Diyarbakır’ın Bağlar semtindeki bir apartmanın dördüncü katında, Barış Anneleri’nin bürosunda karşılaştığımız Gülistan Erek önce tereddüt ediyor, “Bizim sözcümüz Mardin’e gitti. İsterseniz onu bekleyin” diyor. “Hayır, sizinle de konuşabiliriz” deyince, “benim dışarıda, dağda çocuğum yok ama” diyor.
Erek, Şırnak’ta Zêvinge köyünden yıllar önce çıkıp ailesiyle birlikte Diyarbakır’a gelen, kısa süre içinde de mücadeleye katılan olağanüstü bir kadın. Barış Anneleri’yle tanışmasını, öncesini ve sonrasını, beklenti ve kaygılarını dinlemek için bu seneki Newroz’da “Tertip Komitesi Üyesi” olan Erek’e sözü bırakıyoruz…
Hikayem
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl Mardin’e geldi ve kadınlara dedi ki, barışı siz sağlayabilirsiniz. Anneler olarak biz zaten hep barış için çalışıyoruz. 55 yaşındayım. Benim dışarıda, yani dağda çocuğum yok.
Ama 12 yıldır Barış Anneleri içindeyim. Ondan önce de çalışmalarda yer alıyordum. Mesela dergi dağıtıyordum evlere giderek.
Elimden ne geliyorsa işte, her şeyi yapıyordum. Biz de çok zahmet gördük tabii. Köyümüz yakılmadı ama şimdi boştur. Çünkü çok baskı yapıldı. Köy de boşaltıldı.
Şırnak’ın Zêvinge köyündenim. Botan taraflarındanız yani. Benim yoldaşım, yani eşim, Orman Müdürlüğü’nde memurdu. Bizim ailenin köyden çıkış sebebi, eşimin memur olmasındandı.
Ama diğer akrabalarımız, köylülerimiz baskıdan dolayı çıktılar. Hatta bizim evimizin yerinde şimdi askerî karakol bulunuyor. Önce Siirt’e gittik. Sonra da Amed’e geldik.
“Barış gelmeden korku bitmez”
O zaman çocuklarım daha küçücüktü ama daha ortaokul yıllarında olaylarla karşılaştılar. Hizbullah vardı o zaman ve Fatih Lisesi’ne giden çocuklarım çok baskı gördüler. Baskı da demeyeyim de, resmen saldırıya uğradılar.
Oğlum Hizbullahçılar tarafından bıçaklandı. Bir seferinde de polis almış, siz Apocusunuz demiş. Kızıma da yine okulda, Hizbullahçılar, “senin kardeşinin Apocu olduğunu biliyoruz, yüzüne kezzap atacağız” demişler.
Oğlum ve kızım böyle tehdit ve saldırılar olunca okulu bitiremeden bırakmak zorunda kaldılar. Sonra da ben bu mücadelenin içine girdim. Vallahi o kadar korku vardı ki, ölüm her an ensemizdeydi. Ama yine de dedik ki, barış gelsin. Barış gelmeden korku bitmez.
Ben tabii önceleri hem HADEP’in [Halkın Demokrasi Partisi] Kadın Komisyonu’nda hem de Barış Anneleri içinde çalışıyordum. Hem belediye, hem genel seçimler için çalışıyordum. Ne olursa koşturuyordum. Dergi-mergi dağıtıyordum, satıyordum. Gazete satıyordum.
Hatta bazen akşamları ev ziyaretlerine giderdik. Gençler genelde çok iyi ve sıcak yaklaşırlardı ama bazen evin reisi erkeği veya kadını derdi ki bana, “sen kadın başına bu adamlarla, bu saatte evleri dolaşmaya utanmıyor musun?” “Niye utanayım” diyordum. “Çocuklarını evde bırakıp buralarda çalışman ayıptır” diyorlardı.
İnsanın halkı için çalışmasının utanılacak bir tarafı mı var? Bu işin kadını, erkeği olmaz. Gerçi mesela Amed de artık değişti.
Mesela biz Anneler olarak çalışma yapıyoruz, kimseden artık öyle laflar duymuyoruz. Fakat sonra arkadaşlar “aynı anda iki yerde olmaz, ya partide çalışacaksın ya da bizde” dediler. Ben de o zaman Barış Anneleri’ne tamamen dâhil oldum.
