Modern insan, huyu suyu değiştiğinden beri ilişkileri de bir tuhaf yaşar hale geldi. Bu çağda edilgen bir unsur haline gelen birey, etrafında olup biten ne varsa nem kaptı. Önce bunu kendi üzerine boca etti, sonra da “sevdiği”ne reva gördü. İki eski dost ve bağımsız müzisyen Merve Durceylan ve Serkan Atay da günümüz insanın “bulanık” “ilişki durumu”na değinen “Yenilmezler” isimli yeni şarkılarını yayınladı. Bireyin kişisel iç çatışmalarıyla, bu çatışmaların ilişki bazında etkilerini anlatan şarkıyı, modern insanı ve bağımsız müzisyenliği Merve Durceylan ve Serkan Atay’la konuştuk.
"Bağımsız müzisyenler maddi olarak yolunu kaybetti"
Merve seninle en son “Alışık Değilim” şarkınla ilgili konuşmuşuz. Aradan iki yıl geçmiş. O röportajda aslında retken olduğunu söylüyorsun ve sonuna şunu ekliyorsun: “Keşke şartlar el verse de, sanatçıların her eserini duyabilsek. Ama çoğunlukla ekonomik sebeplerden müzisyenler eserlerini ‘duyulabilir’ hale getirip dinleyiciyle paylaşamıyor.” Bu durumda bir değişim var mı?
Merve Durceylan: Bu durumda maalesef kötüye doğru bir gidiş var. Zamanında milyonlar dinlenmiş müzisyenlerin bile şu anda müziği bir geçim kaynağı olarak göremediği, daha da kötüsü artık maddi olarak yolunu kaybettiği için başka mesleklere yöneldiği bir ekonomik darboğaz içindeyiz.
“Bağımsız müzisyenlik”le ilgili dinleyici tarafında değişen bir şey var mı?
MD: Kendi adıma bağımsız müzisyenliğin hâlâ “anlaşılabilir” bir yerde olduğunu düşünmüyorum. Girdiğim her toplulukta dinleyiciye bunu anlatmayı sürdürüyorum. Kendi florasından pek memnun olan kodamanların dünyasında, hem milyonlarla oynayan hem de ne dinleyeceğinize sizin yerinize karar veren bir sektörde herkese ulaşmanız, kendinizi anlatmanız elbette çok zor.
Serkan Atay: Maalesef pek yok diyebilirim. Müzik yayıncılığındaki parametreler değişmiş olmasına rağmen bağımsız müzisyenler büyük kitlelere ulaşmakta halen zorlanıyor. Çünkü sektörün büyükleri ile aralarında çok büyük bir imkân farkı var. Dinleyici de genelde ona sunulanı tüketiyor maalesef. Bu nedenlerden dolayı kısa vadede olumlu bir değişimin olacağını düşünmüyorum.
"Sobelendiğiniz anda..."
Yeni şarkınız “Yenilmezler” yayınlandı. Nasıl ortaya çıktı? Derdi nedir?
MD: Bizim dostluğumuz oldukça eskiye dayanıyor. Şarkılarımız hakkında birbirimizle konuşmayı çok seviyoruz. Serkan, “Yenilmezler” projesini gönderdiğinde ben küçük bir buhranın tam ortasındaydım. Hani sobelendiğiniz bir an vardır, “olmuyor” dediğiniz… Şarkı da bu sırada gelişmeye başladı ancak bittiğinde bize hissettirdiği, mağlubiyetten çok, bir “farkında olma hali” oldu.
SA: Çok sıkı bir dostluğumuz var. Ve bunun yaptığımız şarkıdaki uyumumuzu olumlu anlamda etkilediğini düşünüyorum. Şarkının altyapısını Merve ile paylaştıktan sonra yazdığı sözleri ilk dinlediğimdeki heyecanımı hatırlıyorum. Piyanodaki melankolik havayı harika bir şekilde tamamlamıştı.
"Dersimizi alana kadar"
Kimdir bu “Yenilmezler”? Neden size, bize bu kadar çektiriyorlar?
MD: Aslında hepimizin hayatında olanlar. Kızdıklarımız, pes ettiklerimiz… Bazen de pişmanlıklarımız, iç hesaplaşmalarımız.
Bu hayatta yaşayıp da öğrenemediğimiz ne varsa, sınavımız olmaya devam ediyor. Ta ki biz dersimizi alana kadar.
SA: Bana göre hem içsel mücadeleler hem de dışsal faktörler de olabilir “Yenilmezler”. Belki hayal kırıklıkları ya da pişmanlıklar, belki de sıkışıp kalınan geçmiş ya da yıkıcı bir aşkın bıraktığı hasarlar. Bence herkesin canını acıtan bir “yenilmez”i vardır hayatında.
