotoğraf makinesiyle bol bol insan fotoğrafı çekin. Koşturanlar, bir trene atlayıp sevgiliye gitmeye çalışanlar, biletçiler, kondüktörler...
İstasyonlar insanlar gibidir. Daha doğrusu içinde insanlar olduğu sürece yaşayabilirler. Amacı insanı bir başka istasyona bağlamak olan bu yapıların içinde yaşanan öykülerin teker teker toplamından bir çağ çıkar.
Bir dönem istasyonlarla başlar, orda biter. Bir aşk Haydarpaşa - Sirkeci garından geçmezse aşka benzer mi?
Şam'ın Hicaz istasyonundan bir ürpertiyle ayrıldım. Sağa dönüp Hamidiye çarşısına doğru yürürken aklımda trenler, insanlar ve yaşam vardı. Onlar olmayınca ne kadar boş kalacağımızı hissettim.
Bir türlü öremediğimiz demirağların kifayetsizliği aklımın bir ucunda, demiryolları açısından iyice kurak coğrafyamızın incittiği Haydarpaşa Garı'nı düşünerek uzun çarşıdan ağır adımlarla geçip gittim...(MU/EÖ)