“Çocuklarımız pikniğe gitmedi”
Biz barış için, kanımızdaki son damlaya kadar çalışacağız. Barıştan İnşallah hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Hiçbir anne çocuğunu kendi eliyle dağa göndermez. Her çocuk kendi kararıyla gider.
Kimse çocuğunun ölmesini istemez. Ama sen bir çocuğu doğurursun, yıllarca büyütmek için çalışırsın, okutursun, giydirirsin, seversin. O kadar sevdiğin çocuğun ise büyüyünce zahmet görür, devletten sıkıntı görür, dağa çıkar.
Mesela şöyle anlatayım; okuyan çocukların eğitimlerini görmelerine izin vermiyorlardı. Ya gözaltına alınıp işkence görürlerdi, ya tehdit edilirlerdi, hatta öldürürlerdi.
Adalet bu mu? Açık söyleyeyim, biz hâlâ çözüm konusunda kuşku sahibiyiz. Güvenemiyoruz. Ama diyoruz ki, Allah’ın kuvvetiyle olacak. Hem, bizim çocuklar pikniğe gitmediler ki! Yaşadıkları haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıktılar dağa.
Eğer bu haksızlık biterse, barış da gelir. Adalet olursa, barış olur. Bizim çocuklarımız hakları için gitmişler, cehaletlerinden değil. Aralarında doktorlar var, öğretmenler var. Hepsi de okur, hepsi de bilinçli. Annelerine, babalarına, kardeşlerine veya kendilerine zulmedilince kalkıp gittiler.
Gerçek bir barış olmadan, başkanları özgür olmadan da bu çocuklar evlerine dönmezler. Biz barıştan yanayız. Ama gerçek, dürüst, doğru bir barış istiyoruz.
Nasıl ki bu duvara sırtını verdiğinde, duvarın yıkılmayacağını biliyorsan, biz de barışa öyle sırtımızı dayamak istiyoruz. Yıkılmasını istemiyoruz barışın.
Binlerce siyasetçimiz, belediye başkanımız, gençlerimiz var hapiste. Ne yaptı bunlar, ne? Silah mı kullandılar, hayır. O zaman bunları özgürleştirmen lazım. Başkanımızı da özgürleştirsinler. Çünkü bizim önceliğimizdir bu. Vatanımızda özgürce yaşayabiliyorsak, bu barıştır.
“Gençler ölümü haketmiyor”
Biz istiyoruz ki, asker ve polis anneleriyle de el ele verelim. Birlikte bu barışı isteyelim. Diyelim ki, bizler anneyiz, acımız birdir. Savaş hepimizi ağlatıyor.
Bütün annelerin gözyaşı aynı renktir. Polis annesi de, asker annesi de, gerilla annesi de aynı hisle ağlar. Biz isteriz ki hep beraber barışı isteyelim. Polis ve asker anneleri de çıkıp desin ki, biz de Kürt anneleriyle el ele vererek barış istiyoruz.
Ama kaç defa televizyonda gördüm, oğlunu kaybetmiş bir asker annesi “diğerini de yollayacağım, vatan sağolsun” diyor. Bu yanlıştır. Doğrusu, “gençler ölümü haketmiyor” demektir.
“Herkes ne istediğini biliyor”
Bak ben sana söyleyeyim; bizim apartmanımızda, bizimle aynı görüşte olmayan insanlar da var. Onlarla karşılaşınca diyorlar ki, “gözünüz aydın, bu sefer barış olacak”.
Diyorum ki, “barış olursa hepimizin gözü aydın olur”.
Biz Allahın ve peygamberin gücüyle barıştan asla geri adım atmayacağız. Türkiye büyüklerinin sözlerine çok güvenmiyoruz doğrusu.
Acaba seçim yüzünden filan mı böyle şeyler diyorlar diye şüpheleniyoruz.
Ama Kürtler eskisi gibi değil. Anneler de öyle.
Herkes dünyada ne olup bittiğinin farkında. Herkes ne istediğini çok iyi biliyor.
Çok heyecanlıyız. İnşallah bu sefer barışı yakalayacağız. İnşallah bu seneki Newroz da barışın, kardeşliğin müjdecisi oldu. Hapisteki çocuklarımız, dağdaki çocuklarımız, başkanımız, bütün gençler, bütün insanlar inşallah mutlu olacaklar. (İA/BA)