"Öz farkındalığımızı yitiriyoruz"
Bana gelen basın bülteninde şarkı için şunları söylüyorsunuz: “Çağımız ilişkilerinde içinden çıkılamaz girdaplar, bizi karşı konulmaz bir bireyselleşmeye itiyor. ‘Yenilmezler’ de hem bu kaotik durum ile içten içe başa çıkmaya çalışan bireyleri anlatan, hem de kaosun sebep olduğu yalnızlaşmaya eleştirel bir bakış açısı getiren bir şarkı.” Nedir bu “içinden çıkılamaz girdaplar”?
MD: Bana göre “iletişimsizlik” ve iradesizliğin bu derece kanıksanmış olması. Öz farkındalığımızı gittikçe yitiriyoruz. Toplumsal dezenformasyonu sorgulayan bir avuç insan da çoğu zaman kendi varlık mücadelesi içinde kaybolup gidiyor.
SA: Modern zaman ilişkileri mesela. Bu çağda yaratılan imajlar ve sanal dünya insanları birbirine yabancılaştırılıyor ve gerçek benliklerinden uzaklaştırılıyor.
Koca bir bulut
Şarkıda “kendi evinde siyahlar giydirecek” kadar yalnızlaşan, matem havasına girmiş bir karakterden bahsediyorsunuz. Bu durum sadece dışarıdan gelen etkenlerle mi ilgili? O “yenilmezler” bizi “Kendimizle baş başa bırakamayacak” kadar mı etrafımızı çevirmiş?
MD: “Yenilmezler”i çizecek olsam, bu koca bir bulut olurdu herhalde. Şarkıda geçen “kalbindeki bulutlarda durdum saatlerce” sözü de buna ipucu olabilir aslında. Yenilmez olan, biri olabileceği gibi bazen de kendinizde veya karşınızdaki insanda artık üstesinden gelemeyeceğinizi hissettiğiniz duygular bana göre. Bir göz gözü görmeme, tutunamama hâli.
SA: Elbette sadece dışsal değil. Hatta daha çok içsel hesaplaşmalarla ilgili. Bunda bir insanın yaşadığı her olay bir etken olabilir. Dilimiz sussa da kafamızın içi sürekli konuşur. Bu yüzden kendimizle baş başa kaldığımızda da aslında yine çoğu zaman kendimizi bu iç çatışmalarımızın ortasında buluyoruz.
Özellikle pandemi döneminden sonra “yalnızlaşma”, “içinde bulunduğumuz çağdaki bireyin yalnızlığı” vs. gibi konular üzerine çok fazla şarkı yapıldı. Bunun zaten var olduğunu, sadece pandemideki kapanmayla birlikte aslında topluca ne kadar yalnız olduğumuzu fark ettiğimizi düşünüyorum. İki, üç yıllık bir süreçten bahsetmiyorum yani. Sizce nerede başladı bu kırılma noktası?
MD: Bireyin varlık arayışı, insanlık tarihi kadar eski olsa gerek. Buna rağmen ilkel benliğimizde hâlâ “ait olma ve tamamlanma ihtiyacı”nın kodlarını taşıyoruz. Bana göre teknolojik etkileşimin başladığı gün, insanlar bu ihtiyaçlarını topluma karışmadan da tatmin edebileceğini anlamıştı. Pandeminin en büyük farkı, dünya çapında bir “maruz kalma”yı ilk kez yaşıyor olmamızdı.
SA: Teknolojinin ve sosyal medyanın hayatımıza dahil olmasıyla başladı bence. Modern zamanın getirdiği bireycilik, modern zamanın insanı sürekli “ben”e yönlendirmesi de cabası. Pandemide bu yalnızlık çoğumuzun yüzüne okkalı bir tokat attı aslında. Farkındalık oluştu, birbirimize ihtiyacımız olduğunu gördük ve bir an önce bitse de sevdiklerimize sarılsak diye bekledik. Sarıldık. Ama çok geçmeden kaldığımız yerden modern “normal”imize döndük.
"Koca bir illüzyon yaşıyoruz"
Modern zamanların ilişkileri kaotik hale getirmesinin, insanın önceliği kendine vermesiyle, bunun getirdiği bireycilikle ve dolayısıyla da yalnızlığın tercih edilebilir bir seçenek haline gelmesiyle ne kadar alakası var?
MD: Ben bugünün yalnızlığının “tercih edilmiş bir yalnızlık” olduğunu düşünmüyorum. Koca bir illüzyonda yaşıyoruz. İnsan bu düzenden çıkmak istese de çıkamıyor; çıktığı anda kendini çıplak hissediyor çünkü. Modernleşmeye çalışırken ilk insan formumuza, mağaramıza döndük. Öyle bir güvensizlik hissi içindeyiz ki evimizde otururken bile aslan saldıracak diye ödümüz kopuyor.
Son olarak bundan sonra sizi tekrar birlikte görebilecek miyiz?
MD: Bizim uzun sohbetlerimiz, fikir alışverişlerimiz hiç bitmiyor. O yüzden, tabii ki, neden olmasın.
SA: Elbette görebilirsiniz ne de olsa dostluğumuz ve muhabbetimiz baki.(BS/AÖ)