Medyanın iletişim hakkı, bilgi, haber ve görüşleri toplama ve yayma hakkı ifade özgürlüğünün sonucudur. Devletler bu hakkın kullanımına ilişkin herhangi bir sınırlandırma koyacaklarsa, öncelikle hukuken öngörülebilen kayıtlamalar için yasa yapacaklardır.
Bu yasa ve içerdiği sınırlandırmaların tümü uluslararası standartlara uygun olacaktır. AİHS'ne taraf devletler, demokratik, özgür ve açık bir toplum ile hükümetlerin sorumluluğunu düzenleyen demokratik sistem için bağımsız ve özgür medyanın var olma zorunluluğunu kabul etmişlerdir.
Özgür ve tüm etkilerden korunması gereken medyanın, insan haklarının ve temel özgürlüklerin güvence altına alınmasındaki özel önemini da tanımışlardır.
İfade özgürlüğü teminat altına alınmalıdır. Çoğulculuk korunmalıdır. Medya özgürlüğüne saygı gösterilmelidir. Hatta serbest pazarın oluşumu desteklenmelidir. Tekelleşmenin önlenmesi, medya özgürlüğünün sağlanması için gereklidir.
Bu nedenle medya sektöründeki şirket birleşmelerinde kısıtlamalar konması, bilgi ve haber kaynaklarının güvence altına alınması amacıyla kabul edilmiştir. Aksi takdirde medyanın denetimi çok az bir grubun elinde toplanırsa ifade özgürlüğü için büyük bir tehdit oluşturur. Ama yine Türkiye'de aksine kabul edilen yasalarla yabancı şirketlerin "sınırsız" hak sahipliği kabul edilerek özel radyo ve televizyonlardaki denetim medya sahiplerine teslim edilmektedir.
Sınırsız ve denetimsiz tekelleşme, bilgiye/habere ulaşma ve gerçekleri öğrenme hakkını, gazetecilerin çalışma özgürlüğünü tehdit eden en önemli faktörlerden birisidir. Bu nedenle medyada çoğulculuk ve ifade özgürlüğü gibi temel özgürlükleri savunmak için gazetecilerin aktif bir rol üstlenmesi gereklidir.
Lehe kabul edilen, zararsız veya ilgilenmeye değer görülmeyen görüş ve düşünceler veya haberler yanında; devlete aykırı gelen, rahatsız eden, nüfusun bir bölümü aleyhine olan veya bir kısım insanları şok eden, çarpıcı gelen tüm haber ve düşünceler için de Sözleşmenin 10. maddesindeki "ifade özgürlüğü" ayırımsız uygulanacaktır.
AİHM'nin verdiği bir karara göre halkın haber alma hakkı şudur: ".....basın söz konusu olduğunda ilkeler özel bir önem kazanır. Bu ilkeler, önemli ölçüde toplumun yararına hizmet eden ve aydınlatılmış bir halk işbirliğini gerektiren adaletin dağıtılması alanına da aynı ölçüde uygulanır.
(...) Dahası, basın yayın organları adaletin usulüne göre dağıtılmasına tecavüz etmeyip, kamu yararının bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, mahkemelerin önüne gelmiş sorunlarla ilgili haber ve düşünceleri vermekle yükümlüdür.
Sadece basın yayın kuruluşları bu tür haber ve düşünceleri vermekle görevli değildir, halkın da bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır..." (Sunday Times-Birleşik Krallık Davası. 26.04.1979; Seri A, No:30. İnsan Hakları Avrupa İçtihatları. Yrd. Doç. Dr. Osman Doğru. Beta Yayınları. İstanbul 1996. Sayfa 188).
Yazı yazarak görüşlerini günlük bir gazetede yayımlayan gazetecinin hakkı olan ifade özürlüğü, aynı anda gazete okuyucularının da özgürlüğüdür. Herhangi bir mitingde siyasal görüşlerini açıklayan bir politikacının hakkı olan ifade özgürlüğüne onu dinleyen herkes sahiptir.
Aslında "ifade özgürlüğü niteliği gereği hem ifade edenin / sahibinin özgürlüğüdür hem de, o ifadenin yöneldiği adresin, kişinin / kişilerin özgürlüğüdür." (Kitle İletişim Özgürlüğü. Şubat 1999 Baro Gündemi Dergisi Eki. Prof. Dr. Mehmet Semih Gem almaz. "İnsan Hakları Hukuku Açısından İfade Özgürlüğü" Sayfa 63).
Prof. Dr. Çetin Özek; "Demokratikleşme Sancısı" başlıklı yazısında; genelde "düşünce açıklamak", özelde "diğer araçlarla düşünce açıklamak" özgürlüğünü, "halkın bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkının" gerçekleştirilmesini sağlayan, vazgeçilmez bir değer olarak görmektedir.
Öğrenme hakkının varsayılabilmesi ise, "özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımını" ve düşünce etrafında örgütlenme hakkını öngören siyasal, yasal yapının gerçekleştirilmesine bağlıdır. Devletin korunması iddiasıyla, halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması ve bu nedenle gerçeğe uygun haber dolaşımının suçlanması kabul edilemez.
Demokraside, hükümetlerin halkından gizleyeceği bir şey olamayacağına için; bireyin bireysel bilgilenme hakkının sınırlanamayacağını kabul etmeliyiz. Bireysel bilgilenme "hak" olduğuna göre bu hakka işlerlik sağlayan kitle iletişim araçlarının "doğru ve yaygın haber dolaşımını" sağlamak özgürlüğü de engellenemez.
Özgür haber dolaşımının varlığı demokratik siyasal düzenin temel ölçütüdür ve özgür haber dolaşımını engelleyen, sınırlayan yasal düzenleme yapılamaz, uygulama gerçekleştirilemez.
Eğer, özgür haber dolaşımının sınırlandırıldığı, engellendiği bir yasal düzenleme varsa "demokratik siyasal yapı" yok demektir."...(İfade Özgürlüğü Hapiste. Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara 1994.Sayfa 8-34 arası)
Herkesin ifade özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Yeni Türk Ceza Yasasının 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmesiyle; gazetecilere uygulanacak yasal sınırlandırmaların herkesin ifade özgürlüğü ve bilgilenme hakkını nasıl kısıtlandığını hep birlikte göreceğiz. Yaptıkları yasalarla halkın haber alma hakkının nasıl ortadan kaldırdıkları ortaya çıkacaktır.
Yeni TCK hakkındaki eleştirilerden ders çıkarmayan siyasal iktidar demokratik siyasal yapıyı yok etmek için yine elinden geleni yapıyor...
Gazetecilere olan "kinlerini" dindiremeyen politikacılar, gazetecilerin "suç işleme ayrıcalığı" istedikleri yalanı ile halkı aldatmaya çalışarak kamuoyundan gerçekleri gizlemek istiyorlar. Halk bilmesin ve öğrenmesin...Onlar, herkesin ifade özgürlüğüne inanmayanlardır. (Fİ/BA)